GFP (Global Firepower) isimli kuruluş her yıl 50'den fazla faktörü göz önünde bulundurarak dünya ülkelerinin askeri kapasitelerini indeksliyor. GFP'nin bu yılki verilerine göre Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri içindeki en güçlü ordu Türk ordusu. GFP'ye göre Türk ordusunun dünya sıralamasındaki yeri ise 8. Hepimiz hatırlıyoruz. 15 Temmuz sonrasında ordudaki FETÖ'cüler temizlenmeye başladığında birileri "müttefiklerimiz tasfiye ediliyor" diye feryat figan etmişti. Kimileri de "Türk ordusu zayıflıyor" diye timsah gözyaşları dökmüştü. Halbuki bunun böyle olmadığı, aksine Türk ordusunun bu arınma çabasıyla birlikte çok daha güçlenmeye başladığı 15 Temmuz darbe görünümlü işgal girişiminden 40 gün sonra ortaya çıktı. Fırat Kalkanı Harekatı bu tezviratların bir karşılığı olmadığını ortaya koydu. Zeytin Dalı Harekatı ise neyin ne olduğunu tam anlamıyla gösterdi. Nitekim GFP, 15 Temmuz sonrasındaki tasfiyelere, Türkiye'nin son yıllarda içine girdiği türbülansa (yani maruz kaldığı yıpratma savaşına) rağmen gücünü koruduğunu, hatta artırdığını belirtiyor. Bu indekse göre Türkiye'yi Mısır takip ediyor. Listede üçüncü sırada İsrail, dördüncü sırada İran, beşinci sırada Suudi Arabistan, altıncı sırada Cezayir, yedinci sırada Suriye, sekizinci sırada Fas, dokuzuncu sırada Irak ve onuncu sırada Birleşik Arap Emirlikleri yer alıyor. Tuhaf olan ne biliyor musunuz? 15 Temmuz öncesinde ordudaki FETÖ'cüler esasında Türk ordusunun yeterli kapasiteye sahip olmadığını, Türkiye'nin Suriye krizine sert güçle müdahale etme imkanının olmadığını söyleyip duruyorlardı. Bu güce rağmen bunu söylüyorlar, resmen Türkiye'nin Suriye'den gelen terör tehdidine karşı elleri kolları bağlı beklemesini istiyorlardı. Ki böylelikle Türkiye rahatlıkla istikrarsızlaştırılsın, rahatlıkla bölünebilsin! Neyse ki 15 Temmuz'da bütün foyaları çıktı ortaya. Bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Türk ordusu ülkenin gerçek güvenlik çıkarları doğrultusunda gerçek düşmana karşı mücadele ediyor. Millet de onun arkasında tek yürek duruyor...
Bir Kez Daha Afrika'dayız... Cumhurbaşkanı Erdoğan'la birlikte Cezayir'deyiz. Buradan önce Moritanya'ya ardından Senegal'e ve son olarak Mali'ye geçip sonrasında yurda döneceğiz. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın daha başbakanken, bundan 13 yıl önce başlattığı Afrika açılımı bu ziyaretlerle devam ediyor. Türkiye askeri, ekonomik, siyasi ve kültürel alanlardaki birikimini artırmak ve yeni işbirliği alanları geliştirmek, bir başka deyişle gücüne güç katmak için Afrika'yı önemli görüyor. Afrika halklarının ve yöneticilerinin Türkiye'ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a olan sevgisi ilişkileri geliştirmek için önemli bir imkan. Türkiye'nin Afrika ülkeleriyle ilişkilerinin ne denli köklü ilişkiler olduğunu hatırlatmaya bilmem gerek var mı? Atalarımız Batılı sömürgeci devletlerden çok daha önce bu coğrafyada varlık göstermişler, bu coğrafyanın imarı için uğraş vermişlerdi. Şimdi de Türkiye aynı misyonu sürdürüyor. Bu elbette Batılı sömürgeci devletleri ziyadesiyle rahatsız ediyor. Fakat Türkiye bu bağımlılık düzenini aşalı çok oldu. O bağımlılık düzenini kuranlar, içerideki işbirlikçilerine yıllarca "ne işimiz var Afrika'da" dedirtip durdular. Bunca yılın ve artan kapasitenin ardından herhalde dost, düşman anlamıştır Afrika'da ne işimizin olduğunu...
[Sabah, 28 Şubat 2018].