Siyasal İslam, tanımlamaları çeşitlilik arz etse de genel olarak “bir ülkede siyasal, toplumsal ve ekonomik yaşamın İslami referanslar doğrultusunda şekillendirilmesi” olarak tanımlanır. Bu kavram, kendi idaresini meşrulaştırmaya çalışan Suriye lideri Esad’ın “dini siyasi emellere alet etmek” şeklindeki tanımına indirgenemeyecek kadar derinliğe de sahip. Siyasal İslam denildiği zaman akla ilk gelen oluşumlardan biri Müslüman Kardeşler (Arapça adıyla İhvan-ı Müslimin). Hem dini hem siyasi bakış açısına sahip bu örgüt, 1928’de Hasan el Benna tarafından kuruldu ve Arap Baharı’yla birlikte güncel siyaset sahnesinde önemli bir aktör haline geldi. Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Körfez ülkelerinde de yayılma alanı bulan ve çağdaş bir İslam toplumu kurmada Kur’an ve Sünnet’i rehber olarak dikkate alan Müslüman Kardeşler, seküler rejimlerce hep bir tehdit olarak algılandı. Hareket’te, daha ziyade Arap ve Sünni kimlik ön plana çıktığı için bu akım, Arap olmayan veya Şiiliğin ekseriyette olduğu ülkelerde yayılma imkânı bulamadı. Ancak bölgenin gündeminde her zaman var olabilmeyi de başardı.
SİYASAL İSLAM’IN KURUMSALLAŞMASI
Özellikle 2000’li yıllarla birlikte siyasal İslam’ın Ortadoğu gündeminde yoğun oranda yer almasında ABD etkisini de göz önünde bulundurmak gerekiyor. Zira 11 Eylül saldırısından sonra Ortadoğu’yu demokratikleştirmeyi kendisine misyon edinen ABD’nin bölgedeki politikaları, özellikle gelir dağılımı eşitsizliğinin yüksek olduğu ülkelerde İslam’ı adalet söylemlerine dâhil eden radikal İslamcı siyasi partilerin elini güçlendirdi. Çünkü otoriter rejimlerin sebep olduğu yoksulluktan bıkmış halklar, çözüm ararken İslami gündeme sahip hareketleri bir alternatif olarak görmeye başladılar. Diğer yandan halka, otoriter rejimleri ve mevcut siyasi düzenin meşruiyetini ciddi anlamda sorgulatan siyasal İslam, siyasal iktidara karşı etkin bir muhalefet yaratmayı başardı. Bölgede siyasal İslam’ın güçlenmesi anlamına gelen bu duruma Irak, Mısır, Filistin ve Esad’ın düşmesi durumunda İslamcıların iktidarı ele alması beklenen Suriye örnek gösterilebilir. Bu gelişmeler bazı yazarlar tarafından “siyasal İslam’ın kurumsallaşması” olarak da nitelendiriliyor.
Siyasal İslam’ın Ortadoğu’nun gündemine oturduğu bu sürecin parlayan yıldızı da tahmin edileceği üzere Müslüman Kardeşler oldu. Bu bölgede siyasi olanla dini olanı ayırmak pek mümkün değil. Zira kendisini laik olarak tanımlayan rejimlerde dahi dinin, bilhassa da İslam’ın siyasal yaşamdaki ağırlığı gözden kaçmıyor. Dolayısıyla bunların her ikisini de bünyesinde barındırması ve liberal ve seküler topluluklara nazaran çok daha iyi örgütlenmiş olması, Müslüman Kardeşler’i demokratikleşme çabalarının hız kazandığı Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın çeşitli ülkelerinde iktidara taşıdı. Bu bağlamda siyasal İslam’ın, otoriter rejimler ve Batı hegemonyasına karşıtlıktan doğan devrimci bir özelliğinin de bulunduğunu söylemek mümkün. Ancak bu, toplumu süratle dönüştürmeyi amaçlayan tepeden inme bir devrimci ruh değil, halk tabanından gelen ve toplumu geliştirmeyi, siyasal katılımı artırmayı hedefleyen bir ruh olarak kendisini gösterdi.
SORUN SİYASİ DEĞİL
Mursi’nin cumhurbaşkanı seçilmesiyle siyasal İslam’ın zafer kazandığı ve somut olarak kendisini gösterdiği ülkelerden biri olan Mısır’ın bugünkü durumunu değerlendirecek olursak, ilk olarak mevcut durumu ve olayları daha iyi anlayabilmek i&ccedi