SETA > Yorum |
PKK'nın Jeopolitik Hırsları

PKK'nın Jeopolitik Hırsları

PKK, Türkiye’deki çözüm sürecini Suriye iç savaşındaki gelişmeler üzerinden baskı altına alarak, çözüm süreci tekrar başlasa bile daha güçlü ve inisiyatifin kendi elinde olduğu bir durum ortaya çıkarmaya çalışıyor.

YaÅŸanan her çatışma ve ÅŸiddet süreci muhakkak ki tek boyutlu deÄŸildir. Çatışmaya doÄŸrudan veya dolaylı taraf olan tüm aktörler ve en önemlisi de geniÅŸ kitleler, çatışma sonrasında, yaÅŸadıkları bir önceki süreci hatırda tutararak hareket ederler; bu süreçler kimi durumlarda sonraki muhtemel çatışmanın dinamiklerini ortaya çıkarmada kurucu bir anlatı olarak iÅŸ görür. DiÄŸer bir ifadeyle, bütün taraflar çatışma sonrasında kendi pozisyonlarını belirlemek için büyük ölçüde geçmiÅŸte yaÅŸanan kırılmalardan etkilenerek ya da onlardan ders çıkararak yeni pozisyonlarını belirler. Her çatışma aynı zamanda, sonraki süreçlere taraflar arasında yeni bir güvensizlik algısı taşır. Kürt meselesi gibi uzun bir tarihsel sürecin izlerini taşıyan bir konuda, bu düzeyde yaÅŸanan kırılmaların sayısız örneklerini vermek mümkündür. 24 Temmuz sonrası yeniden baÅŸlayan çatışma süreci de öncekilerle karşılaÅŸtırıldığında yeni bir kırılmaya neden oldu. Bu seferki çatışma sürecinin kısa bir sürede biteceÄŸini öngörsek bile, çatışma sonrası karakteri baÅŸkalaÅŸmış bir Kürt meselesi ve mutasyona uÄŸramış yeni çatışma dinamikleri ile karşı karşıya kalacağımız oldukça net gözüküyor.

MELEZLÄ°K VE BULANIKLIK

Ä°çinden geçtiÄŸimiz çatışma sürecine hangi açıdan bakılırsa bakılsın karşı karşıya olduÄŸumuz durumun bir benzerini daha önce bu yoÄŸunlukta ve ölçekte yaÅŸadığımızı söylemek çok mümkün deÄŸil. Sosyal bilimlerin bütün alt disiplinlerinden (sosyal psikolojiden jeopolitiÄŸe) bakılabilecek ölçüde yeni dinamiklerin oluÅŸturduÄŸu karmaşık bir fotoÄŸrafı çözümlemek gibi bir meydan okumayla karşı karşıyayız. Yeni çatışma ortamını tanımlamak için kullanılabilecek en uygun kavramlardan biri ise bütün deÄŸiÅŸkenler ile sorunu ve süreci çerçeveleyen dinamiklerin iç içe geçtiÄŸi bir tür melezlik ve bulanıklık.

Melezlik, çatışmanın karakterinin deÄŸiÅŸmesiyle ilgiliyken, bulanıklık hali de sürecin kendisine dair öngörülemezlikten ve çok boyutluluktan kaynaklanmaktadır. Bir bütün olarak bakıldığında, hem devlet ve PKK hem de bölgedeki halk açısından yeni bir durum oluÅŸtu. Devlet, ilk defa bu kapsamda egemenliÄŸine dönük bir meydan okumayla karşı karşıya kaldı. Kıra dayalı alan hakimiyetinden ÅŸehri, mahalleyi ve sokağı hedefine alan bir tür asimetrik ve gayri-nizami ÅŸiddeti “Kürt meselesini savunma” aracı olarak devreye sokan PKK, devleti böylesi bir çatışmanın içine çekerek kırılgan hale getirmeyi hedefledi. En önemlisi de devletin egemenliÄŸinin en görünür ve etkin olduÄŸu ÅŸehirde, özerklik ya da öz savunma pratikleri adı altında ÅŸiddete dayalı yeni bir egemenlik alanı oluÅŸturmayı denedi. “Topluma raÄŸmen toplum için” uyguladığı bir ÅŸiddet tekniÄŸini devreye sokarak toplumun bizatihi kendisini hedef tahtasına oturtmayı tercih etti.

BEKLEDİĞİ DESTEĞİ ALAMADI

PKK açısından da yeni bir durum ortaya çıktı. Arzu ettiÄŸi ÅŸekilde ÅŸehirde, ÅŸehrin bir bölgesinde, sokakta çatışma hem sürdürülebilir deÄŸildi hem de beklediÄŸi toplumsal desteÄŸi alamadı. Çatışma uzadıkça ve kayıp verdikçe, kendisini DAEÅž benzeri terör saldırıları ile gündeme getirdiÄŸi için Kobani ile içeride ve dışarıda yakaladığı zemini kaybetti. En önemlisi de Kürt meselesinin hallinde, daÄŸda deÄŸil de ÅŸehirde bir tür “güvenlik öznesine” dönüÅŸmek isterken (bkz. DTK’nın özerklik bildirgesi) Kürt halkı için güvensizliÄŸin öznesi haline dönüÅŸtü. Daha da önemlisi güvenliÄŸin, Kürt kamusal alanında gündelik yaÅŸamın bundan sonra ayrılmaz bir parçası haline gelmesinin sorumlusu oldu, on binlerce insanın gündelik yaÅŸamını alt üst etti, onlarca sivilin hayatını kaybetmesinin ya doÄŸrudan sorumlusu ya da nedeni haline geldi. Demokratik özerklik ve öz yönetim derken “silahsız ve ÅŸiddetsiz siyaset” yapmasının imkansızlığını ispatladı ve HDP’nin 7 Haziran’da kazandığı siyasal zeminin altını oyarak ÅŸiddete dayalı “tek parti rejimini” topluma tek alternatif olarak sunduÄŸunu tescilledi.

Toplum açısından da yeni bir durumun ortaya çıktığı aÅŸikar. 2012’den bu yana çözüm sürecinin gündelik hayatı normalleÅŸtirdiÄŸi, ekonomiyi bütün toplumsal katmanların kazandığı bir noktaya çektiÄŸi durumdan, çatışmalar nedeniyle sadece Diyabakır Sur’da “10 bin esnafın iÅŸini kaybettiÄŸi” bir noktaya gelindi. Çatışmasızlık nedeniyle oluÅŸan rahatlama ortamında günlük yaÅŸam standardı deÄŸiÅŸen ve psikolojisi düzelen toplum, tekrar tedirgin hale geldi. PKK bu durumun tetikleyici aktörü oldu. Peki, bu noktaya nasıl gelindi? Ya da PKK neyi arzulamıştı, neyle karşılaÅŸtı?

PKK’nın Suriye iç savaşını bir fırsat olarak gördüÄŸü ve Türkiye’deki çözüm sürecini buradaki geliÅŸmeler üzerinden baskı altına alarak kendi kontrolüne geçirmeye çalıştığı oldukça açık. Burada amaç, çözüm süreci tekrar baÅŸlasa bile daha güçlü ve inisiyatifin kendi elinde olduÄŸu bir durum ortaya çıkarmak. Özellikle Kobani’de DAEÅž ile yaÅŸanan çatışmalarda hem siyasal hem de askeri çatışma teknikleri bakımından yeni bir tecrübe edinen PKK, bu durumu doÄŸrudan Türkiye’ye taşıdı ve bununla hem kendi yapabileceklerini hem de devletin reflekslerini anlamaya çalıştı. Böylesi bir stratejik hesap, büyük ölçüde Suriye iç savaşında PYD-YPG ekseninde tahkim ettiÄŸi gücün benzerini Türkiye içinde de yapılabileceÄŸine iliÅŸkin bir ön görüye dayanıyordu. Bu nedenle geldiÄŸimiz nokta, PKK dilinin ifade ettiÄŸi ÅŸekliyle, demokrasi kanallarının kapanması sonucu kendiliÄŸinden zorunlu olarak oluÅŸan bir “direniÅŸ” deÄŸil, ayrıntılı bir biçimde hesaplanmış bir stratejinin parçası olarak ortaya çıktı. Daha doÄŸrusu, bütün mesele PKK’nın jeo-politk hırslarıyla ilgiliydi. Ancak strateji belirgin olsa da nasıl uygulanacağı ve sonuçlarının neler olacağı konusunda beklentiler abartılıydı. Yani PKK amaçları-hedefleri ile elindeki araçlar arasındaki makasın bu kadar açık olduÄŸunu göremedi ya da görmek istemedi.

TÜRKÄ°YE-SURÄ°YE BENZETMESÄ°

PKK’nın stratejisinin ana çerçevesi, büyük ölçüde Türkiye ile Suriye arasında bir benzerlik üzerine kuruldu. Ä°lk olarak, Türkiye’de Kürtler üzerinden bir çatışma evreni oluÅŸturarak devletin hem “kendi halkına katliam” yaptığına dair bir görüntü vermesini saÄŸlamak hem de devletin kontrol edemeÄŸi bir sürecin baÅŸladığını göstermek, temel hedef olarak ortaya çıktı. Yani “zalim devlet” ile “iktidarsız devlet” temsili aynı anda iÅŸleyecekti. Çatışmanın birçok yerinde sivilleri yanında kalmaya zorlayarak (Sur, Cizre vb) onların çatışma alanlarından uzaklaÅŸmasını engelledi. Bu nedenle bütün enerjisini, çatışmanın Türkiye-PKK arasında deÄŸil Türkiye-Kürtler arasında olduÄŸunu dile getiren söylemsel bir bütünlük oluÅŸturmak için harcadı. Buna teÅŸne bir kitleyi de hem içeride hem de dışarıda mobilize etme imkanı buldu. Ancak ne Türkiye ile Suriye arasında bir benzerlik kurulabildi ne de devlet sahada kontrolü kaybetti.

KOBANÄ° TAKLÄ°DÄ°

PKK’nın stratejisinin ikinci ayağını ise ErdoÄŸan ile Esed arasında ‘sürekli tekrar eden bir benzetme’ oluÅŸturdu. Bu baÄŸlamda çatışmanın yeninden baÅŸlamasını, KCK’nın yönetim kadrosundan HDP’nin bütün temsilcilerine kadar sürekli bir biçimde ErdoÄŸan üzerinden Saray’a baÄŸladılar. Örtülü bir biçimde, CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan ile ordu arasında bir karşıtlık olduÄŸu fikrini iÅŸleyerek bu çatışmanın ErdoÄŸan’ın savaşı olduÄŸunu tekrar ettiler. Burada devlet-AK Parti, müzakere edilmesi gereken bir taraf olmak yerine “Kürtlere boyun eÄŸdirmeye çalıştığı için” sürekli direnilmesi gereken “dış bir güç” olarak gösterilerek ÅŸiddetin meÅŸru olduÄŸu tekrar edildi.

PKK’nın üçüncü stratejesi ise Türkiye’de ÅŸehirlerde yaÅŸanan çatışma ile Kobani’deki çatışma arasında bir benzerlik kurma üzerineydi. Bu baÄŸlamda, “Nasıl ki Kürtler Kobani’de bir ‘direniÅŸ savaşı’ verdiler, benzer bir ÅŸekilde Türkiye’de Sur’da, Cizre’de ve Silvan’da benzer bir direniÅŸi veriyor” anlatısı devreye sokulmaya çalışıldı. Çatışma biçimleri açısından da sokaklara güvenlik güçlerinin görüÅŸ açılarını engellesin diye dev perdeler çekildi, binaların üzerine keskin niÅŸancılar yerleÅŸtirildi ve sokaklara patlayıcı tuzaklar kurularak adeta Kobani taklit edilmeye çalışıldı. Ancak ne Sur ne de diÄŸer çatışma bölgeleri sosyolojik olarak Kobani ile benzerliÄŸi içselleÅŸtirdi, ne de karşılarında DAEÅž vardı. Öyle ki çatışmanın karakterini DAEÅž’i taklit ederek derinleÅŸtirmeye çalışan PKK, giderek kendisi DAEÅž’e benzemeye baÅŸladı. Bombalı tuzaklarla sadece güvenlik güçlerini hedef almadı toplumu da bu tuzakların içine çekti.

PKK’nın dördüncü stratejisi, çatıştığı güçler ile DAEÅž arasında gerek davranış ÅŸekilleri gerekse de motivasyonları bakımından bir benzerlik kurmak üzerine inÅŸa edildi. Bu baÄŸlamda sahadaki güvenlik güçlerini DAEÅž ile bir arada ele alan söylemsel bir dil, sürekli devreye sokuldu. Zaman zaman güvenlik güçlerinin “tekbir” getirmesi, zaman zaman da “dua etmelerini” Esadullah timi gibi hikayelerle birleÅŸtirip radikal bir çerçevenin içine almaya çalışarak, çatışmayı tıpkı Kobani’de DAEÅž’e karşı yaptıklarına benzer ÅŸekilde “barbar Ä°slam anlayışına” karşı verdikleri izlenimini oluÅŸturma gayretine girdiler. Ancak bu durum da tıpkı diÄŸer örneklerde olduÄŸu gibi iÅŸlemedi. Türkiye eÅŸ zamanlı olarak farklı ÅŸehirlerde DAEÅž’e karşı onlarca operasyon düzenledi, örgütün doÄŸrudan hedefi oldu ve en önemlisi de DAEÅž’le uluslararası mücadelede etkin bir rol almaya çalıştı.

Sonuç olarak PKK açısından evdeki hesap çarşıya uymadı. Ancak bütün bunlar Kürt meselesinin çözülmesine yönelik umutlarımızı artırmamalı, daha kat edilmesi gereken çok yol, öÄŸrenmemiz gereken çok ÅŸey var.

[Star Açık GörüÅŸ, 31 Ocak 2016]