16 Nisan referandumunda Kürt seçmenlerin oy verme davranışları birçok açıdan önemli olduğu için söz konusu seçmen kitlesi hakkında her gün yeni bir saha bulgusu tartışılmakta. Özellikle PKK’nın “hendek” ve “barikat” terörüne HDP’li siyasetçilerin desteği, 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde bu partiye oy veren seçmen bloklarını siyasal görüş bağlamında sessizleştirmiş durumda. Dolayısıyla Kürt seçim sahası ile ilgili 16 Nisan’a yönelik “evet” ya da “hayır” bağlamında sağlıklı bilginin ortaya çıkarılması zorluklar içermekte.
Ancak Kürt meselesi ve PKK terörü ile ilgili konularda, tarafların tutumuna dair birçok veri kolayca sahadan toplanabilmekte.
Kürt seçmenlerin oy tercihlerinin AK Parti ve HDP’de yoğunlaştığı dikkate alındığında, bu iki partiye yönelik sorulan sorular ve ortaya çıkan mevcut algı, aslında 16 Nisan için birçok ipucunu barındırmakta.
HDP’ye oy vermiş Kürt seçmenlerin önemli bir kısmı, HDP’li siyasetçilerin PKK’nın hendek ve barikat terörünü engellemek yerine kolaylaştırıcı bir işlev görerek yıkım sürecine hizmet ettiğini düşünüyorlar. Bu anlamda PKK’ya “sert tonda bir eleştiri”, HDP’ye yönelik ise bir “hayal kırıklığı” var. Dolayısıyla bölge, geçen yıl içinde yaşananların ve çözümsüzlüğün büyük sorumluluğunu PKK’ya yüklüyor.
Özellikle muhafazakâr Kürt seçmenler, PKK’nın Suriye’nin kuzeyinde “kendisinden” olmayan ya da biat etmeyen Kürtleri bile bölgeyi terk etmeye zorladığını biliyorlar. Hendek ve barikat terörünün de benzer bir işlev amacıyla gerçekleştirildiğinin bugün çok daha net bir şekilde farkındalar.
HDP’li siyasetçilerin “kendisinden” olana “halkımız”, farklı düşüncelere sahip olanlara ise “AKP Kürtleri” dediğini bu anlamda hatırlatmak gerekiyor.
Kürt seçmenlerin çoğunluğu, sanılanın aksine, belediyelere atanan vekil başkanlara yönelik tepkili değiller. Görevden alınan başkanların belediyeleri nasıl yönettiklerinin çok net bir şekilde farkındalar. “Hendek ve barikat”ların kazılmasında belediye çalışanları ve araçlarının gördüğü işlevi, çocuklarının dağa götürülmesinde belediyenin aracı kurum rolünü üstlendiğini biliyorlar. Yerel belediyecilik anlamında yıllardır hizmet etmediklerini yaşayarak zaten gördüler.
Dolayısıyla bölgede birçok vekil belediye başkanın göreve gelir gelmez yerel hizmetlerle ilgili iyi şeyler yaptığını görüyorlar. Bunun yanında, tabii ki, vekil belediye başkanının iş tutma tarzına yönelik eleştiriler de var.
Olağanüstü hâl uygulamasına yönelik olaraksa, batıda yaşayan Kürtlerle doğuda yaşayan Kürtlerin söylemleri doğal olarak farklılaşıyor. Eski dönem OHAL uygulamalarıyla yeni dönem OHAL uygulamalarını kolaylıkla karşılaştırabiliyorlar. Dolayısıyla yeni OHAL’in, güvenlik anlamında, Doğu ve Güneydoğu bölgelerindeki vatandaşların günlük yaşantısında herhangi bir sıkıntı oluşturmadığını görüyorlar. Hatta PKK baskısını azaltıcı bir işlev gördüğü ve güvenlik anlamında rahatlatıcı bir yanının olduğunu vurguluyorlar.
Batıda yaşayan Kürt seçmen ise, yeni OHAL’in uygulama sürecini bölgeden görmedikleri için, değerlendirmelerini eski dönem OHAL’i üzerinden yapmakta. Bu sebeple de daha eleştirel bir yaklaşım sergiliyorlar.
AK Parti ve Erdoğan döneminde bölgeye yönelik devletin hizmet yatırımlarını, Kürt toplumunun önemli bir çoğunluğu takdirle karşılıyor. Erdoğan döneminde demokratik haklar bağlamında yaşanan gelişmelerin altını özellikle çiziyorlar.
Tam da bu bakış açısı üzerinden Kürt meselesinin geleceğine yönelik Erdoğan’ın önemine vurgu yapıyorlar. Bazı alanlarda eleştirseler bile, Erdoğansız bir Türkiye’de kendilerinin daha zor bir konumda olacaklarını vurgulama gereği hissediyorlar.
Sahaya yönelik bu algıların ortaya çıkarılması, tabii ki Kürt seçmenin oy verme tercihi hakkında tam olarak yeterli değildir. Daha açık bir ifadeyle HDP ve PKK’ya kızan Kürtlerin oy verme tercihlerinin tamamen değişeceği söylenemez.
Fakat kesin olan husus, Kürt seçmenlerin “evet” tercihi, AK Parti’nin 1 Kasım’da Kürtlerden aldığı oyun altına düşmeyeceğidir. Hatta beklenilenin ötesinde, Kürt seçmenlerin “evet” tercihi bir hayli yüksek de olabilir.
[Türkiye Gazetesi, 4 Nisan 2017].