Ä°srail’in BaÅŸkan Obama’nın nezaretinde Türkiye’den özür dilemesi hem zamanlaması hem de rasyonalitesi açısından birçok tartışmaya neden oldu. Netanyahu’nun özür sonrasında Suriye meselesini gerekçe göstermesi Ä°srail kamuoyunun tepkisini kontrol etme giriÅŸimi olarak okunmalı ancak bu konu tek başına Ä°srail’in Türkiye’yle iliÅŸkileri düzeltmek istemesi için yeterli bir neden olmaktan çok uzak. Türkiye’nin özür konusundaki kararlı tavrı, Ä°srail’in Arap devrimleri sürecinde ortaya çıkan bölgesel istikrarsızlıkla birlikte giderek yalnızlaÅŸmasına katkı saÄŸladı. Barış Süreci’nden Ä°ran’ın nükleer programına kadar birçok meselede uzlaÅŸmaz tavrıyla Obama’yı OrtadoÄŸu’da zor durumda bırakan Netanyahu’nun bu özrü, Ä°srail’in bölgede giderek yalnızlaÅŸmasına bir çare olarak gördüÄŸü kesin. NormalleÅŸme sonrası özellikle Suriye ve diÄŸer bölgesel meselelerde Türkiye’yle diyalog kurma imkanı bulacağını hesaplayan Ä°srail, Türkiye’yle iliÅŸkilerin 1990’lardaki seviyeye çıkmasının mümkün olmadığının da farkında. Ä°srail’in bölgede sert, uzlaÅŸmaz ve sadece güvenlik odaklı politikaları devam ettikçe Türkiye’yle iliÅŸkileri de sınırlı kalacaktır. Netanyahu hükümetinin uzun zamandır bir yolunu bularak Türkiye’yle yeniden yakınlaÅŸmaya çalıştığı biliniyordu. Gerek sivil toplum ve medya gerekse diplomatlar aracılığıyla giriÅŸimlerde bulunan Netanyahu’nun tam olarak özür dilemeden sadece üzüntü belirteceÄŸi bir formül arayışında olduÄŸu da biliniyordu. Türkiye’den dilenen özrün Obama’nın ikinci döneminin ilk ziyaretini Ä°srail’e yaparken gerçekleÅŸmesinin, Netanyahu’ya olası siyasi maliyeti azaltacağı diye düÅŸünülebilir.
Özür ve Ä°stÄ°krar...
Zamanlamaya iliÅŸkin hesapları bir kenara bırakırsak, bu özürle Türkiye’nin büyük bir diplomatik baÅŸarı kazandığı kesin. Palmer raporunun basına sızdırılması üzerine Ä°srail’e karşı yaptırımları açıklayan Türkiye, aynı günlerde NATO radar sisteminin de Türkiye’de kurulmasını kabul ettiÄŸini açıklamıştı. Ankara’nın ABD’ye verdiÄŸi mesaj ikili iliÅŸkilerini Ä°srail üzerinden kurgulamayı kabul etmediÄŸiydi. Türkiye-Ä°srail iliÅŸkileri ve Türkiye-ABD iliÅŸkileri birbirinden bağımsız devam etmek zorundaydı. BaÅŸlangıçta hem Ä°srail’in hem de Amerika’nın adapte olmakta zorlandıkları bu durum iki buçuk yıl sonra normal ve sıradan bir hale geldi. Ä°srail’in özellikle NATO’yla iliÅŸkilerini geliÅŸtirmesini engelleyen Türkiye, ABD’li siyasetçilerin Ä°srail’le bir ÅŸekilde arasını yapması yönündeki telkinlerini de Ä°srail’e yönlendirmekle yetindi. Türkiye, Ä°srail’le ikili siyasi ve diplomatik iliÅŸkilerin normalleÅŸmesinin ancak özür, tazminat ve Gazze üzerindeki ablukanın kaldırılmasıyla mümkün olduÄŸunu kararlı bir ÅŸekilde tekrarladı. Amerikan yönetimi açısından özellikle özür konusunda yaÅŸanan kilitlenmenin bir ÅŸekilde aşılması gerekiyordu zira iki müttefik ülke Ä°srail ve Türkiye’nin iliÅŸkilerinin normalleÅŸmesi OrtadoÄŸu’da istikrarsızlığın zirve yaptığı bir dönemde son derece önemliydi. BaÅŸkan Obama’nın OrtadoÄŸu’da yeni bir askeri müdahaleyle sonuçlanabilecek politika önerilerini kendi içinde tutarlı bir kararlılıkla reddettiÄŸi biliniyor. 2012 baÅŸkanlık seçimleri öncesi süreçte Netanyahu, Ä°srail lobisi ve Kongre’nin Ä°ran’a askeri müdahale için kırmızı çizgi belirlemesi yönündeki baskılarına direnen Obama, aynı zamanda Suriye’ye müdahale etmesi yönündeki baskılara da direndi. Önümüzdeki dönemde de OrtadoÄŸu’da Amerika’ya ciddi maliyet getirmesi ihtimali olan eylemlerden kaçınacaktır. OrtadoÄŸu’da nizam verici rolünden görece olarak vazgeçmiÅŸ bir ABD var karşımızda. Asya-Pasifik stratejisi doÄŸrultusunda ABD’nin bölgeden bütünüyle çekildiÄŸini söylemek abartı olacaktır ancak Obama’nın OrtadoÄŸu’ya bakışında özellikle Bush yıllarına nazaran çok daha dikkatli olmaya çalışan ve riskten kaçınan bir tavrı var.
Obama yönetimi bir yandan kendi seçmediÄŸi ve kontrol edemediÄŸi bir çatışmanın içine sürüklenmekten özenle imtina ederken, öte yandan mevcut riskleri ve tehditleri de hem izole etmeye hem de yönetilebilir kılmaya çalışıyor. Bunu yaparken ABD’nin bölgedeki müttefikleriyle mümkün olduÄŸunca koordineli çalışması ÅŸart, bu durumda da Türkiye-Ä°srail iliÅŸkilerinin kötülüÄŸü Amerikan yönetiminin elini zorlar bir hale gelmiÅŸti. Türkiye’nin OrtadoÄŸu’da son 90 yıllık tarihinin en aktif dış politikasını izliyor olması, bölgesel aktörlerin daha fazla sorumluluk almasını tercih etmesi itibariyle Obama yönetimi açısından gayet olumlu algılanıyor. Ancak bu politikanın Ä°srail aleyhine sonuçlar doÄŸurması ABD’nin ulusal çıkarları açısından sorun teÅŸkil ediyordu.
Obama yönetimi petrol piyasalarının istikrarı, Ä°srail’in güvenliÄŸi ve Ä°ran’ın nükleer silah sahibi olmasının önlenmesi gibi konuları önceleyerek bu konulardaki çıkarlarını yüksek maliyet ödemeden korumaya çalışıyor. Obama Suriye’ye müdahale çaÄŸrılarına da bu çerçevede bakıyor. Ä°ran’ın Suriye’deki etkisini kırmayı ulusal çıkar olarak gören bazı çevrelerin Suriye’ye müdahale etmeliyiz çaÄŸrılarına tam da bu yüzden direniyor. Obama’nın Esad rejimini kimyasal silah kullanımı veya Hizbullah gibi gruplara transfer etmesi konusunda kesin bir dille uyarmasını Ä°srail’in güvenliÄŸini ulusal çıkar olarak tanımlayan yaklaşım çerçevesinde deÄŸerlendirmek gerekir. Ayrıca Suriye’deki savaşın Golan’da istikrarsızlığa yol açması da Ä°srail’i tedirgin etmiÅŸ durumda. Ürdün, Lübnan ve Türkiye’nin de Suriye’deki krizden negatif biçimde etkilenmesi, ABD’yi bu müttefik ülkelere krizin sıçrama riskine karşı hazırlıklı olmaya itiyor. ABD Ä°srail’le birlikte Suriye’ye komÅŸu ülkelerde krizin etkilerini kontrol etmeye çalışırken Türkiye ve Ä°srail arasında Suriye’ye iliÅŸkin siyasi ve diplomatik koordinasyon yokluÄŸunu önemli bir sorun olarak görüyor. DışiÅŸleri Bakanı Kerry’nin Türkiye’ye bir ay içinde iki ziyaret yapması ve Türkiye-Ä°srail iliÅŸkilerini canlandırmaya çalışması Obama yönetiminin Suriye konusunda daha fazla koordinasyon saÄŸlama çabası olarak deÄŸerlendirilmeli.
ABD SurÄ°ye’de ne Ä°stÄ°yor?
Åžurası kesin ki ABD’nin Suriye’de dengeleri muhalefet lehine deÄŸiÅŸtirmek için gösterdiÄŸi çaba Türkiye’nin oldukça gerisinde kaldı. Suriye muhalefetine ‘öldürücü olmayan’ yardım ve eÄŸitim veren ABD’nin Körfez ülkelerinden Suriye’de aşırı olmayan gruplara silah akışına göz yumduÄŸu da biliniyor. Ancak bu çabalar rejimin ivedilikle devrilmesi için yeterli deÄŸil. Bu sebeple Amerikan politikasının aslında Esad rejimini devirmek üzere planlanmadığı sadece halihazırdaki çözümsüzlüÄŸün devamını amaçladığı eleÅŸtirileri de yapılıyor. Suriye’de korunması gereken ‘hayati’ Amerikan çıkarı olmadığını savunan Obama yönetimine yakın analistler el-Kaide’nin yükseliÅŸi, kimyasal silahların kullanılması ve yayılması, Ürdün, Lübnan ve Ä°srail’in sınır güvenliÄŸi gibi konuları öncelemiÅŸ görünüyorlar.
OrtadoÄŸu barışı ve Suriye konularında daha cesur adımlar atmak isteyen Kerry’nin Obama’yı ciddi bir politika deÄŸiÅŸimine ikna etmesi pek ihtimal dahilinde gözükmüyor. BaÅŸkan kendini ekonomik olarak toparlamaya çalışan ABD’nin Ä°ran ve Kuzey Kore gibi daha acil problemler dururken Suriye’yle dikkatinin dağılmasını istemiyor. Dış politika uzmanları arasında mevcut haliyle Suriye krizinin bölgesel güçler için getirdiÄŸi siyasi maliyet ve prestij kaybını ABD için avantaj olarak deÄŸerlendirenler bile var. Dolayısıyla Suriye meselesinin bir an önce çözüme kavuÅŸmasının aslında ABD için acil bir mesele olmadığı hatta bundan kazançlı çıktığını savunuyorlar. Dolayısıyla ABD’nin Türkiye ile Ä°srail’in iliÅŸkilerinin normalleÅŸmesi konusundaki çabalarını ABD’nin Suriye politikasında ciddi bir deÄŸiÅŸikliÄŸe gideceÄŸine yormak isabetli olmayacaktır. ABD yönetimi için Suriye’de rejimin devrilerek yeni bir düzen kurulmasından ziyade krizin yönetilmesi ve bölgesel etkilerinin sınırlandırılması öncelik arz ediyor.
[Star Açık GörüÅŸ, 13 Nisan 2013]