15 Temmuz Darbe Girişimi üzerinden iki aydan fazla zaman geçti. Geçen süre içerisinde ortaya çıkan bilgiler FETÖ’cü ihanetin tüm boyutlarını gözler önüne serdi. Hâlimize ne kadar şükretsek ve darbeyi püskürten şehitlerimize, gazilerimize, meydanlara çıkan toplumun her kesiminden vatandaşlara ne kadar teşekkür etsek az. 15 Temmuz’da darbeyi püskürten birliktelik, 7 Ağustos’ta İstanbul Yenikapı’da yapılan miting ile âdeta ete kemiğe büründü. Böylece Türkiye’nin duygu ve amaç birliği artık Yenikapı Ruhu olarak isimlendirilir oldu.
Yenikapı Ruhu’nun en önemli göstergelerinden bir tanesi, hiç şüphesiz, darbe girişimi gecesinden başlayarak iktidar ve muhalefetiyle birlikte, millî güvenlik ve millî çıkar konularında gösterilen ortak tavırdı. Bugünlerde sanki bu havanın dağıldığı, millî birlik ve beraberlik tablosunda çatlaklar oluştuğu izlenimi yavaş yavaş kendini gösteriyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun eski söylemlere ve siyaset tarzına sığınması bu kaygının ana nedeni.
Kılıçdaroğlu, PKK’ya destek bildirisi imzalayarak terör propagandası yapan “akademisyenlere” ve FETÖ’cülük suçlamasından tutuklanan “gazetecilere” desteğini göstermekten çekinmiyor. CHP sözcüleri de genel başkanlarının açtığı yolda emin adımlarla ilerleyerek “diktatörlük” yavesini tekrarlamaya başladılar. Hâl böyle olunca Yenikapı Ruhu için kaygılanmakta hepten haksız değiliz. İnsan az kaldı, Kılıçdaroğlu tekrar ağzını bozacak, siyasi rakiplerinin ailesini diline dolayacak, aslı astarı olmayan iftiralarına kaldığı yerden devam edecek diye endişeleniyor. Gerçekçi olmak lazım; Kılıçdaroğlu kısa süre içinde eski tas eski hamam bildiğini okumaya devam edecek! Meclisin açılıp siyasetin hız kazanması ile birlikte Yenikapı’da millete verdiği sözü unutacak ve bildiğini okuyacak. Hatta Kılıçdaroğlu çok bile dayandı denilebilir!
Kılıçdaroğlu aslına rücu edecek buna şüphe yok fakat Yenikapı Ruhu sapasağlam yaşamaya devam edecek. Neden ve nasıl mı? Kılıçdaroğlu Yenikapı Ruhu’nun asli unsuru değil dekoru olduğunu baştan ilan etti de ondan. 7 Ağustos’ta Yenikapı miting alanında Kılıçdaroğlu’nun platformda yaptığı konuşma bunun delili. Darbeyi püskürtmüş, canını kanını vermiş “sahip olduğumuz her şey vatan için feda olsun” demiş insanlara teşekkür edeceğine, onlara demokrasi dersi vermeye kalkmıştı Kılıçdaroğlu. Kim yaparsa yapsın şimdiye kadar siyasette hiçbir karşılığı olmamış ve şimdiden sonra da olmayacak bir tarz ile vatanına bağlılığını canı ile ortaya koymuş milyonların gözünün içine baka baka “demokrasi manifestosu” okumuştu Kılıçdaroğlu. Âdeta tutukluların yüzüne hakları okunurcasına, milyonların yüzüne “ilkeler”ini okudu. Bağıra bağıra “bakın buraya geldim ama şartlarım var…” dedi.
O zaman millet edebinden ve vakarından ses etmedi; “manifeston dâhil, kimin ne ezberi varsa 15 Temmuz gecesi hepsini hükümsüz kıldık” demedi. “Buraya geldiğin için biz sana değil, seni dinlediğimiz için sen bize minnet duymalısın” da demedi. Yenikapı bir söz ve bir kavilleşme idi. Evet, meydanları “ikinci bir emre kadar” dolduran milyonlar, o sözleşmeyi Kılıçdaroğlu ile yapmadılar. Söz ancak kendi kendilerine verdikleri, zaten bildikleri, içerisinde yaşadıkları bir hâlin dile getirilmesi ve hep bir ağızdan haykırılması oldu. Ve “biz”e kim dahilse sözleşmenin tarafları da onlar oldu. Siyasetçiler siyasetçi oldukları, Yenikapı’da platforma çıktıkları, konuşma yaptıkları, göz önünde oldukları için değil; “biz”e dâhil oldukları için Yenikapı Ruhu’nun bir parçası veya dekoru oldular.
Siyasetçilerin tutumları üzerinden Yenikapı Ruhu’nun akıbetine karar verilecekse, bakılacak yer Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları değil, olsa olsa Binali Yıldırım’ın yakın bir zamanda başlayacağı 81 ildeki teşekkür mitingleri olur!
[Türkiye, 20 Eylül 2016].