Trump yönetimi terör örgütü yaftalamasını otomatiğe bağladı.
Kendileri için yarayışlı olması durumunda herhangi bir organizasyonu terör örgütü olarak ilan etmek artık sıradan bir olgu.
Bir ay önce İran'ın Devrim Muhafızlarını terör örgütü olarak ilan etti, geçtiğimiz günlerde de ABD Beyaz Saray sözcüsü, Başkan Trump'ın Müslüman Kardeşler için aynı kararı alabileceğini dile getirdi.
Bu açıklamanın zamanlaması iki açıdan dikkat çekici.
Birincisi, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi'nin ABD ziyaretinin ardından gelmiş olması. İkincisi ise Trump'ın Ramazan ayından sonra açıklayacağı dile getirilen "Yüzyılın Anlaşması"nın içeriği ile ilgili.
Sisi'nin ziyareti sırasında bu talebi dile getirdiğini tahmin etmek zor değil.
Kendisi 3 Temmuz darbesinden sonra bütün muhalefeti terörize etmiş ve İhvan'ı da resmen terör örgütü olarak ilan etmişti.
Başka bir deyişle genelde muhalefetin özelde İhvan'ın Mısır siyasetinden silinmesi, hatta toplumsal alandaki etkisinin bertaraf edilmesi için bütün zor ve baskı unsurlarını kullandı ve kullanmaya devam ediyor.
Ve bugün gelinen noktada Sisi iktidarına meydan okuyacak örgütlü bir muhalefetten söz etmek mümkün değil.
ABD'nin de İhvan'ı terör örgütü olarak ilan etmesinin etkileri ise Mısır'la sınırlı kalmayacak.
Müslüman Kardeşler'in temsil ettiği çizgi ve bu çizgi üzerinden kurulan siyasi hareketler bölgenin bütününe dağılmış durumda.
Birçok bölge ülkesinde İhvan'la doğrudan ilişkilendirilen siyasi parti ve milletvekilleri bulunmakta.
Hatta İhvan diasporası bugün İngiltere başta olmak üzere birçok Batı ülkesinde de temsil ediliyor.
Çok geriye gitmeye gerek yok, ABD'nin 2013 ortasından itibaren Ortadoğu'da yaptıkları ile yapmadıklarına bakıldığında bu olası kararın neye tekabül edeceğini kolaylıkla görebiliriz.
3 Temmuz darbesinden itibaren ABD yalnızca Mısır'da değil, bölgenin bütününde –en azından İslami çizgideki- halk hareketlerinin ortalamasını temsil eden bütün unsurların baskılanmasına göz yumdu hatta 3 Temmuz darbesi örneğindeki gibi destek verdi.
Bu politika ise iki önemli sonuca yol açtı: Birincisi İran destekli her türlü düşünce ve örgütün etki alanının genişlemesi, ikincisi ise ister Şii ister Sünni olsun radikal örgütlerin büyümesi.
Irak'tan Yemen'e, Suriye'den Libya'ya kadar DEAŞ'ın bütün bölgede mantar gibi bitmesi, El-Kaide'nin özellikle Suriye'de güç kazanması, İran'ın Asaib Ehlil Hak gibi Şii radikal örgütleri sahaya sürmesi bu tarihten sonra hız kazanmıştır. Bunun bir tesadüf olduğunu düşünmek de safdillik olur.
ABD'nin olası kararını deklare etmesi durumunda benzer bir sürecin yaşanacağını, tahmin etmek hiç de zor değil.
Peki ABD'deki karar alıcılar bunun farkında değiller mi? Tabi ki farkındalar.
Birkaç yıl öncesine nazaran önlemini alacakları tek şey belki de İran olacak. Devrim Muhafızlarını terör örgütü olarak ilan etmek de bunun bir parçası zaten.
Yüzyılın Anlaşması açıklanırken yeni bir kargaşa bütün aktörleri terbiye etmek için ABD ve İsrail açısından elverişli bir atmosfer olacak.
Böylece hem İhvan'ın terör örgütü olarak ilan edilmesine hem de "Yüzyılın Anlaşması"na karşı çıkabilecek devlet ve devlet dışı aktörler üzerinde bir baskı kurulmuş olacak.
Öte yandan Yüzyılın Anlaşması'nı destekleyecek ülkelere de İhvan kurban edilerek küçük bir rüşvet verilmiş olacak.
ABD ve İsrail'in bir taşla kaç kuşu vurmaya çalıştığını varın siz sayın.
Acı olan şey de, neredeyse bütün kuşların vurulmak için hazır bekliyor olmasıdır.
[Fikriyat, 6 Mayıs 2019].