1. 64. Hükümet Programında ilk olarak hangi hususlar göze çarpmakta?
AK Parti’nin hazırladığı altıncı program olan 64. Hükümet Programına bakıldığında; kararlı bir Yeni Anayasa ve Başkanlık Sistemi vurgusu, yeni bir vesayet odağı olarak ‘Paralel Devlet Yapılanması’yla mücadele ve Alevi vatandaşların taleplerini karşılamak başta olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin alanının genişletilmeye devam edilmesi ilk göze çarpan hususlardır. Başkanlık Sistemi tartışmalarında gündeme gelmesi muhtemel olan yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na uygun olarak yapılacak reformlar programdaki bir diğer husustur. Çözüm Sürecinin “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” olarak ve kapsama alanı da genişletilerek, kamu düzeninden taviz verilmeksizin devam ettirileceği de programda vurgulanmıştır. Ayrıca sürmekte olan ekonomik ve yapısal reformların devam ettirileceği, kamu yönetiminin dönüştürülmesi ve uzun vadede personel rejimine ilişkin değişiklikler de programda öne çıkan konulardır.
2. 13 yıllık AK Parti iktidarı süresince hazırlanan hükümet programları dikkate alındığında, “farklılık/yenilik” ve “süreklilik/devamlılık” açısından 64. Hükümet Programı nasıl değerlendirilebilir?
Geçmişte Türkiye’nin ihtiyaçları ve öncelikleri dikkate alınarak hazırlanmış programlar ile 64. Hükümet Programı arasında farklılıklar olmasının normal ve hatta gerekli olduğu söylenebilir. Değişen ve gelişen Türkiye’nin ihtiyaç ve hedeflerine yönelik yeni vaat ve beklentiler barındıran bir program çerçevesinin çizilmesi kaçınılmazdır. Ancak bununla birlikte 2002’den itibaren açıklanmış olan beş program ile kıyaslandığında, AK Parti siyasetinde devamlılığı da son programda görmek mümkündür.
2002 ve 2003’te açıklanan 58. ve 59. hükümet programlarında bilhassa 2001 ekonomik krizinin oluşturduğu hasarların giderilmesinin yanı sıra demokratikleşme bağlamında atılacak adımların hızlandırılması için Kopenhag Kriterlerine atıf yapılmakta ve kamudaki kurumsal tıkanıklıkların giderilmesine yönelik öncelikler göze çarpmaktaydı. Aynı şekilde 60. (2007) ve 61. (2011) hükümet programlarında, ekonomi, sağlık, eğitim, ulaşım ve benzeri alanlardaki yapısal eksikliklerin giderilmesine yönelik önemli hedeflerin de yeniden yer bulduğunu ve kendi içerisinde bir devamlılık silsilesini sürdürdüğüne işaret etmek gerekir. Bugün itibarıyla bakıldığında, kronik sorunlara gerçekçi çözüm önerileri ile yaklaşılarak söz konusu hedeflerin büyük bir bölümünün hayata geçirilmiş olduğu saptanmaktadır. Dolayısıyla geçmişte kabul edilen beş hükümet programı ile mevcut 64. Hükümet Programı arasında farklılık arz eden hususlara bu perspektiften bakmak gerekmektedir. Önceki dönemlerde AK Parti’nin acil olarak çözümler üretme yolunda attığı adımların daha da kurumsallaşması ve derinleştirilmesi için bir çerçevenin ortaya konduğunun altı çizilmelidir.
Diğer taraftan, daha önceki dönemlerde demokratik siyaset kurumunu işlevsiz kılmaya yönelik çeşitli vesayetçi girişimlerin yanında, son dönemde belirginleşen ve vesayetçi anlayışa yeni bir boyut katan Paralel Devlet Yapılanması ile kararlı bir şekilde mücadele edileceği de yeni programda vurgulanmıştır. Adalet sisteminde bir dönüşümün gerçekleşeceği ve bu bağlamda HSYK’nın yeniden yapılandırılarak Hakimler Yüksek Kurulu ve Savcılar Yüksek Kurulunun kurulacağı da belirtilmiştir.
Öne çıkan bir diğer husus, terör olayları duruncaya ve kamu düzeni tesis edilinceye kadar terörle mücadeleye kararlılıkla devam edileceğidir. 64. Hükümet Programında ayrıca yurtdışında yaşayan vatandaşlara yönelik yeni atılımların hayata geçirileceği vaadi yanı sıra tüm insanlık için büyük bir tehdit oluşturan ve global ölçekli bir konu olma özelliğini de taşıyan ayrımcılık, ırkçılık, yabancı ve İslam karşıtlığına yönelik çeşitli devletlerle de birlikte çalışılacağı ifade edilmiştir. Örneğin 2011’deki 61. Hükümet Programına kıyasla bugünkü mevcut programda ilk defa mülteci krizine de detaylıca yer verilirken, Türkiye gençliğine yönelik atılacak adımların da ilk defa kapsamlı bir şekilde yer alması dikkat çekmiştir. Son olarak, 2002’den bu yana gündemde olan ve bir devamlılık mahiyeti taşıyan yeni Anayasa hedefi bağlamında ise ilk defa başkanlık sisteminin gerekliliğine net bir vurgu 64. Hükümet Programında yapılmıştır.
Geçmişte kabul edilen beş hükümet programı ile mevcut 64. Hükümet Programı arasındaki süreklilik arz eden hususlara ise, Cumhuriyet tarihinde yalnızca AK Parti hükümetlerinin sahip olduğu kurumsal süreklilik ve reform tecrübesini dikkate alarak eğilmek gerekir. Dolayısıyla 2002’den bu yana geçerliliğini koruyan hususların başında gelen geniş katılımlı ve çoğulcu “yeni anayasa” hedefi, AB üyeliği ve genel olarak demokratikleşme, temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi hedeflerinin hala korunduğu saptanmaktadır. 64. Hükümetin AK Parti’nin 2023 Vizyonu çerçevesinde “tam anlamıyla bir reform hükümeti” olacağı vurgusu da bu bağlamda bir devamlılık iradesi olarak öne çıkmaktadır.
3. En çok merak edilen konulardan biri siyasal sistemin geleceğine yönelik “başkanlık sisteminin” 64. Hükümet Programına girip girmeyeceği hususuydu. Bu anlamda, hükümet programında bu mesele nasıl ele alınmaktadır?
1 Kasım seçimi kampanya sürecinde siyasal sistem tartışmasının çok öne çıkmaması, bu konunun hükümet programında ne şekilde çerçevelendirileceği konusunda merak uyandırdı.
Bu yeni programda “başkanlık sistemi” tercihi net olarak “Demokratikleşme ve Yeni Anayasa” başlığı altında ele alınmıştır. Başkanlık sistemine ihtiyaç iki gerekçe üzerinden temellendirilmiştir. Bunlardan ilki, parlamenter sistemin vesayetçi yapılar tarafından demokratik doğasından koparılarak, siyasal istikrarsızlığın müsebbibi olduğudur. İkinci gerekçe, Yeni Türkiye vizyonuna ulaşmak için “etkin ve dinamik yönetim”in ancak yeni bir siyasal sistemle mümkün olabileceği hususudur. Türkiye’nin siyasal tecrübesi, parlamenter sistemin iyileştirilmesinin daha güç bir seçenek olduğunu gösteriyor. Bu bağlamda yeni hükümet programında bu güçlük vurgulanmış ve gelecek vizyonunun ancak başkanlık sistemi ile mümkün olacağının altı çizilmiştir.
Yeni siyasal sistemde, istikrar üretebilecek bir yapının hedeflendiği belirtilmiş, bu sistemin etkin bir yasama ve yürütme ile mümkün olacağı vurgulanmıştır. Başkanlık sistemi her ne kadar ayrıntılı olarak ele alınmasa da, demokratik denge ve kontrol mekanizmalarının kurulduğu, yasama ve yürütmenin her birinin ayrı ayrı güçlü ve etkin olduğu ve de toplumsal farklılıkları koruyacak siyasal temsilin sağlandığı, hızlı karar alma mekanizmasının oluşturulduğu ortaya konmuştur. Ayrıca yeni siyasal sistemde ademimerkeziyetçiliğin güçlendirileceği de vurgulanmıştır.
4. Hükümet programında demokratikleşme konusunda ne tür yenilikler var ve yine bu bağlamda yerel yönetimler konusunda ne söylenebilir?
2002’den itibaren tüm AK Parti hükümetleri demokratikleşme konusunu önemli bir reform alanı olarak görmüş ve hükümet programlarının merkezine almıştır. 64. Hükümet Programında da, toplumda temel hakların kullanımı noktasında birtakım sorunlar yaşayan Alevi, Roman ve gayrimüslim vatandaşlara yönelik bu ilke doğrultusunda önemli adımlar atılacağını görmekteyiz. Alevi vatandaşların, inanç ve kültür temelli ihtiyaçlarının karşılanması, geleneksel irfan merkezleri ve cemevlerine hukuki statü tanınması öngörülmektedir. Başta eğitim, istihdam ve iskan sorunları olmak üzere Roman vatandaşların sorunlarının çözümüne hız verileceği de programda ifade edilmiştir. Benzer şekilde gayrimüslim azınlıkların ayrımcılığa maruz kalmamaları için bütün tedbirlerin alınmaya devam edileceği belirtilmiştir.
64. Hükümet Programında yerel yönetimlerin ayrı bir başlık altında değerlendirildiği görülmektedir. Program açıklanmadan önce Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki şerhlerin kaldırılmasına yönelik çalışmalar yapıldığı basında yer almıştı. Avrupa Yerel Yönetimler Şartı’yla uyumlu olarak merkezi idare ile yerel yönetimler arasındaki ilişkilerin yeniden ele alınacağı programda belirtilmekle beraber merkezi sistem standartları çerçevesinde yerel yönetimlerin daha teknik sorunlarına yönelik çözümler vurgulanmıştır. Bu bağlamda vurgulanan ilk husus, merkezi idare ile yerel yönetimler arasında sağlıklı bir işbirliği ve koordinasyonun esas alınacağıdır. Mahalli idarelerin yerel gelirlerini artırmaya yönelik düzenlemeler, yerel yönetimlerde etkinlik ve düzenliliği sağlamak üzere personelin –özellikle de teknik kadronun– her seçim döneminde değişmesini önleyecek mevzuat çalışması, yerel yönetimlerde insan kaynakları yönetim sistemi kurularak uzmanlık ve kariyer yapısının güçlendirilmesi göze çarpan hususlardır. Ayrıca büyükşehir belediyelerinin kırsal alana asgari bir kaynak ayırmaları meselesinin titizlikle takip edileceği vurgulanmıştır.
5. 64. Hükümet Programında Çözüm Sürecinin geleceği ve sürecin kamu düzeni ile ilişkisi noktasında hangi hususların ön plana çıktığı görülüyor?
2011 yılında Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığındaki 61. Hükümet Programında “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” olarak adlandırılan Çözüm Süreci, Ahmet Davutoğlu başbakanlığında kurulan ilk hükümet olan 62. Hükümet Programında “Toplumsal Bütünleşme ve Çözüm Süreci” başlığı altında değerlendirilmişti. 64. Hükümet Programında ise “Demokratikleşme ve Yeni Anayasa” başlığı altında yer verilen konu için, “süreç” yerine “Çözüm İradesi” tanımlaması kullanıldı. Genel olarak bakıldığında, Çözüm İradesi meselesinin yalnızca bir özgürlükler meselesi olarak yorumlanmadığı, konunun kamu düzeni ve güvenlik açısından arz ettiği önemin de vurgulandığı görülüyor. Programda da ifade edildiği gibi, özgürlük ve güvenlik kavramları Çözüm İradesi meselesinde birbirini tamamlayıcı unsurlar olarak ele alınıyor. İlk defa 62. Hükümet Programında ön plana çıkan kamu güvenliği vurgusunun bu programda daha güçlü bir tonda dile getirildiğini söylemek mümkün.
Programda Çözüm İradesi meselesi vurgulanırken, terörle mücadeleden asla taviz verilmeyeceği de net bir şekilde dile getiriliyor. Bu kapsamda hangi nedene dayanırsa dayansın ve kimden gelirse gelsin terörün karşısındaki ilkeli duruşun sürdürüleceği; etnik, dini veya mezhebi kavramları suiistimal eden tüm terör örgütlerine yönelik mücadelenin kararlılıkla devam ettirileceği ifade ediliyor. Bir başka ifadeyle, terörle mücadelenin demokratikleşme ve Çözüm İradesi ile eş zamanlı olarak yürütüleceği belirtiliyor. Demokratikleşme hususunda muhatabın doğrudan tüm millet olduğu ve farklı toplumsal kesimleri kapsayan topyekun bir demokratikleşme sürecinin yürütüleceği görülüyor.