Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın internet sayfasında teröre destek veren ülkelere dair yıllık raporlar yayınlanıyor. Bu raporlarda hem küresel terör örgütlerinin listesi yer alıyor, hem de bunların faaliyetleri ve bu faaliyetlere destek vermekle suçlanan ülkelere dair bilgiler yayınlanıyor.
Özellikle 2001 yılındaki 11 Eylül saldırıları sonrasında Washington yönetiminin terör konusundaki hassasiyetinin arttığı ve uluslararası terörizmle mücadele çerçevesinde çok önemli adımlar attığı konuşuldu. Terör örgütlerine finansal veya lojistik destek sağlayanlar, onlara silah tedariki ve satışı yapanlar Amerikan yönetiminin öfkesine maruz kaldı. Bu çerçevede birçok ülke ABD’nin tek taraflı yaptırımlarına maruz kalırken, Washington yönetimi bazılarına karşı uluslararası örgütler kapsamında yaptırım kararları alınmasına da öncülük etti.
Peki, bu şekilde uluslararası teröre karşı mücadele eden ABD’nin FETÖ ve PKK/PYD konusundaki tutumunu nasıl anlamak gerekiyor? Türkiye’nin ağır bir terörist tehdit altında olduğu bir dönemde, Washington yönetimi neden FETÖ’ye sahip çıkmaya devam ediyor ve PKK/PYD’ye silah yardımı yapıyor?
Obama yönetiminin bu tutumunun iki nedeni olabilir.
Ya bu örgütlerin NATO müttefiki Türkiye ve uluslararası toplum için nasıl bir tehdit oluşturduklarını bilmiyor olabilir.
Ya da terörle mücadele konusunda samimi değildir.
Hangisi Obama Amerikasının Türkiye’ye yönelik terörist tehditler konusundaki politikasını açıklıyor?
Amerikan yönetiminin bu örgütlerden kaynaklanan tehlikeyi bilmemesi, Türkiye’de yaşanan darbe süreciyle ya da terörist saldırılarla bağlantılarından habersiz olması mümkün müdür?
Bütün bunları bilen Obama yönetiminin, buna rağmen FETÖ ve PKK/PYD’ye destek vermeye devam etmesi terörizmle mücadele konusunda ne kadar güvenilmez bir politika izlediğini gösteriyor.
Bu durumda, müttefiklerine karşı terörist eylemlerde bulunan örgütlere destek veren Amerikan yönetiminin, dışişleri bakanlığı sitesinde yayınladığı “teröre destek veren ülkeler” listesinin başına kendisini yazması gerekiyor.
Kendi isminin altına da Almanya, Belçika ve Fransa gibi Avrupa ülkelerini yazması gerekiyor.
Hepsi Türkiye’nin NATO ortakları…
FETÖ ve PKK, başta bu ülkeler olmak üzere Avrupa’nın neredeyse tamamında serbestçe faaliyetlerini sürdürüyor. FETÖ’yü yasaklamaya yanaşmadıkları gibi, sözde “terörist örgüt” olarak tanıdıkları PKK’nın farklı isimlerde faaliyetlerine izin veriyorlar.
Bu örgütler ve Türkiye’yi hedef alan başkaları Avrupa’da rahatça eleman devşiriyorlar, kirli eylemleri için her türlü finansman kaynağına da burada sahip olabiliyorlar.
Türkiye’nin insanına ve huzuruna kasteden terör örgütlerini türlü yöntemlerle destekleyen bu ülkeler, ülkemizde bir terörist saldırı olduğunda ise “timsah gözyaşları” eşliğinde Türkiye ile dayanışma mesajları veriyorlar. Bu ülkelerin medyasındaki haberler ise, darbe girişimi sırasında yaptıkları seviyesizliği alışkanlık hâline getirdiklerini gösteriyor. Terör eylemlerine dair “timsah gözyaşlarının” ardından, “ama” diye devam edip, Türk halkına “Erdoğan ve AK Parti’yle yola devam ederseniz bu başınıza gelenlere müstahaksınız” mesajını vermeye çalışan bir ahlaksızlıkla karşı karşıyayız.
Sanki “Erdoğan’ı devirmemize yardımcı olursanız terör belasından kurtulacaksınız” der gibi yayın yapıyorlar.
Ama unuttukları ya da bir türlü göremedikleri bir şey var. Türkiye insanının, artık savaşların daha çok terör örgütleri kullanılarak ve yıkıcı propaganda faaliyetleri yoluyla yapıldığını çok iyi bildiğini ve bu tür saldırılara karşı, aynı askerî işgal girişimlerindeki tepkiyi verdiğini anlayamıyorlar.
Bu yüzden şaşkınlık içindeler.
Üç yıldır her türlü yöntemlerle saldırı altına aldıkları Türkiye kalesinin neden hâlâ düşmediğini anlamakta zorlanıyorlar.
Ama pes etmeyip her gün yeni bir yöntemle saldırıyorlar.
Bu şekilde saldırı altındaki Türkiye’ye düşen ise, savunma hatlarını genişletip derinleştirmektir. Bunun hem iç hem de dış boyutu olduğunu unutmamalıyız. İçeride mümkün olduğunca geniş kesimlerin bu savuna hattına dâhil edilmesinin yanında, dışarıda da Türkiye ile karşılıklı egemenliğe saygı temelinde bir ilişki geliştirmek isteyen ülkelerle de iş birliğinin geliştirilmesi gereklidir.
[Türkiye, 04 Ocak 2017].