HDP’li milletvekillerinin ve belediye başkanlarının PKK ile olan irtibatları sebebiyle Kasım ayında tutuklanmaya başlanması üzerine, PKK militanları Avrupa genelindeki eylemlerini artırdı. PKK militanlarına uzun süredir ev sahipliği yapan Almanya, Avusturya, Belçika, Birleşik Krallık, Fransa ve İsveç gibi Avrupa ülkelerinde gerçekleşen saldırılar sebebiyle, hem diplomatik misyonlarımız maddi zarara uğradı hem de Türk kökenli Avrupalılar ve vatandaşlarımız şiddete maruz kaldı. Şu ana dek kamuoyuna yansıdığı kadarıyla, PKK’nın Avrupa genelindeki saldırılarında, Türk büyükelçiliklerine ve konsolosluklarına, Türkler tarafından kurulan camilere ve Avrupalı Türk Demokratlar Birliği (UETD) gibi Türk kökenli sivil toplum kuruluşlarına maddi zarar verildiği tespit edildi.
Bilindiği üzere, 1980’lerin ilk yarısında radikal Kürt sol hareketi mensuplarının Avrupa ülkelerine kaçmasıyla başlayan süreç, 1980’lerin ikinci yarısında PKK militanları tarafından devam ettirildi. 1990’ların başında Avrupa genelinde sunulan siyasi desteğin de etkisiyle PKK militanları, bugüne kadar hem örgütleri adına lobi faaliyetlerinde bulundu hem de Türk diplomatik misyonlarına ve Türk kökenlilere karşı eylemler yürüttü. Yani PKK, siyasi uzantısı konumundaki HDP’li milletvekillerinin ve belediye başkanlarının tutuklanmasından önce de, Avrupa genelinde gözle görülür şekilde faaliyet yürütüyordu.
Belçika’nın başkenti ve AB’nin merkezi olan Brüksel’de AB kurumlarının yanında PKK çadırının açılmasına izin verilmesi, Almanya ve Fransa’nın PKK militanlarını ‘sığınmacı’ statüsünde korumaya alması, Hollanda’da PKK’ya bağlı lobi örgütlerinin resmi olarak faaliyet yürütmesine göz yumulması, Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye Raportörü Kati Piri’nin geçen sene Diyarbakır’da PKK militanlarına konuk olması, Birleşik Krallık’ta Türk kökenli sivil toplum kuruluşlarının düzenlediği faaliyetlerin PKK militanları tarafından sabote edilmesine güvenlik güçlerinin müsaade etmesi, Türkiye’nin İtalya’daki Milano Başkonsolosluğu binasına PKK militanları tarafından sis bombası atılmasına rağmen olaydan saatler sonra güvenlik birimlerinin olaya müdahale etmesi, İsveç’te ve Avusturya’da Türk kökenli vatandaşların kurmuş olduğu vakıfların ve camilerin PKK militanları tarafından kundaklanması hakkında yürütülen soruşturmaların sonuçsuz kalması gibi örnekler, Avrupa’nın PKK’ya gösterdiği müsamahakar davranışın en güncel örnekleri arasında yer alıyor.
PKK Avrupa Birliği tarafından terör örgütü olarak kabul edilmesine rağmen, bu ülkelerin güvenlik ve istihbarat birimleri, örgütün faaliyetlerine izin veriyor. Örgütün saldırılarına karşı yeterli önlem alınmıyor ve saldırılar sonrasında yapılan soruşturmalar örtbas ediliyor.
Bunun yanı sıra, Avrupa genelinde ciddi miktarda PKK sempatizanı olduğu tahmin ediliyor. Bu konuda Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’nün Kasım ayında yaptığı açıklamaya göre, Türkiye 2006-2016 yılları arasında, sadece Almanya’dan 136 PKK militanının iadesini talep etti; bunlardan sadece üçü kabul edildi . Türkiye, Almanya haricinde 2007-2016 yılları arasında 20 Avrupa Birliği ülkesinden 263 teröristin iadesi için talepte bulundu ve sadece sekizi kabul edildi. Bu noktadan meseleye bakınca, Avrupa ülkelerinin PKK militanlarına kucak açtığı argümanının doğruluk payı arttığı gibi, “Avrupa teröre neden göz yumuyor?” sorusu da bir kez daha gündeme geldi.
TÜRKİYE'NİN İÇİŞLERİNE MÜDAHALE ARACI
Avrupa ülkelerinin PKK faaliyetlerine göz yummasının altında şüphesiz birden çok sebep var. Ancak bunlar içerisinde PKK ve onun siyasi uzantıları üzerinden Türkiye’nin içişlerine müdahale etme hevesi özel bir anlam taşıyor. Özellikle Avrupa Birliği ile yürütülen tam üyelik müzakereleri dikkatle incelendiğinde, Kürt sorununun sürekli gündemde tutulduğu görülüyor. Örneğin, hemen hemen tüm ilerleme raporlarında Türkiye’nin, güneydoğu başta olmak üzere, ülke genelinde yaşayan Kürtlerin haklarını ihlal ettiği ve Kürtleri temsil ettiği iddia edilen kişileri ve partileri aktif siyasetin dışına çıkmaya zorladığı gibi argümanlar sıklıkla ortaya atılıyor. Bu sayede Avrupa Birliği, insan hakları, azınlık hakları ve ifade özgürlüğü gibi hususları bahane ederek Türkiye ile yürüttüğü tam üyelik müzakerelerini yavaşlatmayı hedefliyor. Daha açık bir ifadeyle, Avrupa Birliği PKK’yı Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullanıyor.PKK militanlarının Avrupa ülkelerinde faaliyet gösterirken rahat hareket etmesinin ikinci sebebini ise örgütün bu ülkelerin kurumlarına ve güvenlik birimlerine yönelik eylem yapmaması teşkil ediyor. Yukarıda sıralanan yakın dönem örneklerine tekrar baktığımızda, örgütün, eylemlerini yürütürken ülkelerin kurumlarına ve güvenlik birimlerine yönelik eylemde bulunmadığını görüyoruz. PKK bu sayede kendisini yasallaştırarak siyasi açıdan daha fazla alan yaratmak istiyor. Ayrıca HDP’lilerin tutuklanması sonrasında örgüt militanlarının düzenlediği gösterilerde, zaman zaman güvenlik birimleri ile gerilim yaşanmasına rağmen, PKK militanlarına karşı Avrupa ülkelerinde cezai müeyyide uygulanmaması önemli bir çelişki yaratıyor.
Avrupa’nın PKK faaliyetlerine göz yummasının bir diğer sebebi ise İslamofobik ve hatta Türkofobik söylemlerin ve eylemlerin Avrupa’da son dönemde hız kazanması. PKK militanları, faaliyet gösterdikleri ülkelerde İslam ve Türk karşıtlığını, yerel ve ulusal siyasetçileri etkilemek için önemli bir araç olarak kullanıyor. Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye Raportörü Kati Piri’nin PKK ile olan irtibatı veya Birleşik Krallık’ta faaliyet gösteren Türk kökenli sivil toplum kuruluşlarının maruz kaldığı sabotajlar, bu araçsallaştırmanın önemli birer tezahürü.
Bu noktada, Avrupa’daki PKK faaliyetlerinin yanı sıra, FETÖ’nün faaliyetlerini de hatırlamak gerekir. Zira 15 Temmuz darbe girişiminden sonra FETÖ militanlarının Avrupa’ya kaçması ve Avrupa’yı yeni üsleri olarak belirlemeleri dikkate alındığında, Avrupa’nın Türkiye’nin terörle mücadele politikasına vermiş olduğu ‘desteğin’ boyutu daha iyi anlaşılır. PKK ve FETÖ mensuplarının Avrupa’yı ortak yerleşim yerleri olarak görmelerinin rastlantı olamaz.
Özetle, ifade vermeye gitmeyen HDP’li milletvekillerinin ve yerel siyasetçilerin tutuklanmasını bahane ederek Avrupa’da da terör estirmeye başlayan PKK’ya karşı Avrupa ülkelerinin müsamahakâr davranmasının altındaki en önemli faktör, Türkiye’nin iç politikasına müdahale etmek için bir araca ihtiyaç duyulmasıdır.
[Anadolu Ajansı, 21 Kasım 2016].