Batı’nın terörle arasına mesafe koyamamasını geçtik; teröre doğrudan destek vermesinden kaygılıyız. ABD’nin kelime oyunları yaparak PKK’ya silah yağdırmasından; DAEŞ’le Mücadele Özel Temsilcisi’nin PKKlı teröristlerden plaket almasından; Amerikan Özel Kuvvetleri’nin kollarına terörist grupların armasını takmasından; ABD’nin PKK’nın ırkçı projesini hayata geçirmek için Türkiye gibi bir müttefiki bile karşısına almaya hazır olmasından; akıllarına estiğinde vatandaşlarına güvenlik uyarısı yaparak Türkiye’de güvensizlik algısı oluşturmasından kaygılıyız.
AB ülkelerinin FETÖ’nün suç makinelerinin, PKK’nın militanlarının, DHKP-C’li suikastçıların korunaklı limanına dönüşmesinden kaygılıyız. Haklarında uluslararası arama kararları bulunan Fetullahçı militanların Avrupa başkentlerinde keyif sürmesinden; terör veya teröre destek suçundan yargılananlara AB pasaportları verilmesinden; FETÖ’nün AB ülkelerindeki faaliyetlerini artırarak devam etmesinden; PKK’nın AB başkentinde çadır kurmasından; Türk vatandaşlarına karşı AB ülkelerinde terör estirmesinden; Avrupa Parlamentosu’nun PKK’nın kendini en rahat hissettiği mekana dönüşmesinden; AP’nin Türkiye raportörünün açık bir PKK sempatizanı olmasından; Belçika mahkemesinin PKK terörünü aklama çabalarından; AP milletvekillerinin Kandil’e turlar düzenlemesinden ve suçları sabit olan PKK’lıların, FETÖ’cülerin, DHKP-C’lilerin iade edilmemesinden kaygılıyız.
AB ve ABD’nin 15 Temmuz’da FETÖ’nün darbe girişiminde Türk demokrasisine hızlı ve koşulsuz destek vermemesinden kaygılıyız. Kınama açıklamasını yapmak için girişimin sonucunu beklemelerinden; darbe girişimini kınamaktan daha ziyade Türkiye’nin darbecilerle mücadelesini eleştirmelerinden; haftalar geçmesine rağmen Türkiye’ye destek için hiçbir yetkiliyi göndermemelerinden; FETÖ ve PKK’nın tezviratlarına hakikat gibi iman etmelerinden; bu tezviratları kullanarak Türkiye’ye hakaretler etmelerinden; her fırsatta Türkiye’nin üyelik sürecini askıya alalım çağrılarından ve vize muafiyeti konusunda sözlerini tutmamalarından kaygılıyız.
Trump gibi bir İslamofobik bir şovmenin ABD’de başkanlık yarışını zorlamasından; AB’deki ırkçı, aşırı sağcı, İslam düşmanı tüm siyasetçilerin yükselişte olmasından; insanların sırf Arapça konuşuyor diye uçaktan indirilmesinden; camilere sık sık saldırıların yapılmasından ve domuz kafası bırakılmasından; duvarlara İslam karşıtı hakaretlerin yazılmasından ve Müslümanların Batı’da taciz edilmesinden kaygılıyız.
Irak işgaliyle DEAŞ tarzı terör örgütlerini var eden Batı’nın, “DEAŞ’la mücadele” bahanesiyle Ortadoğu’nun tüm sosyolojik dokusunu alt üst etmesinden kaygılıyız. Suriye’de PKK, Irak’ta Asaib, Hizbullah gibi terör örgütleriyle ittifak kurmasından; PKK’nın ırkçı ve Şii milislerin mezhepçi gündemlerinin Batı desteğiyle hayata geçirilmesinden; Suriye’nin Esed terörüne, Irak’ın ise mezhepçi gruplara teslim edilmesinden kaygılıyız.
Batı’nın Türkiye’ye karşı bir sopa gibi kullandığı değerlerin hepsini birer birer kendisinin çiğnemesinden; FETÖ, PKK (HDP), DHKP-C gibi terör örgütlerini Türkiye’ye tercih etmesinden; Türkiye’deki her gelişmeyi yüzyıllık önyargılarıyla ve empati yoksunluğuyla okumasından; Türkiye’ye parya muamelesi yapmasından; teröre cesaret vermesinden ve Türkiye’ye karşı terörü meşrulaştırma çabalarından kaygılıyız.
En fazla da Batı başkentlerinden FETÖ ve PKK (HDP) ile mücadelede Türkiye’nin attığı her adımla alakalı pasif-agresif “kaygılıyız” açıklamaları yapmasından kaygılıyız.
[Akşam, 7 Kasım 2016].