Medya, terör örgütlerinin stratejilerinde bugün en az gerçekleştirdikleri silahlı saldırılar kadar önemli bir yer tutmaktadır. Neticede yapılan saldırılar kör bir şiddetten ziyade, hedef aldıkları toplumları korku, dehşet ve güvensizlik içinde bırakarak, toplumu ve siyasi temsilcilerini askeri, siyasi ya da ekonomik alanlarda taviz vermeye zorlamayı hedeflemektedir. Bu hedefe ulaşmak adına yapılan saldırıların terör örgütlerinin medya organları eliyle geniş kitlelere duyurulması terör örgütleri açısından kritik önemi haizdir.
Diğer taraftan medya, terör örgütlerinin ürettiği şiddeti meşrulaştırmaları ve bu meşruiyyet üzerinden yeni sempatizan ve militan kazanmaları konusunda da stretejik önemi haiz bir unsur olarak görülmektedir. Bundan dolayı, dünya üzerinde faaliyette bulunan terör örgütlerinin neredeyse tamamı kendilerine ait haber ajansı, gazete, haber sitesi, televizyon ya da radyo kanalı gibi medya organlarına sahip durumdadırlar.
Türkiye, yıllardır PKK ve DHKP-C gibi terör örgütleri ile bir ölüm-kalım mücadelesi vermektedir. Son yıllarda Türkiye'ye karşı savaş ilan etmiş bu örgütlerin arasına ulusal ve uluslararası alanda bir medya imparatorluğu inşa etmiş olan FETÖ ve sosyal medyayı bazı devletlerden bile daha etkili kullanan DAİŞ eklenmiştir. Milyarlarca dolarlık ekonomik kaybın yanısıra binlerce vatandaşını teröre kurban vermiş olan Türkiye, ne zaman bu örgütlerin ve onların medya organlarının üzerine gitse batılı ülkelerden basın özgürlüğünün ihlal edildiği ile ilgili sert eleştiriler gelmektedir.
Burada dikkati çeken husus ise batılıların, Türkiye'nin DAİŞ ile ilgili yaptığı operasyonlara insan hakları ya da medya özgürlüğü alanında herhangi bir eleştiri getirmemeleridir. Fakat FETÖ, PKK ya da herhangi başka bir sol terör örgütü söz konusu olduğunda ise, batılılar ortalığı ayağa kaldırmaktadır. Buradan da anlaşılacağı üzere batı, Türkiye'nin sadece batıya karşı savaşan terör örgütleri ile mücadelesini meşru olarak görmektedir.
Batı, uluslararası sistemde sahip olduğu hakim konumunu kullanarak kimin terörist kimin özgürlük savaşçısı, neyin insan haklarına uygun, neyin uygun olmadığına kendisi karar vermekte ve bunu tüm dünyaya empoze etmektedir. Böylece ortaya bir dizi çifte standart çıkmaktadır.
Dolayısıyla bu hegemonik durum üzerinden Batı, Türkiye'nin FETÖ ya da PKK terör örgütü üyesi gazetecileri tutuklamasını kıyasıya eleştirirken, Amaq haber ajansı için çalışan DAİŞ üyesi "gazetecileri" tutuklamakta bir beis görmemektedir. Ya da batılı ülkelerde devlet sırlarını yayınlayanlar mahkemelerde yargılanıyorken, Türkiye'de devletin sırlarını çarşaf çarşaf gazetelerde yayınlayanlara karşı hukukun işletilmesi medya özgürlüğüne aykırı bulunmaktadır. Yahut bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda terör saldırısına maruz kaldıktan sonra Fransa gibi olağanüstü hal ilan etme ya da Almanya ve İngiltere gibi terör yasalarını sıkılaştırmayı kendilerine hak olarak görmekte bir beis görmezken, dört bir koldan terör saldırılarıyla karşı karşıya olan ve kanlı bir darbe atlatmış Türkiye'nin aynı konularda adım atmasını eleştiri konusu yapmaktadırlar.
Bu liste böyle uzayıp gider. Fakat buradan şunu anlıyoruz ki Türkiye kendisini hedef alan terör örgütlerine karşı olan mücadelesinde yalnızdır. Sadece yalnız da değildir, aynı zamanda müttefiğimiz olduğunu iddia eden bazı ülkeler terör örgütlerinin yanında yer almaktadır. Dolayısıyla Türkiye kendi başının çaresine bakacak, ayakları üzerinde duracak politikaları batıya rağmen hayata geçirmek durumundadır.
[Fikriyat, 13 Haziran 2017].