Türkiye’de yapılan referandumun sonuçları ülkemizde olduğu gibi Batılı ülkelerde de yoğun bir tartışmanın konusu. Özellikle Almanya ve onun arka bahçesi olarak tanımlanabilecek olan Avusturya ve Hollanda gibi ülkeler bu tartışmalara daha fazla konu oluyor.
Bu tartışmalar çerçevesinde Türkiye ile ilişkilerin bundan sonraki seyri konusunda farklı görüşler ortaya çıkıyor. Siyaset ve medya dünyasında etkili olan bazı kesimler, Türkiye’de “hayır” oylarının ulaştığı yüzde 48,6’lık oranı fırsata dönüştürme gayreti içerisindeler. Bu çevrelere mensup yazarların en radikal olanları, hükûmetlerini Türkiye’ye müdahale etmeye çağırıyorlar. Kendilerine ve ülkelerine bir çeşit dünya lideri, polisi ve yargıcı rolü biçtikleri için Türkiye’de yaşananlara seyirci kalınmaması çağrısı yapıyorlar.
Zaten çok uzun zamandır Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında “diktatör” ve “despot” algısı inşa ettikleri ve Avrupa’da bu algıyı oldukça yaygınlaştırdıkları için artık vakit geçmeden ikinci aşamaya geçilmesini istiyorlar ve bu konuda oldukça sabırsızlar. Almanya, Avusturya, Hollanda, İngiltere ve ABD yönetimleri bu kesimlerce Türkiye’ye her türlü yaptırım araçları kullanılarak müdahale etmeye çağrılıyor. Türk halkının daha yeni sandığa gittiğini ve demokratik bir şekilde tercihini yaptığını görmek istemiyorlar. Erdoğan ve AK Parti düşmanlığı algılarını o kadar bozmuş ki, Avrupa’da yaşayan Türk vatandaşlarının büyük çoğunluğunun neden “evet” oyu kullandığını anlayamıyorlar. Özellikle Avusturya, Belçika, Almanya ve Hollanda’da “evet” oylarının çok fazla çıkmasıyla, yıllardır bu ülkelerde yoğunlaşan Erdoğan’ı karalama kampanyası arasındaki ilişkiyi anlamakta zorlanıyorlar.
Bu ülkelerdeki “evet” oylarına öfkeliler. Hem kendi ülkelerindeki hem de Türkiye’deki “evet” sonucuna saygı duymak istemiyorlar. Batı merkezci, oryantalist zihinleriyle meseleyi analiz etmeye çalışıyorlar ve “evetçilerin gerçeği göremeyen cahiller olduğu” sonucuna varıyorlar. Bu cahil evetçilere (!) ne yapacaklarını tartışıyorlar. Hepsinin sınır dışı edilmesini savunan aşırı radikalleri bir kenara bırakırsak, bütün cahiller gibi onların da eğitilip Erdoğan ve AK Parti’yi desteklemekten vazgeçirilebileceğini düşünenler de var!
İşte bir kısmı ise, Erdoğan’ın sandıkta aldığı oy ne kadar olursa olsun onunla mücadele edilmesi gerektiğini düşünüyor ve bu baskıyı yapmaları konusunda Batılı hükûmetlere baskı yapıyor. Türkiye’deki iktidarla mücadele etmeye kararlı bu çevrelerin Avrupa’daki Türkiye karşıtı PKK ve FETÖ lobisiyle ne kadar yakın ilişkilere sahip olduğu biliniyor.
ABD’de de Avrupa’da olduğu gibi, kendisini Erdoğan’ın devrilmesine adamış kesimlerin var olduğu ve bunların Trump yönetimini bu yönde harekete geçirme konusunda ellerinden geleni yaptıkları biliniyor.
Batı’da Türkiye ile ilişkiler konusunda müdahaleci zihniyete sahip bu kesimlerin yanında ikinci bir grubun varlığından da söz edilebilir. Türkiye’nin iç politikasına gereğinden fazla müdahil olunduğunu ve bu politikaların Batı’nın çıkarlarına da zarar verdiğini düşünen bu çevreler, Türkiye halkının tercihlerine saygı duyulması gerektiğini vurguluyorlar. Başta demokrasi ve insan hakları sorunları olmak üzere Türkiye’nin iç ve dış politika tercihleri konularında Ankara’ya telkinlerde bulunulabileceğini, ancak bu telkinlerin dayatma ve karalamaya dönüşmemesi gerektiği konusunda uyarılarını dile getiriyorlar.
Batı’nın Türkiye politikasının Erdoğan ve AK Parti düşmanı marjinal kesimlerin esiri olmaması gerektiğini savunan bu rasyonel çevreler Ankara ile ilişkilerin tamir edilmesi gerektiğini savunuyorlar.
İşte Ankara’nın, Batı’nın yekpare olmadığının ve Türkiye konusunda farklı politikaları savunan grupların varlığının farkında olarak hareket etmesi, Türkiye ile rasyonel bir ilişki geliştirme arzusunda olanlarla iş birliği imkânlarını değerlendirmeye çalışan bir politika izlemesi önemlidir. Ayrıca Türkiye aleyhine yürütülen karalama kampanyaları sonucu Batı’da yayılan olumsuz algıların giderilmesi de Türkiye ile Batılı ülkeler arasındaki ilişkilerin sağlıklı bir düzlemde yürütülmesi açısından çok büyük öneme sahiptir. Bu konuda gerek Türkiye’ye gerekse Batı’daki rasyonel kesimlere önemli görevler düşmektedir.
Türkiye’nin Batı ile ilişkilerini, Batılı ülkelerde rasyonel kesimlerin mi yoksa Türkiye karşıtı lobilerin etkisi altındaki müdahaleci çevrelerin mi etkili olacağı belirleyecek.
[Türkiye, 22 Nisan 2017].