SETA > Yorum |
18 Mart 19-15 Temmuz 20-16 Nisan 2017

18 Mart 19-15 Temmuz 20-16 Nisan 2017

15 Temmuz’da şahit olduğumuz mücadele, Türk milletinin Çanakkale’yi daha iyi anlamasına ve mücadelenin devam ettiği bilincinin gelişmesine vesile oldu.

15 Temmuz, son 15 senelik AK Parti iktidarında rahata alışmış, zenginleşmiş ve demokrasinin tadına varmış Türk insanına bu aşamaya kolay gelinmediğini hatırlatması açısından önemliydi. Son yıllarda Çanakkale ruhunu, Türk milletinin işgallere karşı ortaya koyduğu asil direnişi 15 Temmuz kadar çarpıcı bir şekilde hatırlatan bir olay yaşamamıştık. Üzerinden 102 sene geçse de ne Türkiye’nin tarihi bakiyesi ne de Türkiye’ye yönelik saldırıların tabiatı değişti. Çanakkale’de sömürgelerinden topladığı askerlerle topraklarımıza göz dikenler, 101 sene sonra yine sömürge artığı ve devşirme zihniyetlerle, terör örgütleriyle ve maddi-manevi tüm imkanlarıyla Türkiye’yi işgal etmeye yeltendiler.

Çanakkale ruhunun soyut bir tarih referansı olmadığı, vatan ve şehadet için düşmana meydan okumanın bu milletin DNA’larında olduğunu 15 Temmuz’da daha iyi anladık. Daha doğrusu, 15 Temmuz’da şahit olduğumuz mücadele, Türk milletinin Çanakkale’yi daha iyi anlamasına ve mücadelenin devam ettiği bilincinin gelişmesine vesile oldu. Zaman, ölçek ve metotlar değişik olsa da özünde benzer saldırılar altında olan Türkiye’nin mücadelesi daimi hazırlık gerektiriyor. Çanakkale’deki iman ve imkansızlıkları, Türkiye’nin içinden geçtiği şu kritik dönemeçte iman ve imkanlara çevirmekten başka çaremiz yok. 16 Nisan sonrası sistemsel dönüşümle birlikte her türlü meydan okumaya hazır devlet kurumları, teknoloji ve insan kaynağı oluşturmak Çanakkale’de imkansızlıklarla boğuşan, 15 Temmuz’da göğsünü siper eden millete karşı hepimizin vazifesi. İman ile imkanı birleştirmek zorundayız.

ARTIK TERÖR KARTI AÇIK OYNANIYOR

Dünyanın çivisi çıktı. Buhran içerisindeki dünya ve çatışmalar içerisindeki bölgemizde Türkiye’nin yapması gereken ilk şey güçlü olmak. Çünkü söz konusu Türkiye olunca, demokrasiyi, adaleti ve insan haklarını teferruat olarak gören bir hasım kitlesiyle karşı karşıyayız. Örneğin, uzun süredir AB’nin kalbi Almanya’yı konuşuyoruz. Türk siyasilerin “Evet” kampanyasını baltalamak için kendi yazdıkları evrensel hukuk normlarını ayağa alan Almanya gibi ülkelerin PKK, DHKP-C ve FETÖ gibi terör örgütlerine ve “Hayır” kampanyalarına sunduğu açık çek, Çanakkale’deki veya 15 Temmuz’daki mücadelenin devam etmesi gerektiğini gösteren en iyi örnek. Almanya PKK’nın hamisi, söz konusu Türkiye olunca terör örgütlerini desteklemekte bir sorun görmüyorlar. “15 Temmuz’da FETÖ yok” diyen Alman istihbaratının sorunu “istihbarat” noksanlığı değil; Türkiye’nin her türlü etnik-mezhepsel fay hattını senelerdir kaşıyan bir istihbarat örgütü 15 Temmuz’un FETÖ tarafından yapıldığını tabi ki biliyor. Aynen PKK gibi, FETÖ’nün terör estirdiği ülkenin Türkiye olması, Alman istihbaratının teröre açık çek vermesine yetiyor.

SOMALİ İÇİN, ATARİB İÇİN…

Türkiye sadece kendisi için değil; tüm Türk ve İslam âlemi için hatta adalete ve yardıma muhtaç tüm dünya halkları için güçlü olmak zorunda. Kuraklıktan kırılan Somali’nin, Atarib’de Amerikan uçaklarının katlettiği cami cemaatinin başka limanı yok. Somali’ye yardım için dünyanın dört bir tarafından sosyal medya aracılığıyla Türk Hava Yolları’na başvurulması tesadüf değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın öncülüğünde zamanının Somali Büyükelçisi Kani Torun’un ve Türk STK’ların büyük emekleriyle Somali, Türkiye ile kardeş ülke oldu. İki ülke halkları arasındaki kuvvetli bağ, Somali’nin Türkiye’ye teveccühünü eşsiz bir noktaya getirdi. Şimdi de elinden geleni Somali’den esirgemiyor Türkiye. Türkiye kendisine hasretle bakan halkları kucaklamak için de evde her yönüyle güçlenmeye devam etmeli. Türkiye sadece Türkiye değil. Bunun “ben merkeziyetçi” bir ifade olduğunu düşünüyorsanız, isterseniz bir de Somalililere sorun.

[Akşam, 20 Mart 2017].