Terör gündemden düşmüyor ve her geçen gün insanlık için oluşturduğu tehdit büyüyor.
Türkiye gazetesindeki "Terör dalgası İslam ülkelerini sarsıyor" başlıklı ilk yazımda terörün başta İslam ülkeleri olmak üzere bütün dünya için ne kadar büyük bir tehlikeye dönüştüğünü yazmıştım. İkinci yazıda da NATO’nun Türkiye’nin ısrarlı taleplerini görmezden gelmeyi bırakıp, teröre karşı ortak bir savunma konsepti geliştirmesi gerektiğine vurgu yapmış, bunun için de öncelikle Türkiye’nin Batılı müttefiklerinin teröre karşı ikircikli politikalarını değiştirmelerinin zorunlu olduğuna işaret etmiştim.
Bugünün yazısı Türk-Alman ilişkilerinde yaşanan sorunlara dair olacaktı, ancak terör gündemi dünyanın yakasını bırakmıyor. Fransa’da gerçekleşen kanlı eylem yeniden terör konusunda yazmayı zorunlu kılıyor.
Bu tür, çocuklar dahil masum sivilleri hedef alan insanlık dışı eylemlerin ardından genel olarak yapılan terörün lanetlenmesi ve güvenlik tedbirlerinin artırılmasıdır. Olayın sıcaklığı ve dehşeti devam ederken hemen herkesin beklediği şey dayanışma gösterilmesidir ve bu atmosferde terörün sorumlularının kimler olduğuna dair sorular pek hoş karşılanmaz. İşte ben de tam bu hoş karşılanmayan şeyi yapmak ve sormak istiyorum: Neden İstanbul’da, Ankara’da, Bağdat’ta, Nice’de ve Medine’de masum insanlar terör saldırılarında hayatını kaybetmek zorunda? Görünen teröristler dışında bu terörist eylemlerin yaşanmasının ve her yıl binlerce insanın hayatını kaybetmesinin sorumluları kimler?
Terörün doğrudan ya da dolaylı sorumlularını aradığımızda karşımıza ilk çıkan kesim kendi ülkelerindeki terörist faaliyetlere karşı gerekli tedbirleri almayan ve hatta göz yuman siyasetçilerdir. Başta şimdi terörist saldırıların hedefindeki Fransa ve Belçika olmak üzere birçok Avrupa ülkesinin terörizme karşı mücadelede yıllardır nasıl ikircikli bir tutum içerisinde olduğunu hatırlayalım. PKK gibi terörist örgütler yasaklı olmasına rağmen bu örgütlerin mensuplarının Avrupa ülkelerinin çoğunda rahatça faaliyet yapmaları, Avrupa’nın yakın zamana kadar terörizmi sadece kendisi dışındaki dünyanın bir sorunu olarak görme illüzyonundan kaynaklanıyordu. Türkiye’nin bu konudaki bütün ısrarlı dayanışma taleplerine rağmen terörizmin ne kadar büyük bir tehdit olduğunu görmemekte direttiler.
Terörün sorumlularını ararken karşımıza çıkan bir başka kesim terörist örgütlerin siyaset ve medya dünyasındaki uzantılarıdır. Gerek Avrupa ülkelerinde gerekse Türkiye’de başta PKK olmak üzere bütün terörist örgütlere sempati duyan, onların kanlı eylemlerini bir tür hak arama mücadelesi olarak gören çok sayıda siyasetçi ve medya mensubu vardır. Bunlar arasında milletvekilleri ve önemli köşe yazarları da vardır. Bu şekilde teröristin durduğu yeri kutsayan ve eylemlerine sempati duyan kişilere parlamentolarda ve önemli medya organlarında alan açılması terörle mücadelenin başarı şansını azaltmaktadır.
Etnik, dinsel/mezhepsel, ideolojik veya sınıfsal aidiyetleri nedeniyle dışlanarak radikalleşmeye itilen kesimlerin terörist örgütler için kolay ve önemli bir insan kaynağı oluşturduğu hatırlanırsa, bu şekilde ayrımcı politikalar izleyenlerin ve onlara bu politikalarında destek verenlerin de terörün dolaylı sorumluları arasında zikredilmesi gerekiyor. Arap Devrimleri sırasında, onlarca yıldır despotik rejimler altında yaşamak zorunda kalan insanların onurlu ve özgür bir hayat için başlattıkları mücadelenin bölge ülkelerinde ve Batı’da nasıl karşılık bulduğuna bakıldığında, Orta Doğu kökenli insanların kendi ülkelerinde ve Avrupa’da radikalize olup terörist örgütler için verimli bir tarla oluşturmalarında hem Orta Doğu hem de Avrupalı yöneticilerin sorumluluğu anlaşılacaktır.
Terörün giderek yaygınlaşmasında kimlerin sorumlu olduğu araştırılırken bakılması gereken bir nokta da, bazı ülkelerin ya devlet politikası olarak ya da devlet içerisinde etkili bazı kesimlerin örtülü politikalarının bir sonucu olarak terörist örgütleri dış politikalarının bir aracı olarak kullanmalarıdır. Çok tehlikeli olan bu yöntem çoğu zaman ters tepmekte ve terörist örgütleri dış politikasının bir enstrümanı olarak kullanan devletlere daha büyük zararlar vermektedir.
Evet, acılar taze iken teröre hedef olan ülkelerin de sorumluluklarından bahsedilmesi can yakıyor belki, ancak daha önceki saldırıların ne kadar çabuk unutulduğu hatırlanırsa, olayın vahameti ortadayken nelerin yanlış yapıldığına dikkat çekmek bu yanlışlıkların giderilmesi için bir fırsat oluşturabilir. Bütün herkesin terörün bu kadar büyümesinde kendi sorumluluklarının farkına varıp hatalarını düzeltmesi, insanlığı tehdit eden bu büyük felakete karşı mücadelede atılacak ilk önemli adım olacaktır.
[Türkiye, 16 Temmuz 2016].