İletişim ve medya çalışmalarında son dönemde çokça tartışılan web 2.0 altyapısı ve bununla birlikte ortaya çıkan sosyal medya araçları toplumsal olanın dönüşümüne yaptığı etkiler açısından önemli bir yerde durmaktadır. İlk defa 2005’te Tim O’Reilly tarafından kullanılan web 2.0 kavramı ademimerkeziyetçi bir sisteme, (decentralizition) tek yönlü yayın yerine katılıma, bütün kullanıcıların aynı zamanda içerik üreticisi olabilmesi ve internetin farklı bir platform olarak işlevselleşmesi gibi birtakım yeniliklere işaret etmektedir. Geleneksel medyanın aksine içerik üretimine izin veren ve bireyleri birer özne kıldığı düşünülen sanal mecralar, konvansiyonel medyanın tek yönlü bilgi ve içerik akışını kırmıştır. Yapısal bir dönüşümü beraberinde getiren sosyal medya mecraları kullanım maliyetinin düşük olması, denetim mekanizmalarından azadelik ve sunduğu görece özgür ortamlarla birlikte kitleler tarafından sıklıkla tercih edilen bir iletişim aracı olmuştur.
Manipülatif bir teknik araç
Yeni teknolojilerin imkanları ölçüsünde ortaya çıkan internet ve modern tekniğin yeni konfigürasyonları olan sosyal medya platformları toplumsal ve politik tartışmalarının farklı bir boyut kazanmasına imkan tanıdı. 2010 Aralık’ta başlayan ve kısa sürede bütün bölgeye yansıyan Arap devrimleri ile 2011’de ABD ve diğer Batı ülkelerinde cereyan eden “Occupy” hareketleri büyük ölçüde sosyal medya aracılığıyla kitleselleşebildi. Toplumsal hareketlere yaptığı katkı ile etki alanını genişleten sosyal medya mecraları sosyal hayat için vazgeçilmez bir araç olmuş ve gündelik ilişkileri belirleyen bir parametre haline gelmiştir. Kullanımı gün geçtikçe artan sanal platformların sosyo-politik alanı etkilediği ve bu alanda önemli değişimlere yol açtığı rahatlıkla görülmektedir. İnternet teknolojisinde yaşanan bu değişime paralel olarak siyaset alanı da belirli bir oranda dönüşüm geçirmiş ve sosyal medya araçları politik hayatın vazgeçilmez bir unsuru olmuştur. Özellikle kritik zaman dilimlerinde sosyal medya bir tür manipülasyon aracı olarak kullanılmakta ve istenilen yönde sonuçlar alınmaya çalışılmaktadır.
Sosyo-politik alanda üretilen söylemlerin etkisini arttırma adına sistematik bir sürdürülebilirliği temin eden kitle iletişim araçları modern dönemde kitleleri ikna etme adına önemli bir işlev üstlenmektedir. Adorno ve Horkheimer tarafından “manipülatif teknik araçlar” olarak kavramsallaştırılan kitle iletişim araçları üretilen enformasyonun gerçekliğin önüne geçmesine yardımcı olmakta ve istenilen yönde bir manipülasyon sağlamaktadır. Kitle iletişim araçlarının istenildiği takdirde totalitarizm ortamının oluşumuna yol açabileceğini gözler önüne seren düşünürler medyanın manipülatif amaçlı kullanılmasının ne denli yıkıcı sonuçları olduğunu göstermişlerdir. 20. yüzyılın ikinci yarısında medya ve demokrasi arasında kurulan pozitif korelasyonun aksine medya araçlarının ne tür manipülatif etkileri olduğunu gösteren düşünürler bugün sosyal medya gibi bir fenomenin varlığının ne tür etkiler yaratabileceğini hayal bile edemezler. Nitekim sosyal medya araçları, özellikle kritik olay ve dönemlerde asılsız haber ve kara propagandanın adresi olmakta ve ciddi maliyetler ortaya çıkartmaktadır. Terrorism in Cyberspace kitabında sosyal medyada üretilen asılsız haber ve dezenformasyonlar ile terör örgütlerinin ne denli etkili olduğunu ele alan Gabriel Weimann, söz konusu mecraların günümüz dünyasında radikalleşmeye olan etkisini bütün boyutları ile ortaya koymuştur.
Sahte haber sorunu
Bu tip tehditlerin yanı sıra sosyal medya araçları seçim dönemlerinde manipülatif bir araç olarak konumlandırılmakta ve siyaset alanını tehdit edici bir aktör olarak işlevselleştirilmektedir. Nitekim 2016’da Trump ile Clinton arasında geçen başkanlık yarışını Trump’ın kazanmasının ardından seçimlere hile karıştırıldığı yolunda iddialar ortaya atıldı. Bu iddiaların ardından Facebook, 2015-2017 arasında ADB’de yayımlanan reklamların Rus internet araştırma ajansı tarafından yapıldığı yönünde bir açıklama yapmış ve söz konusu iddiaların ciddiyetini ortaya koymuştur. İddiaya göre Facebook, Twitter, Instagram gibi sosyal medya mecraları, başkanlık yarışı süresi içerisinde Rusya tarafından manipülatif olarak kullanılmış ve seçim sonuçlarına sahte hesaplar aracılığıyla etki edilmeye çalışılmıştır. Hillary Clinton hakkında alçaltıcı bilgiler vermek, Ted Cruz ve Marco Rubio gibi diğer adayları kötü göstererek Trump’ın ön planda olmasını sağlamak ve böylece Trump’ın seçilmesini kolaylaştırmak gibi sosyal medya manipülasyon iddiaları öne çıkan konular arasındadır. Sosyal medyanın manipülatif olarak kullanılmasına verilebilecek bir diğer örnek de Fransa’daki başkanlık seçimleridir. Rusya’nın söz konusu seçimlere müdahil olduğu iddiası ile başlayan tartışmalarda “fake news” (sahte haber) sorunu ön plana çıkmış ve seçimlerde bu yolla bir sonuç elde edilmeye çalışıldığı dile getirilmiştir. İddialara bakıldığında seçimlere birkaç gün kala sosyal medya üzerinden dolaşıma sokulan sahte haberlerin seçim sonuçları ile ilgili spekülatif bir enformasyon akışı sağladığı ve istenilen yönde bir sonuç alınmaya çalışıldığı ifade edilmektedir. Sosyal medya üzerinden dolaşıma sokulan sahte haberler incelendiğinde seçimlerin Ulusal Cephe lideri Marine Le Pen’in galibiyeti ile sonuçlanacağı algısının yaratılmaya çalışıldığı görülmüştür. Bu nedenle seçimlerle ilgili en dikkat çeken manipülasyon anketlere müdahale edilmesi ve gerçekçi olmayan anket sonuçlarının paylaşılması olarak kendisini göstermektedir. Seçimlerin hemen öncesinde paylaşılan bir ankette aşırı sağ aday François Asselineau’nun ilk turda yüzde 56,91 oranında oy alacağı diğer ankette ise bir diğer aday Jean-Luc Melenchon’un ilk turu kazanacağının iddia edilmesi sosyal medyada yapılan manipülasyonlara önemli örneklerdir. Kurgulanan anketler ile istenilen adayın önde olduğu ve diğer adayların bu yarışta şanslarının olmadığı algısını yaratmak ve seçim döneminde kamuoyunun tercihlerini yönlendirmeye çalışmak manipülasyonların temel amacı olarak gözükmektedir.
Dezenformasyon ve tahrik
Sosyal medya marifetiyle seçimlerde manipülasyon yapılması Türkiye’nin yabancı olduğu bir konu değildir. 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri ile 16 Nisan referandumunda kendisini gösteren sosyal medya operasyonlarının istenilen yönde bir kamuoyu oluşturma ve seçim sonuçlarını etkilemeye dönük olduğu açık biçimde görülmektedir. Söz konusu operasyon biçimlerine bakıldığında teknik düzlemde bir manipülasyon ile birlikte asılsız iddia ve haberlerin dolaşıma sokulması gibi stratejilerin ön plana çıktığı görülmektedir. Bot hesap olarak tanımlanan sahte kullanıcıların özellikle seçim dönemlerinde Suriyelilerle ilgili dezenformasyon ve kışkırtma yöntemlerini kullandıkları görülmektedir.
Geçtiğimiz günlerde yaşanan tamam-devam tartışması da benzer bir sosyal medya manipülasyonu olarak yorumlanabilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik olduğu bilinen “tamam” etiketli muhalif çalışmaların özellikle yurt dışındaki bot hesaplar aracılığıyla yaygınlaştırılması ve siyasetçilerin gündelik hayatta bu üretimlere destek olması sanal ortamlarda yapılmaya çalışılan manipülasyonların ne denli etkili olduğunu göstermektedir. Nitekim sosyal medyada “tamam-devam” etiketleri ile başlayan tartışmalar kısa sürede iç siyasette kullanılan bir argüman olmuş ve eş zamanlı olarak küresel alanda da kendisini hissettirmiştir. Sosyal medya aracılığı, reel siyasette ne kadar etkili olunduğu bir kenara kısa süreliğine de olsa gündem oluşturulduğu ve bazı tartışmaların seyrine etki edildiği kabul edilmektedir. Bu nedenle internetin sunduğu imkanlar hem resmi hem de enformel yönleriyle kullanılmakta ve özellikle seçim dönemlerinde bu stratejiler izlenilerek istenilen yönde sonuç alınmaya çalışılmaktadır.
Seçim dönemlerinde sosyal medyada izlenen stratejilere bakıldığında ters propaganda taktiğinin de bir manipülasyon türü olarak ön plana çıktığı görülmektedir. Tıpkı ABD’deki seçimlerde olduğu gibi kendisini karşı olduğu tarafta göstererek paylaşımlarda bulunan kişiler muhalif ve özellikle kararsız olan seçmenleri rahatsız edici bir dil kullanmakta ve karşı olduğu partiyi bu yolla halk nezdinde itibarsız duruma düşürmeye çalışmaktadır. Asılsız haber ve özellikle görsel kullanımıyla manipüle edilmeye çalışan kitlelerin duygusal zafiyetleri hedef alınmakta ve karşı olunan partiye yönelik dezenformasyonlar yapılmaktadır. 24 Haziran seçimleri ile ilgili olarak sosyal medyada izlenilen stratejilere bakıldığında benzer yöntemlerin kullanıldığı ve seçmen davranışlarına etki edilmeye çalışıldığı açık biçimde görülmektedir. Sosyal medya platformları aracılığıyla siyaset alanını dizayn etmeye dönük bu girişimlerin devletlerin egemenliğini tehdit ettiği açık biçimde görülmektedir. Devletlerin başta fake news ve siber saldırılar konuları ile ilgili denetleyici tedbirler alması ve özellikle sosyal medya şirketlerine yönelik bağlayıcı düzenlemeler ihdas etmesi gelecek açısından oldukça mühimdir. Devletlerin yanı sıra bireylerin de sosyal medyanın bu tür etkilerine yönelik duyarlı olmaları ve özellikle asılsız haberlere karşı erken reaksiyonlardan kaçınarak teyit mekanizmalarına başvurmaları önemlidir. Benzer biçimde sosyal medya hesapları üzerinden gelen bildirimlere karşı dikkatli olmaları ve mahremiyet ilkesini gözetici bir kullanıcı profili sergilemeleri de sosyal medyanın muhtemel olumsuz sonuçlarını asgariye indirecektir.
[Star, 23 Haziran 2018].