SETA > Yorum |
Türkiye'yi Modelleme Merakı

Türkiye'yi “Modelleme” Merakı

Batı basınında popüler olduğu dönemde Türkiye “modelinin” başarısı dört unsura dayandırılmıştı; demokratikleşme, Batı ile entegrasyon, serbest piyasa kapitalizmine uyum ve ılımlı İslam anlayışı.

Türkiye’nin modelliÄŸi tartışmalarına iki sebepten dolayı mesafeli durdum. Birinci sebep, bu tartışmaların bir paketleme çabasının sonucu olarak sentetiklik içermesidir. Ä°kincisi ise bu tartışmaların aslında uluslararası sistemin baÅŸat güçlerinin ajandasının bir uzantısını teÅŸkil etmesidir. Neticede her ülkenin tecrübesi kendine has ÅŸartlarda gerçekleÅŸir, kopyalanamaz ancak ilham kaynağı olabilir. Bu yüzden, “ılımlı Ä°slamcıların” iktidara geldiÄŸi Arap isyanlarının ilk günlerinde, AK Parti yönetimindeki Türkiye’yi “model” olarak sunmaya itirazım vardı. Bugün de Türkiye’yi “Ä°slamcı-otoriter,” “Batı’dan uzaklaÅŸan” ve “yalnız” olarak resmeden “tersine modellemeci” bakışa karşıyım.

Bu bakış, Türkiye’de yaÅŸanan dönüÅŸümü anlamayı imkansız kılan ideolojik çarpıtma ve  iktidar mücadelesi içermektedir. Daha önemlisi, Batı baÅŸkentlerinin Türkiye’nin “hizaya getirilmesi” amacına matuf dönemsel ihtiyaçlarına hizmet etmektedir. Ve AK Parti iktidarını sadece demokratikleÅŸmeye deÄŸil  aynı zamanda “Ä°slamcılığa da ihanet eden” hatta onu “iflasa sürükleyen” bir baÅŸarısızlık örneÄŸi olarak sunmaktadır.

Halbuki bu iki yaklaşım da ne OrtadoÄŸu’nun ne de Türkiye’nin karmaşık gerçekliÄŸini doÄŸru okumakta, saÄŸlıksız bir genellemenin kapanına sıkışıp kalmaktadır. AK Parti’nin Türkiye’deki Ä°slamcılıkla kurduÄŸu özgün iliÅŸkiyi bir çırpıda olumlu ya da olumsuz hükme baÄŸlamaktadır.

Türkiye son üç yılda yaÅŸanan siyasi türbülansta devlet kurumlarının yeniden yapılandırılması yolunda sancılı bir süreçten geçmektedir. Bu süreç 2002-2010 döneminde gerçekleÅŸen ve övülen reformların Türkiye ÅŸartlarında ve etrafındaki bölgenin krizleri içinde yeniden ele alınmasıdır.

Paralel darbe teÅŸebbüsü ile kurumları yıpranmış ve Irak ile Suriye’deki iç savaşın uzantısı PKK, PYD ve DAEÅž’ın çok boyutlu terör dalgası ile mücadele eden bir demokrasinin iÅŸi elbette kolay deÄŸildir. Bu yüzden yaÅŸanan ÅŸey demokrasinin gerilemesi deÄŸil; yerleÅŸmesi için devlet kurumlarını daha etkin bir forma büründürme çabasıdır. Yeni Anayasa ve sistem deÄŸiÅŸimi de bu çabanın merkezinde yer almaktadır.

Bütün bu çözümlemeler Türkiye’nin OrtadoÄŸu halkları için önemini azaltmıyor. YaÅŸanan bütün sıkıntılara raÄŸmen Türkiye tecrübesi bölge halkları için ilham kaynağıdır. Dahası, Türkiye, CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın Ä°slam Ä°ÅŸbirliÄŸi TeÅŸkilatı 13. Zirvesi’nde yaptığı “kendi sorunlarımızı iÅŸbirliÄŸi içinde biz çözelim” çaÄŸrısında görüldüÄŸü üzere bölge insanına söyleyecek sözü olan bir ülkedir.

Åžimdi, Türkiye’yi beyaz ve siyah olarak resmeden iki zıt modelleme yaklaşımının sorunlarına yakından bakalım.

“MODEL” GÖSTERÄ°LMENÄ°N MALÄ°YETÄ°

Batı basınında popüler olduÄŸu dönemde Türkiye “modelinin” baÅŸarısı dört unsura dayandırılmıştı; demokratikleÅŸme, Batı ile entegrasyon, serbest piyasa kapitalizmine uyum ve ılımlı Ä°slam anlayışı.

Arap isyanları öncesinin bölgesel statükosunda bu dört unsurun sentezi Batı baÅŸkentleri için olumlu bir örnekti. 2009’dan itibaren Ä°srail ile iliÅŸkilerin gerilmesi, “Batı’dan kopma” ve “Ä°slamcı kayış” tartışmalarını tetiklese de bugünkü düzeye ulaÅŸmadı.

2011’den itibaren Türkiye’den beklenen Arap isyanlarının getirdiÄŸi istikrarsızlığın yükünü “büyük ordusu” ile yüklenmesiydi.

ABD BaÅŸkanı Obama’nın The Atlantic dergisine verdiÄŸi mülakatında belirttiÄŸi gibi Suriye iç savaşına müdahil olmaması ErdoÄŸan yönetiminin “fiyasko” olarak görülmesinin baÅŸlıca nedeni. EÄŸer Türkiye böylesi bir savaÅŸa girseydi alacağı güvenlik tedbirleri büyük ihtimalle “otoriterleÅŸme” baÄŸlamında deÄŸerlendirilmezdi.

Arap isyanları Libya, Suriye ve Yemen’de olduÄŸu gibi devrim arayışından iç savaÅŸa ve Mısır’da olduÄŸu gibi statükonun geri dönüÅŸüne evrildiÄŸinde model tartışmasının ne kadar kırılgan olduÄŸu ortaya çıktı.

Türkiye tecrübesi deyince seküler ya da Ä°slamcı elitlerin; Batı medyasının ya da OrtadoÄŸu halklarının çoÄŸu zaman birbirine zıt unsurları öne çıkardıkları anlaşıldı.

Dahası, Mursi yönetimi gibi “ılımlı Ä°slamcılar” kendi örneklerini bildikleri yoldan gerçekleÅŸtirmeye yöneldiler. Batı baÅŸkentleri ılımlı Ä°slamcıların hiç de Batı endeksli olmadıklarını, eninde sonunda kendi milli menfaatlerini yeniden tanımlayarak gerçekleÅŸtirmeye

çalışacaklarını fark etti. Avrupa BirliÄŸi müzakerelerindeki Türkiye bile Batı ile “eleÅŸtirel entegrasyon” peÅŸindeydi. Esasında bu ülkeler iç istikrarı saÄŸlayacak “kapsayıcı” bir yönetim de kuramıyorlardı. Bu halde Ä°slamcıların iktidarda olması yerine bildik otoriter yönetimler tercih edilebilirdi.

“Ilımlı Ä°slamcı” proje istenilen sonucu vermemiÅŸti. ABD ucundan tuttuÄŸu ve gerçekten hiçbir zaman inanmadığı bir projeyi terk etmekte beis görmedi. Zaten Ä°slamcıların “demokrat” olamayacağını Mursi “kısacık” iktidarında yeteri kadar göstermiÅŸti.

Suudi Arabistan ve BAE’nin, “demokratik Ä°slam” fikrinin geliÅŸmemesi için elinden geleni ardına koymadığı ortamda, “sivil” destekli Sisi darbesine gösterilen “hoÅŸgörü” Batı’nın Arap isyanlarına ihanetiydi. Halkını bombalayan Esed yönetimine verilen müsaade ise Batı menÅŸeli “insanlık” fikrine vurulan ölümcül darbe oldu.

MODELLEME YAKLAÅžIMININ SORUNU

Halkların tercihinin ya da kimilerine göre Ä°slamcı yönetimlerin yanında yer alan Türkiye’nin tek başına isyanları demokratikleÅŸme dalgasına çevirmesi mümkün deÄŸildi. Bu noktada Obama yönetimi sadece isyanların iç savaÅŸa ve otoriterliÄŸe dönmesine göz yummadı, OrtadoÄŸu’yu da küresel ve bölgesel güçlerin rekabetinin olumsuz sonuçlarının sarmalına; terör örgütlerinin, vekalet savaÅŸlarının ve mezhepçiliÄŸin karanlık dünyasına bıraktı.

Model diliyle konuÅŸacak olursak, Türkiye’nin ilham veren bir “model” olabileceÄŸi demokratikleÅŸme dalgası boÄŸuldu. Türkiye, Suriye ve Mısır örneÄŸinde olduÄŸu gibi halkların tercihine sahip çıkma konusunda yalnız bırakıldı. Hatta diÄŸer bölgesel güçler olarak Suudi Arabistan ve Ä°ran’ın çatışmacı “modelleri” tersine bir dalga yarattı.

Åžimdi ise bu tersine dalganın ürettiÄŸi parçalanma, terör ve istikrarsızlık ortamının negatif sonuçları daha önce “liberal Ä°slam tecrübesi” olarak adlandırılan “Türkiye modelinin düÅŸüÅŸü” olarak tasvir ediliyor. Dahası Türkiye’nin halkların tercihlerine saygı ilkesi de “SünniciliÄŸe sapma” ÅŸeklinde resmediliyor. Daha önce Türkiye’nin Ä°ran ile yakınlaÅŸması için kullanılan “Batı’dan kopan Ä°slamcı” etiketlemesi bu defa Türkiye’nin Suudi Arabistan ile geliÅŸtirdiÄŸi ikili iliÅŸkileri tanımlamak için “Batı’dan uzaklaÅŸan otoriter Ä°slamcılık” formunda sunuluyor. Bu nitelemeler Türkiye’yi “tersine model” olarak sunma çabasının bir ürünüdür. Demokrasiden “Ä°slamcı otoriterliÄŸe” geçiÅŸin bir örneÄŸi olarak etiketleme gayretidir.

Ä°ÅŸte bu minvalde uluslararası medyada “Batı deÄŸer sisteminden kopan” Türkiye’nin “NATO’da olmasının artık bir anlamı kalmadığına” yönelik argümanlar yer alırken diÄŸer taraftan içeride de “dinci iktidarın demokratik yöntemlerle bırakmasını beklemek safdillik” vurgusu açık bir darbe çaÄŸrısına dönüÅŸüyor. Bu zihin, terör örgütü PKK ile mücadeleyi de demokrasiden uzaklaÅŸma olarak görüyor ve Türkiye’yi “Avrupa’nın hasta adamı” ÅŸeklinde nitelemek noktasına varıyor. Hatta ErdoÄŸan karşıtı bu söylem “gidiÅŸi kanlı mı olacak kansız mı” formatında en aşırı noktalara ulaşıyor.

Modelleme yaklaşımının sorununa dönülecek olursa, AK Parti tecrübesinin Batı baÅŸkentlerinin muvafık-ılımlı Ä°slam projesi çerçevesinde yürümediÄŸi anlaşıldığında tersine modellemeler baÅŸladı. Dahası CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın Batı merkezli dünya sistemindeki adaletsizliklere vurgu yapması rahatsız edici bulundu. Bu noktada, özellikle CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın en son yaptığı “MezhepçiliÄŸi aÅŸalım, ümmetin maslahatına odaklanalım” çaÄŸrısının model yaklaşımını benimseyenlerce nasıl karşılanacağı açıkçası bir merak konusu.

[Kriter, 1 Mayıs 2016]