SETA > Yorum |
Başkanlık Sisteminin Siyasal Anlamı

Başkanlık Sisteminin Siyasal Anlamı

1960 darbesinden sonra parlamento daha çok halkın seçtiği zayıf yürütme organının bürokratik oligarşi tarafından kontrolüne hizmet etti.

Demokratik siyaset temelde ortak etik-siyasi deÄŸerler etrafında bir toplumun inÅŸa edilmesini hedefler. Demokratik siyasetin bu özdeÅŸleÅŸtirici eÄŸilimi karşısında toplumsal farklılıklar doÄŸal bir unsur olarak kabul görür. Ancak farklılaÅŸmanın ortak toplumsal zemine yaslanarak 'göreceli' olması gerekmektedir. Farklılıkların 'mutlaklaÅŸarak' toplumsal özdeÅŸliÄŸi hedef alması demokratik siyasetin sınırlarını zorlar. Demokratik düzen zayıflar ve anarÅŸiye doÄŸru yol alınır. Türkiye'de muhalefet özgürlük ile anarÅŸiyi birbirine karıştırmakta, tehlikeli sularda yüzmektedir. En son 'iç güvenlik yasası' tartışmalarında bu eÄŸilim kendisini net bir ÅŸekilde hissettirdi. Bu süreçte bazı muhalefet partileri, AK Parti iktidarına karşı 'sokağı gerektiÄŸinde hükümete karşı hareketlendirme' kozunu kaybetmemek adına toplumsal düzeni gözden çıkarma noktasına geldiler. Toplumsal farklılıklar mutlaklaÅŸtırılarak karşılıklı düÅŸman algılamasının ve kutuplaÅŸmanın siyaseti belirlemesine bir nevi yeÅŸil ışık yakıldı. Demokratik siyasetin sınırlarını zorlayarak anarÅŸiye davet çıkaran bu siyaset dili, devletin iç-dış ayrımını buharlaÅŸtırarak devlet düzeninin anlamsızlaÅŸması tehlikesi taşımakta.

ORTAK PAYDANIN SAÄžLANMASI

Oysa modern devletler egemenlik alanları dahilinde dışarı ile farklılığı mümkün kılacak bir toplumsal özdeÅŸlik inÅŸa etmek zorundadır. Bu da toplumsal alanda özdeÅŸliÄŸi garanti eden bir evrensellik konumunun varlığını gerektirir. MonarÅŸiden demokrasiye geçiÅŸte Avrupa devletlerinde monarklar, parlamentonun tesis edilmesiyle iktidar ve egemenlik paylaşımına gitseler de demokrasinin gereÄŸi olan ortak paydanın saÄŸlanmasında kilit rol oynadılar. ÖrneÄŸin, monarÅŸi Ä°ngiliz toplumu ve demokrasisi için vazgeçilmez bir unsur olageldi. MonarÅŸinin laÄŸvedildiÄŸi Fransa'da toplumsal kutuplaÅŸmaya çare olamayan parlamentarizm, demokrasi idealini hayata geçiremedi. Bunun yarattığı yönetim sorunları, ülkeyi 1962'de baÅŸkanlık sistemine geçmek zorunda bıraktı.

ABD ise 1787'deki anayasal düzenle bir baÅŸkanlık modeli geliÅŸtirdi. Bu tercih, bağımsızlığın kazanıldığı 1776'dan 1787'ye kadarki dönemde, çıkar grupları arasındaki çatışmaların demokrasiyi sekteye uÄŸratma, istikrarsızlığa ve yönetimde enerji kaybına yol açma tehlikesinin hissedilmiÅŸ olmasındandı. Özetle, Batı'da demokratik siyasete geçiÅŸte farklı formlarda olsa da partiler üstü evrensel bir otorite makamı tesis edilmeye çalışıldı.

KALICI OTORÄ°TE

Türkiye'de I. ve II. MeÅŸrutiyet ile padiÅŸahın parlamento yoluyla sınırlandırılması Avrupa'dakine benzer bir demokratik geçiÅŸ öngörmüÅŸtü.

Ancak tek parti döneminde Sultan ve parlamento devre dışı bırakılarak demokrasinin doÄŸal geliÅŸimi kesildi. 1950'lerde parlamento yeniden canlandırılarak parlamenter sistem tesis edilse de, 1960 darbesinden sonra parlamento daha çok halkın seçtiÄŸi zayıf yürütme organının bürokratik oligarÅŸi tarafından kontrolüne hizmet etti. Bu, ayrıcalıklı bir azınlığın yönetimi zorla tekeline alması demekti ve toplumda otorite kurma konusunda baÅŸarısız olması kaçınılmazdı.

Sonuç itibariyle, günümüzde ülke siyasetinin en kritik sorunu 'kalıcı bir otorite' tesis etme sorunudur. Ülkenin siyasi geliÅŸimi göz önüne alındığında bu sorun, Amerikan örneÄŸi takip edilerek bir baÅŸkanlık sisteminin tesis edilmesiyle giderilebilir. Her kesimin eriÅŸimine açık ve toplumu birleÅŸtirici bir baÅŸkanlık makamı, tarafları demokratik siyaset sınırları içerisinde hareket etmeye ve toplumun ağırlık noktasına yönelik bir siyaset geliÅŸtirmeye zorlayarak ülkede kalıcı bir demokratik düzenin tesis edilmesi imkanını sunabilir.

[Sabah Perspektif, 21 Åžubat 2015]