SETA > Yorum |
Devletin Yeni quot Tehdit Algısı quot ve Yapılan Hatalar

Devletin Yeni "Tehdit Algısı" ve Yapılan Hatalar

Devletin "tehdit algısı"nın statik oluşu devlet seçkinleri açısından yadsınamayacak bir konforu da beraberinde getirir. Yakın dönem siyasi tarihimizde bunun onlarca örneğini bulabiliriz.

Modern ulus- devletleri birbirine yakınlaÅŸtıran sadece kurumları deÄŸildir. Aynı zamanda hatalarıdır. Modern ulus- devletlerin ortaklaÅŸtığı en büyük hata ise, ellerindeki gücü mutlak addetmeleri, bu güce olduÄŸundan fazla anlam atfetmeleridir.

Bunun küresel bir yanılsama olduÄŸunu söyleyebiliriz. En temelde bu yanılsamanın iki unsurundan bahsedilebilir. Birincisi, devletin meÅŸru ÅŸiddet uygulama tekeli, ikincisi ise devletin kendisinden baÅŸka hiçbir gücün toplumu disiplin altına alamayacağına iliÅŸkin kanaati.

Söz konusu yanılsamanın gündelik hayatta farklı yansımaları ile karşılaşırız. Fakat devlet, en çok "tehdit" olarak algıladığı yapı ve aktörlerle mücadele sürecinde sahip olduÄŸu "aşırı özgüven" nedeniyle hata yapar. Bunun da nedeni, devletin "tehdit algısı"nın statikliÄŸidir.

Devletin "tehdit algısı"nın statik oluÅŸu devlet seçkinleri açısından yadsınamayacak bir konforu da beraberinde getirir. Yakın dönem siyasi tarihimizde bunun onlarca örneÄŸini bulabiliriz. 1930'larda formüle edilen "tehdit"lerin uzun dönemde devletin performansına nasıl yansıdığını hatırlayalım yeter.

Oysa ne devlet, ne de tehdit olarak algıladığı yapı ve aktörler tek baÅŸlarına birer "durum" olarak deÄŸerlendirilebilir. Devletin tehdit olarak algıladığı yapı ve aktörlerin deÄŸiÅŸim kapasitesinin öngörülememesi, onların süreç olarak kavranamaması beraberinde ciddi riskleri getiriyor.

***

2000 sonrasında yaÅŸadığımız geliÅŸmeler bize Türkiye'de devletin niçin bir "durum" olarak deÄŸil, bir "süreç" olarak kavranması gerektiÄŸini göstermiÅŸtir. YaÅŸanan dönüÅŸümlerle birlikte, devletin "tehdit" algısı da deÄŸiÅŸmiÅŸtir. Bir dönem devletin "tehdit algısı"nı ÅŸekillendiren vesayetçi yapılar, daha sonra bizatihi devletin "tehdit" saydığı unsurlardan birine dönüÅŸmüÅŸtür.

2011'den itibaren devlet yeni bir "tehdit unsuru" ile karşı karşıya kaldığını düÅŸünmeye baÅŸladı. Ve bu düÅŸünce 2014'e gelindiÄŸinde devlet içinde genel bir kabul gördü. Bu yeni tehdidin adı "paralel devlet yapılanması" idi.

Kendisini "dini bir cemaat" olarak yansıtan bir yapının devlette örgütlenerek dar grup çıkarları adına ve "kamu yararı" aleyhine hareket etmesi ciddi bir tehdit olarak deÄŸerlendirildi. Ve "paralel devlet yapılanması" ile mücadele, gerek devlette gerekse de toplumun büyük kesiminde siyasi meÅŸruiyet kazandı.

***

Bugün "paralel devlet yapılanması" ile mücadele farklı sahalarda karşımıza çıkıyor. Devlet, bu yeni "tehdit"le elindeki araçlarla yüzleÅŸmeye çalışıyor. Bu noktada ciddi bir kamuoyu desteÄŸine sahip olduÄŸunu da ifade edebiliriz. Bunda hiç kuÅŸkusuz CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan'ın verdiÄŸi mücadele asli öneme sahip.

Bununla birlikte, ErdoÄŸan'ın mücadele azminden bağımsız biçimde, devletin bu yeni "tehdit"le mücadele sürecinde yukarıda bahsettiÄŸim tarzda, "aşırı özgüven" hissiyatından kaynaklanan bir yanılsama riskiyle karşı karşıya kaldığını söyleyebiliriz.

Ne yazık ki devlet, paralel devlet yapılanmasına kaynaklık eden grubun asabiyesini ve deÄŸiÅŸim kapasitesini yeterince okuyamamaktadır. 17 Aralık'ta yüzünü gösteren paralel devlet yapılanması bugün yeni bir çehre kazanma arayışındadır. Bu yapının 2 yıl önce afiÅŸe olmuÅŸ haliyle mücadele etmek yeterli deÄŸildir, çaÄŸdaÅŸ versiyonu ile de mücadele gerekir.

Bu çerçevede, bu yapının öncelikle içine girdiÄŸi söylemsel arınma çabasına, daha önce yaptığı gibi yürüyen bir mücadeleyi "ahlaki olarak sakatlama" gayretine, yeni uluslararasılaÅŸma stratejilerine ve siyasal alana sızma taktiklerine dikkat kesilmek gerekiyor.

Allah bir mani vermez ise bir baÅŸka yazıda bu tartışmayı sürdüreceÄŸim.

[Sabah, 9 Mart 2015]