Referandum sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan alışılmış yoğun programına geri döndü. Bir ay içerisinde dünyanın önemli güç merkezlerine yapacağı ziyaretler zincirine pazar günü Hindistan ile başladı. Bugün Rusya’da Devlet Başkanı Putin ile görüşecek olan Cumhurbaşkanı, 14-15 Mayıs'ta Çin’in başkenti Pekin’de yapılacak olan ve çok sayıda dünya liderinin katılacağı "Kuşak ve Yol" forumuna katılacak ve hemen ardından Amerikan Başkanı Trump ile görüşmesi için bu ülkeye gidecek. 25 Mayıs’ta ise Belçika’nın başkenti Brüksel’de yapılacak olan NATO zirvesine katılacak olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mayıs ayı içerisinde Kuveyt gibi başka gezileri de planlanmış.
Son yapılan referandumun ardından artık iç siyasetteki taşların yerine oturduğu ve iki yıl içerisinde yeni bir seçim beklenmediği düşünülürse, Erdoğan’ın önümüzdeki süreçte dış politikaya odaklanacağı görülüyor.
Peki, dış politikadaki odak noktası ne olacak?
Aslında yukarıda saydığım ziyaretler üç odak noktasına işaret ediyor: Ekonomik iş birliğinin geliştirilmesi, Suriye ve Irak sorunlarının çözümü ve teröre karşı iş birliği.
Hindistan ve Çin ziyaretlerinde ekonomik iş birliği konuları öne çıkarken, Washington ve Brüksel temaslarında Suriye, Irak ve bunlarla yakından ilgili olan terör meseleleri en fazla dikkat çeken konular olacak. Rusya ziyareti ise hem ikili ekonomik ilişkilerin hem de Suriye ve terör konusunun yoğun şekilde gündeme geldiği bir ziyaret olacak.
Türkiye’nin, bu ziyaretlerin yapıldığı ülkeler gibi, küresel bir güç olabilmesi için bir yandan terör sorununu çözmesi, bir yandan da ekonomik alanda 2003-2008 yıllarındakine benzer bir büyüme trendini yakalaması gerekiyor. Bu dönemdeki ekonomik büyümenin temel dinamiğini dış ticaret, yabancı yatırımlar ve turizm sektöründeki hızlı artış oluşturmuştu.
İşte, Hindistan’da Türkiye-Hindistan İş Forumu’na katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu ülkedeki temaslarının ana gündemini iki ülke arasındaki ticaret hacmi ve karşılıklı yatırımların artırılması ile Hindistan’dan Türkiye’ye turist çekebilmek oluşturdu. İki ülke arasındaki ticaretin millî paralarla yapılması çağrısında da bulunan Erdoğan, bu şekilde küresel ekonomik düzenin engellerinden kurtulmaya yönelik tavrını devam ettirdi.
Cumhurbaşkanı’nın küresel düzene yönelik eleştirisi sadece ekonomik alanla sınırlı kalmadı. Camia Milliye İslami Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, “tüm dünyanın kaderinin beş ülkenin eline bırakılamayacağı” sözleriyle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin yapısında reform talep ederek, Hindistan gibi büyük bir ülkenin ve İslam dünyasından temsilcilerin Güvenlik Konseyi’ne daimi üye olmasını önerdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Rusya Devlet Başkanı Putin ile bugün yapacağı görüşmelerde ise ağırlık noktasının Suriye sorunu ile PKK/PYD konusunun olması bekleniyor. DEAŞ’a karşı mücadele etmek gerekçesiyle Suriye iç savaşına dâhil olan Rusya’nın asıl hedefinin, Esad yönetimini ayakta tutarak bu ülkedeki askerî varlığını garanti altına almak olduğu biliniyor. Bu
hedefi konusunda bir tehdit olarak gördüğü Türkiye’nin Suriye’deki faaliyetlerine karşı PYD’yi bir koz olarak kullanma eğiliminde olan Moskova’nın bu örgütle kurduğu ilişki Ankara’yı çok ciddi şekilde rahatsız ediyor.
ABD’nin, Baas rejiminin elindeki Şayrat Hava Üssü’ne karşı gerçekleştirdiği saldırının ardından Suriye’deki kendi lehine olan dengelerin değişmesinden ve Türkiye’nin Washington ile birlikte hareket ederek Astana Süreci’ne yüz çevirmesinden endişe eden Rusya’nın PKK/PYD ile kurduğu ilişki yoluyla bu endişesini gidermeye çalışması aslında çok riskli bir yöntem olarak görünüyor. Moskova’nın bu politikasından rahatsız olan Ankara’nın Suriye sorununun çözümü konusunda Washington’a yanaşmasını ABD’nin de PYD’ye verdiği destek engelliyor belki. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ay ortasında Amerikan Başkanı Trump ile yapacağı görüşmede PYD’nin dışlandığı bir Türk-Amerikan iş birliğinin ortaya çıkması Putin’i zor durumda bırakacaktır.
Rusya’nın, Erdoğan-Trump görüşmesi öncesinde PYD ilişkisinin ne yönde gelişeceğini, bu ilişki üzerinden Türkiye ile ilişkisini ve Astana Süreci’nin kazanımlarını riske atıp atmayacağını bugün yapılacak görüşmeler gösterecek.
[Türkiye, 3 Mayıs 2017].