Son kırk yıllık Türkiye siyasi hayatında tartıştığımız siyasal sistemin dönüşümü meselesinde nihayet sona yaklaştık. Başbakan Binali Yıldırım ve MHP lideri Devlet Bahçeli, ortak basın toplantısı ile iki parti arasında sürdürülen, siyasal sistemin “cumhurbaşkanlığı sistemi”ne dönüşümü müzakerelerinin olumlu sonuçlandığını kamuoyuna açıkladılar. Bu açıklama kuşkusuz tarihî bir anlam taşımakta.
Türkiye’de siyasal sistem krizlerinin “sistem içi” anayasal ve yasal düzenlemelerle aşılamadığı gerçeği, bu uzlaşma ile MHP tarafından da kabul edilmiş oldu. Kısa süre içinde Meclise sunulacak olan siyasal sistemin tüm ayrıntıları kamuoyuna açıklanmasa da sistemin genel çerçevesi aşağı yukarı ortaya çıkmıştır.
AK Parti ile müzakerede MHP’nin daha çok önemsediği iki konu, yeni sistemin adının ne olacağı ve başkan ya da cumhurbaşkanının partisi ile ilişkisinin çerçevesiydi. MHP, siyasal sistemin anayasal tasarımının başkanlık modeline uygun olarak yapılsa bile, sistemin adının “Cumhurbaşkanlığı” olarak kalmasından yanaydı. AK Parti açısından da sistemin adının bu şekilde olmasında bir mahzur olmadığı için bu konunun müzakeresinde baştan bir konsensüs oluştu. Nihayetinde, “cumhurbaşkanlığı sistemi” olarak adlandıracağımız hükûmet modeli “başkanlıklaşmış siyasal sistem”dir.
İki parti arasında en önemli tıkanıklık, cumhurbaşkanı ile partisinin arasındaki ilişkinin çerçevesiydi. MHP’nin bu konudaki pozisyonu, Cumhurbaşkanının bir siyasal partinin üyesi olsa da başkanı olmaması gerektiği üzerineydi. MHP, bu duruşunu daha çok tarafsızlık üzerinden gerekçelendirdi. AK Parti ise en başından itibaren, Cumhurbaşkanının kendi partisinin de başkanı olabilmesi gerektiğinde ısrar etti.
Gelinen noktada, Cumhurbaşkanının partisi ile olan ilişkisinin devam edeceği netleşmiştir. Bu anlamda, anayasada “Cumhurbaşkanının partisi ile olan ilişkisi kesilir” maddesi olmadığında mesele çözülecektir. Cumhurbaşkanının aynı anda parti başkanı olup olmaması tercihe bırakılmış olacaktır.
MHP’nin bu iki konudaki hassasiyeti, daha önceden parlamenter sistem yönünde aldığı pozisyonla ilgilidir. Çünkü ileriki günlerde kendi tabanına, AK Parti ile bu konuda uzlaşmasının meşruiyetini “güçlendirilmiş cumhurbaşkanlığı” söylemi ile anlatacaktır. Bu anlamda geçilen sistemin tam başkanlık olmadığını belirterek kampanya sürecinde daha önceki savunduğu pozisyonunu meşrulaştırabilecektir.
AK Parti’nin cumhurbaşkanı ve partisi arasındaki ilişkisini önemsemesinin gerekçelerine, Türkiye siyasal kültürü ve parti sistemi açısından bakılmalıdır. Öncelikle, cumhurbaşkanının içinden çıktığı partisinin başkanı olmadığı durumda tekrar bir “çift başlılık krizi” yaşanması muhtemeldir. Parti başkanı ile cumhurbaşkanının siyasal ajandalarındaki farklılık, sistemde yeni tıkanmalara yol açabilecektir. Parti başkanı isterse, meclis grubunu etkileyerek, başkanın yürütme için ihtiyaç duyduğu kanunları engelleyebilecektir. Diğer taraftan, eğer partinin genel başkanı parti üzerinde cumhurbaşkanından daha etkinse, anlaşmazlık durumunda cumhurbaşkanını partiden ihraç etme ihtimali bile gündeme gelecektir.
Cumhurbaşkanının aynı zamanda parti başkanı olması “parti disiplini”, “seçim kampanyası”, “oy verme davranışı” ve “milletvekillerinin adaylık süreci” gibi birçok faktörü doğrudan etkilemektedir.
Partisinin başkanı olmayan bir cumhurbaşkanı, kendi partisinin meclis grubu üzerinde disiplin sağlayamayacağından, alacağı kararlarda sürekli diğer muhalefet partileriyle de pazarlık yapmak zorunda kalacaktır. Bu da yönetilebilirlik ve siyasal istikrar açısından sorun oluşturacaktır.
Diğer taraftan, partisi ile daha güçlü bağı olan cumhurbaşkanlarının, seçmenin sandığa gitmesinde, parti teşkilatının kampanya sürecine daha etkin katılımında belirleyici rolü olacaktır. Başkanın kamuoyundaki popülaritesi ve halk nezdinde kabul edilişi, cumhurbaşkanlığı makamının en önemli kurum olarak halk nezdinde meşruiyetini artıracaktır. Parti grubu, parti başkanı ve cumhurbaşkanı arasında seçmen eğiliminin bölünmesi ise sistemin bürokrasi karşısında kırılganlığını artıracaktır. Diğer taraftan, kabine üyelerini başkan atamış olsa bile parti başkanının güçlü olması durumunda parti içi yönelimler farklılaşacaktır.
Siyasal sistemin dizaynı ve tasarımı açısından önemli bir süreçteyiz. Bu anlamda sistemin, yönetilebilirlik, istikrar ve demokratik meşruiyet açısından iyi dizayn edilmesi için her bir konunun avantaj ve dezavantajları uzun dönemli olarak düşünülmeli ve etraflıca tartışılmalıdır.
[Türkiye, 3 Aralık 2016].