Büyük Britanya İmparatorluğu tarafından Birinci Dünya Savaşı sonrasında dünya pazarına sürülen BBC özellikle kamu yayıncılığı alanında adından söz ettirdi. Örnek alındı. Tarafsızlığı üzerine pek çok ülkede makaleler yazıldı. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin okur-yazarları için BBC değişmez bir model ve mutlak doğruyu işaret eden mihenk taşı muamelesi gördü.
Eskiden böyleydi. Aynı tutumun hala devam ettiğinden bahsedilebilir.
HALBUKİ GERÇEKTE ÖYLE MİDİR?
John Pilger ‘Bana Yalan Söyleme’ isimli kitabında BBC’nin kurucularına atıfta bulunarak “BBC’nin objektiflik kriterlerinin İngiltere’nin çıkarlarıyla sınırlı olduğunun altını çiziyor. Buradaki vurguyu doğrulayan birçok olay son dönemde yaşandı. Türkiye açısından bakıldığında Gezi Parkı olaylarının bu örnekler için en temel gösterge olduğunu söylemek mümkündür. Bu süreçte BBC muhabiri, yayıncılık ilkeleri dışına o kadar çıktı ki eylemcilere “ekonomiyi durdurun” çağrısında bile bulundu. BBC’nin tüm gezi parkı olayları boyunca izlediği yayın politikasının bir özeti olarak bakılabilir bu mesaja.
BBC'NİN 'GÜVERCİNTEPE' HABERİ
Türkiye’de 7 Haziran genel seçimleri yaklaşırken BBC’nin benzer yayınlarının devam ettiğini gösteren bir haber yayınlandı. Selin Girit imzalı haberin alt metinleri Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıları hedef gösterecek tonlamalar taşıyor. Başakşehir Güvercintepe’de bölgenin sakinleri ile Suriyeliler arasında yaşanan ‘mahallî’ sıkıntıyı konu edinen haber “Suriyeliler gitsin, huzur kalmadı” başlığını, tüm Suriyelileri hedefe dönüştürecek bir şekilde aktardı.
Haber için tercih edilen başlık öncelikle Türkiye’de yaşayan Suriyelileri hedefe koyması bakımından nefret dilinin tonlarını taşıyor. İkincisi, genelleyici bir dil kullanılarak Başakşehir’de ve Suriyelilerin bulunduğu diğer bölgelerde yaşayan vatandaşlar, Suriyelilere karşı kışkırtılıyor. Mültecilere karşı ayrımcı bir haber dili kullanılıyor. Böylece muhtemel gerginlik durumlarındaki toplumsal öfkenin daha şiddetli olabilmesine katkı sunan bir düzlem inşa ediliyor. Bu ifade elbette bir vatandaşın ifadelerine dayanılarak aktarılmış. Klasik bir sığınma argümanı olan bu yaklaşım aslında bütünüyle politiktir. Çünkü BBC editöryal ekibi isteydi, aynı haberi başka ve daha dengeli bir başlıkla yayınlayabilirdi. Güvercintepe mahallesinde yaşanan olayın sıcaklığı ve insanların öfkesi devam ederken yapılan röportajın genel bir yaklaşımı temsil ediyormuş gibi aktarılması basit olduğu kadar sıradan bir gazetecilik taktiği olarak bilinir. Böylesi durumda, kavgadan çıkan bir insandan başka nasıl bir cümle beklenebilir ki. Gazeteciliğin kıyısından köşesinden geçen her hangi bir muhabirin de bileceği gibi aynı olayın ertesinde yapılacak bir haber, olayın münferit olduğunu gösterecek şekilde sunulabilirdi.
Bu ifadelerin olduğu gibi başlığa taşınması ve bu ifadeler üzerine haber inşası edilmesi stratejik bir tercih olarak okunabilir. Haberin mutlak yargı belirten bir cümleyle sunulması da ayrıca taraflılığını gösteren bir tutum olarak değerlendirilebilir
MURSİ'YE İDAM KARARI
Mısır’da ordu, seçilmiş cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi darbeyle devirdiğinde yönetimi ele geçiren General Sisi’nin danışmanları arasında dikkat çeken isimlerden birisi İngiltere eski Başbakanı Tony Blair idi.
Darbeden hemen sonra Sisi’yi ziyarete giden Blair’in çeşitli silah vb. anlaşmaları için orada olduğuna dair yayınlar çıkmıştı. İçeriğin ne olduğuna dair pek çok şey söylenebilir fakat esas önemli nokta kamuoyuna yansıyan ikili fotoğrafın göstergesel anlamıydı.
Dolayısıyla İngiltere, halkın seçimiyle işbaşına gelen Muhammed Mursi’nin askeri bir darbeyle devrilmesine ve binlerce insanın sokak ortasında öldürülmesini onaylayan bir politikayı benimsemişti. Demokrasinin beşiği olarak bilinen ABD ve diğer AB ülkeleri de aynı yolu takip etmişti. Darbeye darbe denilememişti. Biraz da komikleşerek ne olduğunu ‘araştırıyoruz’ ifadesi kullanılmıştı.
Aynı dönemde ve sonrasında BBC’nin de İngiltere’nin dış politikasıyla uyumlu bir yayın politikası izlediği görüldü. Mısır’da gerçekleşen askeri darbenin demokrasiyi, insan haklarını ihlal ettiğini vurgulayan, cinayetleri dünya kamuoyuna taşıyan yayınlar yapılmak yerine devlet politikasının sınırlarına sığınılmıştı. Bir çeşit embedded gazetecilik maskesi giyilmişti. Darbeci Sisi’nin yargısı yüzlerce kişiye verdiği idam cezasının ardından şimdi de Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi idama mahkûm ettiğini açıkladı.
Normalde medyanın demokrasiyle ilişkisinin zorunlu şartı ve ahlaki ilkeler gereği başta BBC olmak üzere, küresel yayın organlarının Muhammed Mursi lehine olması gerekirdi. Ülke yönetimleri medya baskısından dolayı Sisi’ye baskı yapması ve idamı durdurması gerekirdi. Fakat görünür düzlemin umutsuz olduğunu söylemek gerek. Haber, göstere göstere geldi. Küresel medya organları kendi ülkelerinin çıkarlarıyla örtüşmeyen konulara girmiyor artık. Girse bile ‘Güvercintepe haberinde’ olduğu gibi adil olmak yerine olumsuz taraflarını kaşıyacak ve kışkırtacak bir haberciliği tercih ediyor.
Durum budur.
[Milat, 17 Mayıs 2015]