SETA > Yorum |
Muhalefet Cumhurbaşkanlığı Seçiminde Yok

Muhalefet Cumhurbaşkanlığı Seçiminde Yok!

Muhalefet ilk defa halkın direkt olarak seçeceği Cumhurbaşkanlığı için neden toplumsal karizması böylesine düşük ve siyasi temsil kabiliyeti zayıf birisini aday gösterdi?

CHP ve MHP çatı aday olarak Ä°slam Ä°ÅŸbirliÄŸi TeÅŸkilatı (Ä°Ä°T) eski Genel Sekreteri Ekmeleddin Ä°hsanoÄŸlu’nu açıkladı. Ä°hsanoÄŸlu muhalefetin ortaya koyduÄŸu kriterlere uyuyor: muhafazakâr-dindar yönü ağır basan ve “siyasi olmayan” bir figür. Ancak muhalefetin bu tercihi kamuoyunda ÅŸaÅŸkınlıkla karşılandı. Bazıları bunun Kemalizm’in ölüm fermanı olduÄŸunu iddia etti. Aslına bakılırsa muhafazakâr-dindar yöne sahip birisinin muhalefet tarafından aday olarak gösterilmesi çok da ÅŸaşılacak bir durum deÄŸil. Özellikle CHP’nin son yıllarda taktiksel olarak saÄŸa yöneldiÄŸi ve muhafazakâr-dindar oyları hedeflediÄŸi bilinen bir gerçek. CHP tabanı da bu durumu epey bir kanıksamış gözüküyor. Zaten muhafazakâr-dindar cenahta yönelinilen isimler de, Kemalizm ile esaslı problemleri olmayan ve uluslararası sistemle uyumlu “makbul” dindarlardan seçilmekte. Ä°hsanoÄŸlu da üç aÅŸağı beÅŸ yukarı bu profile uyan birisi.

Asıl sorulması gereken, muhalefetin adayda aradığı ikinci özellikle, “siyasi olmama” durumu ile ilgili. Muhalefet ilk defa halkın direkt olarak seçeceÄŸi CumhurbaÅŸkanlığı için neden toplumsal karizması böylesine düÅŸük ve siyasi temsil kabiliyeti zayıf birisini aday gösterdi? Oysa aday belirleme sürecinde hem muhafazakâr-dindar kesime hitap edecek hem de AK Parti’nin adayı ile kıran kırana mücadele edecek düzeyde etkin siyasi figürlerin isimleri tartışılıyordu. “Siyasi olmama” kriteri aynı zamanda çatı adayının, siyasi rekabet gücü düÅŸük birisi olması mı demekti?

Peki, bu muhalefet adına atılmış talihsiz bir adım olabilir mi? Sıkça kendi bindiÄŸi dalı kesen muhalefetin, yeni bir skandala imza atmış olması pek ÅŸaşırtıcı olmaz. Ancak iÅŸler bu sefer biraz farklı gibi. Bu tercihin arkasında CHP-MHP’yi aÅŸan, parti liderlerinin kendi koltuklarını koruma refleksiyle zayıf bir aday gösterdikleri iddialarının ötesinde, ince bir siyasi hesap var. Åžöyle ki, adayını Çankaya’ya gönderemeyeceÄŸini iyi bilen muhalefet, seçime bizzat kendisi girmeyip, iktidarın önüne süreceÄŸi bir gölge savaÅŸçıyla bu süreçte iktidarın yıpranmasını saÄŸlamak istiyor olabilir. Bu taktik kesinlikle bir teslimiyet göstergesi olarak algılanmamalı, aksine önümüzdeki 2015 genel seçimleri düÅŸünüldüÄŸünde ustaca tasarlanmış bir siyasi stratejinin parçası olarak karşımızda duruyor.

KEMALÄ°ZM’Ä° GÄ°ZLEMEK

Bu stratejinin temelinde CumhurbaÅŸkanlığına giden süreçte Kemalizm’i deÄŸil, iktidarın ideolojisini, yani muhafazakâr-demokratlığı tartıştırmak hedefi var. Aslında bu strateji Kemal KılıçdaroÄŸlu’nun birdenbire “yeni” CHP’nin Genel BaÅŸkanı olmasıyla birlikte yürürlüÄŸe sokulmuÅŸtu. Bu hamleyle post-Kemalist bir siyasi ufka yelken açmış bir toplumda, eski tarz siyasetin pek fazla bir karşılığının olmadığı kabulleniliyordu. Kemalizm’in sürekli olarak siyasi mücadelelerin merkezinde olması ve tartışılması AK Parti iktidarı karşısında muhalefetin elini zayıflatıyordu. Yeni dönemde siyasi rakiplerine Kemalizm’in o bildik “gericilik” ve “bölücülük” suçlamalarıyla saldırmayı bıraktılar. Dolayısıyla ideolojinin kurucu unsurları olan laiklik ve milliyetçiliÄŸe vurgu giderek geri plana itilmeye baÅŸlandı. GeniÅŸ halk kesimlerini güvenlikleÅŸtiren ve elitizm kokan açıklamalardan da mümkün olduÄŸunca uzak duruluyor. Askeri darbe ve muhtıra lafı da pek edilmiyor artık.

Kemalist muhalefetin elinde zamanın ruhuna uygun daha baÅŸka ve etkili silahlar var: “otoriterlik,” “kutuplaÅŸma” ve “yolsuzluk” iddiaları ile hükümeti yıpratmak. “Eski” CHP’nin muhafazakâr ve çevredeki insanları kendisine yabancılaÅŸtıran siyaset dili, yerini bizzat ErdoÄŸan’ın ÅŸahsını ve yakın çevresini hedef alan bir siyaset diline bırakmış durumda. Ölümcül bir darbe için kafa ile gövdenin birbirinden ayrılması gerekiyor. Ayrıca muhalefetin elinde sivil ve gizil darbelere baÅŸvurmak, umulmadık siyasi koalisyonlar içinde olmak ve gençleri sokaklara döküp siyaset kurumunu paralize etmek gibi seçenekler de var.

Elbette tüm bunlar Kemalist düÅŸünceden vazgeçildiÄŸi ya da Kemalizm’in bir dönüÅŸüm içerisinde olduÄŸu anlamını taşımıyor. Henüz bu kesimde Kemalizm’in yerini doldurabilecek, pozitif bir siyasi düÅŸünce geliÅŸtirilebilmiÅŸ deÄŸil. AK Parti iktidarının sendelemesiyle siyasi alanda ortaya çıkacak boÅŸluk, eldeki hazır malzemeyle, Kemalizm ile doldurulmaya çalışılacaktır. Ayrıca Kemalist kesimin önemli bir kısmında ideolojik yenilenmeye karşı çok güçlü de bir direnç var. Bu yüzden CHP tabanında, zaman zaman “yeni” CHP’nin izlediÄŸi stratejiyi ele veren çıkışlara ÅŸahit oluyoruz. Ama bu çatlak sesler bir ÅŸekilde marjinalize edilerek susturuluyor. Önümüzdeki CumhurbaÅŸkanlığı seçimleri sürecinde de aynı stratejiye, yani Kemalizm’in gizlenmesine devam edilecektir.

Bu süreçte Kemalizm’i gizlemesi için bir KagemuÅŸa, yani bir gölge savaÅŸçı bulunması gerekiyordu. Ve bu ÅŸeref “Bozok Yaylası’nın yiÄŸit evladı” Ekmeleddin Bey’e nasip oldu. Muhalefetin önümüzdeki CumhurbaÅŸkanlığı seçimi için temel stratejisi tam olarak ÅŸu: gölge savaÅŸçıyı öne sürerek pusuya yatmak. Bu, pratik olarak muhalefetin seçimlere girmemesi anlamına geliyor. Bu adım, üst üste gelen maÄŸlubiyetlerden sonra iktidarın seçim yoluyla uzaklaÅŸtırılamayacağına kani olan muhalefetin, son dönemde iktidara karşı siyaset-dışı mekanizmaları devreye sokması stratejisi ile de büyük oranda uyumlu. Muhalefetin her halükarda kaybedeceÄŸini düÅŸündüÄŸü bir seçime girmemeyi tercih etmesi gayet anlaşılabilir bir durum.

Ancak bu demek deÄŸil ki, muhalefet seçimde hiçbir ÅŸekilde yer almayacak. Kendi olarak seçime girmese de muhalefet seçimi kazanmaktan daha çok, seçimde iktidarı en azami ÅŸekilde yıpratacak bir strateji takip edecektir. Bunun ilk adımı atıldı bile, muhafazakâr-dindar yöne sahip ve siyasi olmayan bir figür muhalefetin çatı adayı olarak gösterildi. Ä°kinci adımda ise, ErdoÄŸan’ı ve AK Parti iktidarının muhafazakâr-demokrat kimliÄŸini sürekli kamuoyunda tartıştırarak yıpratma stratejisi devreye sokulacaktır. Bir yandan muhafazakâr-dindar bir aday aracılığıyla, ErdoÄŸan’a girdiÄŸi tüm seçimlerde zafer kazandıran pozitif milliyetçi-dindar ve yerele vurgu yapan söylemi gasp edilmeye çalışılacaktır. DiÄŸer taraftan AK Parti iktidarının yaslandığı söylemin saflığını bozup, toplumda gruplar üstü bir konum elde etmesinin önüne geçme uÄŸraşı verilecektir.

CHP’NÄ°N SEÇÄ°M STRATEJÄ°SÄ°

Hatırlanacağı üzere, 1960’ların sonundan 1980 darbesine kadar olan dönemde saÄŸ-sol çatışması, Kemalizm üzerinde de benzer bir etki yaratmıştı. Hem sağın hem de solun kendine göre yorumladığı Kemalist kimlik, saflığını yitirerek toplumda gruplar üstü ve birleÅŸtirici olma özelliÄŸini kaybetmiÅŸti. Ve ortaya çıkan siyasi boÅŸluk, toplumun ortadan ikiye bölünmesine ve terör ortamına yol açmıştı. Aynı ÅŸekilde, muhafazakâr-dindar cenahta gerçekleÅŸecek bir yarılma, AK Parti’nin toplumsal alanda devam eden iktidarını geniÅŸletme ve derinleÅŸtirmesine sekte vuracaktır. Sıfır toplamlı bir oyun olan temsili demokratik bir düzende, bu hiç ÅŸüphesiz muhalefetin hanesine artı bir kazanç olarak yansıyacaktır.

Ä°hsanoÄŸlu’nun “siyasi olmama” yönünün vurgulanması da benzer bir iÅŸlev görmektedir. “Siyasi olan” doÄŸası gereÄŸi toplumsal düzeni sarsan ve parçalayan bir olgudur. Bu açıdan “siyasi olmama” tam olarak birleÅŸtirici olmak, yani toplumsal alanda kutuplaÅŸtırıcı ve taraf olmamak anlamına gelmektedir. Ancak ne yazık ki siyasi arenaya adım atan hiçbir aktör siyasi olmama lüksüne sahip deÄŸildir. Her aktör tikel bir pozisyona sahiptir. Hiçbirisinin siyasi pozisyonu verili olarak evrensel ve tarafsız olamaz. Kendisini evrensellik noktasına taşımak aktörün bilgi ve becerisine baÄŸlıdır. Ancak “bazı siyasi aktörler tarafsız olabilir” gibi yanıltıcı bir propaganda yürütmenin önünde herhangi bir engel de yoktur. Bu noktada, ErdoÄŸan’ın siyasetçi olmasının ötesinde “siyasi olma” karakteri, Ä°hsanoÄŸlu’nun ise “siyasi olmama” yönü öne çıkarılarak, bir süredir ulusal ve uluslararası kamuoyunda ErdoÄŸan’ın ÅŸahsına yönelik sürdürülen, “diktatör,” “otoriter” ve “kutuplaÅŸtırıcı” olduÄŸu iddiaları gündemde tutulmaya çalışılacaktır. Her ne kadar bir siyasetçinin aynı anda hem “diktatör” hem de “kutuplaÅŸtırıcı” olduÄŸunu iddia etmek bir oksimoron olsa da, iktidarı yıpratıcı bu söylemin seçim sürecinde de canlı tutulması muhalefet için elzemdir.

Bu iki cepheden yapacağı ataklarla muhalefet iktidarı yıpratıp, 2015 genel seçimlerine eli güçlü bir ÅŸekilde girmeyi hedeflemektedir. Ä°hsanoÄŸlu’nun yenilgisi problem edilmeyecektir, çünkü gölge savaÅŸçıların esas vazifesi rakibi oyalamaktır, onlardan zaten savaÅŸ kazanmaları beklenmez. Seçimi kaybetmesi de muhalefetin hanesine bir eksi deÄŸer olarak yazılmayacaktır. Muhalefet çok iyi bilmektedir ki, ErdoÄŸan aday olur ve Çankaya’ya çıkarsa, AK Parti 2015 genel seçimlerine ErdoÄŸan’ın liderliÄŸinden yoksun bir ÅŸekilde girecektir. Bunun muhalefet için ayrı bir motivasyon kaynağı olduÄŸunu söylemeye gerek yok. Seçimlerden zaferle çıkıp bir koalisyon hükümeti kurmayı baÅŸarırlarsa ÅŸayet, ErdoÄŸan’ı Çankaya’da yalnızlaÅŸtırılarak Turgut Özal’ın CumhurbaÅŸkanı olmasından sonra yaÅŸananları tekrarlamak isteyeceklerdir. Bu durumda, elbette son 10-15 yılda yaÅŸanan köklü sosyolojik deÄŸiÅŸimlerle belli bir noktaya gelen toplum, Kemalizm’e ve onun taşıyıcısı konumundaki siyasi aktörlere direnecektir. Ancak bu, Kemalizm’in tarihin derinlerinden, ruhlar âleminden aramıza geri dönmüÅŸ olduÄŸu gerçeÄŸini deÄŸiÅŸtirmeyecektir.

BaÅŸka bir ihtimal ise, ErdoÄŸan’ın ortaya çıkacak bu manzaradan çekinerek adaylıktan çekilmesini saÄŸlamak ÅŸeklindedir. Bu da muhalefetin, ErdoÄŸan’ı Çankaya’ya çıkarmama ve Türkiye’nin baÅŸkanlık sistemine geçiÅŸini sekteye uÄŸratma politikalarının baÅŸarıya ulaÅŸması anlamına gelecektir.

[Star Açık GörüÅŸ, 23 Haziran 2014]