Siyasetin en temel kurallarından biri “Düşmanımın düşmanı dostumdur” özdeyişinde ifadesini bulmuştur. Birden çok aktörün birbirine düşmanlık beslediği durumlarda olduğu gibi bu kural her zaman geçerli olmasa da birçok devlet politikasını bu kurala göre belirlemektedir. Türkiye’nin gidişatının milli çıkarlarına aykırı olduğunu düşünen ve bundan dolayı Türkiye’nin seçilmiş iktidarına karşı açıktan ya da örtülü düşmanlık besleyen bazı Avrupa devletlerinin FETÖ’ye kucak açmasının arka planında tam da bu mantık bulunmaktadır. Bu durumun farkında olan FETÖ üyeleri de bu ülkelere yönelmiş durumdalar. Eskiden beri taktik olarak bütün yumurtaları bir sepete koymama konusunda hassas olan FETÖ, birden çok Avrupa ülkesini kendisi için üs haline getirmiş durumdadır. Darbeye karışmış sivil, asker, bürokrat birçok FETÖ mensubu bugün özellikle Almanya başta olmak üzere Avusturya ve Belçika gibi ülkelere iltica etmiş durumda. Bu ülkelerin seçilmesi ise tesadüf değil. Belçika Avrupa Birliği’nin merkezi olması açısından FETÖ için her zaman önemli olmuştur. Diğer taraftan Almanya hem Erdoğan karşıtlığının artık histeri halini aldığı bir ülke olması açısından hem de AB’nin siyasi ve ekonomik lideri olması açısından FETÖ için önem arz etmektedir. Tarihsel olarak Türkiye karşıtlığında her zaman başı çeken ülkelerden birisi olan Avusturya ise, FETÖ tarafından adeta bir son kale olarak görülmektedir. Olur da bir gün diğer ülkeler değişen konjonktür gereği FETÖ ile aralarına mesafe koymaya karar verirse, Türkiye karşıtlığının ulaştığı ekstrem boyutlar göz önüne alındığında, Avusturya’nın daha çok uzun bir süre güvenli bir liman olmaya devam edeceği hesaplanmaktadır.
FETÖ’NÜN NETWORK’Ü
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Türkiye’de büyük oranda tasfiye edilen FETÖ, militanlarının sosyal medyadaki ifadelerinin de gösterdiği gibi artık mesailerinin büyük bir kısmını Türk devletinden ve Türk toplumundan intikam almak için harcayan bir örgüte dönüşmüş durumdadır. Bu haliyle Türkiye üzerine hesapları olan birçok devlet FETÖ’ye kol kanat germek için adeta birbirleriyle yarışmaktadır. Tabii FETÖ sadece Türkiye’ye zarar vermek için kullanışlı bir enstrüman değildir. Soğuk Savaş sonrası dönemde 160 ülkedeki militanları sayesinde o ülkelerin bürokrasisine, medyasına ve ekonomik hayatına sızmış uluslararası bir örgüt haline dönüşmüş durumdadır. Dolayısıyla FETÖ’cü deyince aklımıza gelen Türkiye kökenli tipik badem bıyıklı ya da top sakallı profesyonel takiyye uzmanları yerine bugün çekik ya da mavi gözlü, sarışın ya da siyah tenli yepyeni bir FETÖ’cü tipi karşımızda durmaktadır. Avrupa’daki devletlerin ama özellikle de Almanya’nın iştahını kabartan husus işte budur. FETÖ, bu geniş network’ü, istihbari faaliyetleri için kullanmak isteyenlere açmış durumdadır. Bu şekilde kendisine kucak açan ülkelere diyet borcunu ödemektedir. Bundan dolayı sağır sultanın bile Türkiye’deki darbenin sorumlusunun Gülen ve örgütü olduğunu duyduğu ve bildiği bir dönemde neredeyse hiç konuşmayan Alman istihbaratının başkanının basına bu yönde bir bilgilerinin olmadığı yönünde açıklama yapması pek de şaşırtıcı değildir.
Tabii burada FETÖ’yü kullandığını sanan Avrupalı ama özelliklede Alman siyasetçilere küçük bir hatırlatma yapmakta fayda var. Öncelikli olarak tespit edilebildiği kadarıyla FETÖ’nün Soğuk Savaş sonrası dönemden beri Amerikan istihbaratı adına çalışan bir örgüt olduğu gerçeği ayan beyan ortada durmaktadır. Dolayısıyla bu devletlerde FETÖ’ye yol veren bazı kesimlerin kime çalıştığını tahmin etmek çok da zor olmasa gerek. Neticede Türkiye’ye zarar vermek ve FETÖ’nün dünya üzerindeki network’ünden istihbari açıdan faydalanacaklarını zannedenlerin ava giderken avlanmayacaklarının bir garantisi yok. Buna ek olarak FETÖ kendisine yol veren ülkelerdeki yetiştirdiği haşhaşileri o ülkelerin kurumlarına sızdırmasıyla da meşhur. Örneğin, FETÖ’nün uzun dönemdir militanlarını farklı Alman siyasi partilerine üye olma konusunda teşvik ettiği Alman basınına da yansıyan bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır. Yahut darbe sonrası Avrupa’daki basın organlarını kapatan FETÖ’nün gazeteci kılığı altında faaliyet gösteren üyelerinin Avrupa’daki çeşitli medya organlarına yöneldiği görülmektedir.
KİM KİMİ KULLANIYOR?
Dolayısıyla kimin kimi kullandığı kimin elinin kimin cebinde olduğunu anlamak o kadarda basit olmasa gerek. Neticede bundan mıdır bilinmez son dönemde Avrupa’da Gülen örgütü aleyhine bazı haberler medyada yer almaya başladı. Dolayısıyla Türkiye’nin düşmanlarının Avrupa’daki bazı devletlerin dostu olduğu iddiası her ne kadar Avrupa’daki bazı kesimlere cazip gelse de üzerinde bir daha düşünmeleri kendi menfaatleri açısından yerinde olacaktır.
[Star Açık Görüş, 16 Temmuz 2017].