SETA > Yorum |
Başkanlık Sistemine Karşı 10 Temelsiz İddia

Başkanlık Sistemine Karşı 10 Temelsiz İddia

Nasıl bir başkanlık modeli uygulanacağı küresel demokratik normlar ile yerel toplumsal-siyasi şartlar birlikte göz önüne alınarak belirlenmek zorundadır.

Türkiye’de bir yönetim sistemi krizi ile karşı karşıyayız. Bu tablo karşısında bir tarafta baÅŸkanlık sistemine geçiÅŸ savunulurken, diÄŸer tarafta baÅŸkanlık sistemine karşı sert bir muhalefetle karşı karşıyayız. Muhalifler baÅŸkanlık sistemine yönelik itirazlarının hukuki ve objektif olduÄŸunu iddia etseler de, yakından bakıldığında bu itirazların ne denli siyasi ve temelsiz olduÄŸu ortaya çıkmaktadır.

1. BaÅŸkanlık sistemi eÅŸittir tek adam yönetimi: Bu eleÅŸtirinin temelinde baÅŸkanlık sisteminin hukukun üstünlüÄŸü ilkesinde temellenmeyen, kaba güce yaslanan “tiranik” bir yönetim sistemi olduÄŸu iddiası bulunmaktadır. Oysa baÅŸkanlık sistemi, aynen parlamenter sistem gibi, halkın oylarıyla iÅŸbaşına gelen ve hukukun üstünlüÄŸü ilkesine baÄŸlı demokratik bir yönetim sistemidir. Åžayet bu itirazla yürütmenin başı konumundaki baÅŸkanın gücü eline alıp hukukun dışına çıkacağı ima ediliyorsa, bu baÅŸkanlık sisteminin ihlal edildiÄŸi anlamına gelir. Ayrıca, bu çarpık akıl yürütmeden hareketle parlamenter sistemin de, parlamentodaki bir grubun yürütmeyi oluÅŸturduÄŸu hesaba katılarak, seçkin bir azınlığın yönetimi anlamında “oligarÅŸik” bir yönetim öngördüÄŸü ya da böyle bir yönetime evrileceÄŸi gibi tuhaf bir sonuca ulaÅŸabilir.

KENDÄ°NE ORYANTALÄ°ST

2. ‘Türk tipi baÅŸkanlık’ otoriter bir yönetim öngörür: ‘Türk tipi baÅŸkanlığın’ kaçınılmaz olarak otoriter bir yönetim öngöreceÄŸi iddiası oryantalist bir bakışı yansıtmaktadır. EÄŸer içerisinde Türk ibaresi geçen her ÅŸey demokrasiden sapmayı imliyorsa, baÅŸkanlık sisteminin alternatifi konumundaki ‘Türk parlamenter sistemi’ de aynı suçlamadan nasibini alacaktır. Bu oryantalist iddianın tam tersine, baÅŸkanlık sistemi Türkiye’de gerçek manada demokratik bir rejimin kurulması için bir tercih deÄŸil, zorunluluktur. Ä°kinci olarak, nasıl bir baÅŸkanlık modeli uygulanacağı ise küresel demokratik normlar ile yerel toplumsal-siyasi ÅŸartlar birlikte göz önüne alınarak belirlenmek zorundadır.

Öncelikle, baÅŸkanlık sisteminin menÅŸei ABD’dir ve dünyadaki diÄŸer baÅŸkanlık modelleri bu model baz alınarak inÅŸa edilmiÅŸtir. ABD’yi bu modeli geliÅŸtirmeye iten ana neden, 1776’da kazanılan bağımsızlık sonrası farklı toplumsal fraksiyonları birleÅŸtirecek ve yönetime enerji katacak bir makamın eksikliÄŸinin hissedilmesidir. Bu eksiklik, 11 yıl sonra 1787 Anayasasıyla bir baÅŸkanlık makamının oluÅŸturulmasıyla giderilmiÅŸtir. BaÅŸkanlık makamı, Avrupa’daki monarÅŸinin muadili ve demokratik alternatifi olarak düÅŸünülmüÅŸtür.

Türkiye’de ise 1922’de saltanatın kaldırılmasından sonra toplumu birleÅŸtirici rol Meclis tarafından üstlenilmiÅŸtir. Daha sonraki süreçte ise bu rolü büyük oranda askeri ve yargı bürokrasisi (ve buradan gelen CumhurbaÅŸkanları) üstlenmeye baÅŸlamıştır. 2000’li yıllarda demokrasiyle baÄŸdaÅŸmayan bu vesayetçi yapının gerileyip Meclisin tekrar ön plana çıkması gözlemlense de, ülkede birleÅŸtirici ve yürütmeye enerji katacak ‘kalıcı’ bir makamın eksikliÄŸi sürekli olarak hissedilmektedir. ÖrneÄŸin, 7 Haziran-1 Kasım arası dönemde Meclisin göreceli olarak zayıflamasıyla patlak veren siyasi geliÅŸmeler bunu açıkça gözler önüne sermiÅŸtir. Dolayısıyla, baÅŸkanlık sistemiyle birlikte ülkede potansiyel olarak var olan siyasi boÅŸluÄŸun geri dönülmez ÅŸekilde doldurulacağı ve devlet-toplum birlikteliÄŸinin saÄŸlanarak gerçek manada demokratik bir rejimin inÅŸasının gerçekleÅŸtirileceÄŸini söyleyebiliriz.

Uygulamada nasıl bir model geliÅŸtirileceÄŸi ise küresel demokratik normlar ve ülkenin ÅŸartları göz önüne alınarak tartışılması gereken bir konudur. Tüm baÅŸkanlık uygulamalarında ortak olan nokta, yasama ile yürütme organlarının hem kurulum hem de iÅŸleyiÅŸ açısından birbirinden net bir ÅŸekilde ayrılmış olmasıdır. Yürütme-yasama-yargı arasındaki iliÅŸkilerin sınırlarının nasıl çizileceÄŸi, yürütme ve yasama seçimlerinin zamanlaması, merkez-yerel yönetim iliÅŸkilerinin nasıl düzenleneceÄŸi ise ülkelerin kendi ÅŸartlarına ve ihtiyaçlarına göre ÅŸekillenmektedir.

3. BaÅŸkanlık mutlaka güçlü ve istikrarlı yönetim anlamına gelmez: Muhalefetin dile getirdiÄŸi bu iddia, siyasi istikrar ile toplumsal istikrar arasında yapılan ayrıma dayanmaktadır. Buna göre, baÅŸkanlık sistemi siyasal alanda etkin bir yönetim öngörse de, baÅŸkanlık seçimleriyle kazananın ve kaybedenin net bir ÅŸekilde belirlenmesinin toplumsal alanda kutuplaÅŸmayı körükleyerek siyasi istikrarsızlık yaratacağı ileri sürülmektedir. Bu bakış açısının gözden kaçırdığı nokta, baÅŸkanlık sisteminin siyasi partileri iktidara gelmek için marjinal ve negatif siyasetten vazgeçirip toplumun merkezine yönelmeye zorlayarak, toplumu birleÅŸtirici ve kutuplaÅŸmayı yatıştırıcı bir rol oynama potansiyeline sahip olmasıdır. Türkiye özelinde düÅŸünüldüÄŸünde, ülkede kutuplaÅŸmanın toplumsal bir zemini olsa da, siyasetin bunu etkilemesi ve deÄŸiÅŸtirmesi gayet mümkündür. Daha açık bir ifadeyle, baÅŸkanlık sistemiyle birlikte muhalefet açısından toplumsal istikrarsızlığı siyasi ranta çevirmek büyük oranda bir siyasi tercih ve strateji olmaktan çıkacaktır.

FEDERASYON ÅžART MI?

4. BaÅŸkanlık sistemi federatif bir yapı öngörür: Bu görüÅŸ, baÅŸkanlık sisteminin genellikle coÄŸrafi alanı geniÅŸ ve eyaletlere bölünmüÅŸ ülkeler tarafından tercih edilmesinin yarattığı akıl karışıklığından kaynaklanmaktadır. CoÄŸrafi boyut açısından Türkiye’ye benzeyen ve baÅŸkanlık sistemiyle yönetilen Güney Kore üniter bir devlet yapısına sahiptir. Kaldı ki, parlamenter sistemle yönetilen Almanya gibi ülkelerde de federal devlet yapısına rastlanmaktadır. Kısaca, baÅŸkanlık sistemi ile federatif yönetim arasında organik bir baÄŸ yoktur. BaÅŸkanlık sistemi üniter devlet yapısıyla da uyumludur ve iddia edildiÄŸi gibi bir parçalanmaya yol açmaz.

5. BaÅŸkanlık sisteminde yasama organı parlamento iki meclisli olmak zorundadır: Ä°ki meclisli parlamento yapısı iki nedene dayanmaktadır ve baÅŸkanlık sistemiyle bir iliÅŸkisi yoktur. Öncelikle, devlet eÄŸer federatif bir yapıdaysa, parlamentonun üst meclisi eyaletlerin, alt meclis ise halkın temsil edildiÄŸi yer olarak dizayn edilir. ABD buna iyi bir örnektir. Ä°kinci neden ise, sınıfsal farklılıklardan dolayı elitler kendi siyasi pozisyonlarını ve ayrıcalıklarını korumak için ikili bir parlamento yapısı oluÅŸturarak üst meclisi üst-sınıflardan, alt meclisi ise alt-sınıflardan gelen temsilcilerden oluÅŸturmuÅŸlardır. Burada mesele, alt-meclisin gücünün üst-meclis tarafından sınırlandırılarak kontrol altına alınması, devletin topluma açılmasının ve demokratikleÅŸmesinin devlet yönetiminde istikrarsızlığa yol açmasının önüne geçilmesidir. Parlamentosunu lordlar ve avam kamarası ÅŸeklinde iki meclisli olarak oluÅŸturmuÅŸ Ä°ngiltere buna iyi bir örnektir. Ayrıca, Ä°ngiltere’nin parlamenter sistemle yönetildiÄŸi göz önüne alındığında, çift-meclisli parlamento yapısının baÅŸkanlık sistemine has olmadığı açığa çıkacaktır. Ayrıca, parlamenter sisteme sahip Türkiye’nin de 1960-80 yılları arasında benzer ideolojik-sınıfsal nedenlerle çift-meclisli bir yapıya sahip olduÄŸunu hatırlatmak gerekir.

6. CumhurbaÅŸkanının halk tarafından doÄŸrudan seçilmesi yönetim sisteminde fiili bir deÄŸiÅŸiklik yaratmamıştır: Yürütmenin görece daha fazla yetkilere sahip (Anayasanın 104. maddesine göre) aktörü konumundaki cumhurbaÅŸkanının halk tarafından doÄŸrudan seçilmesiyle parlamenter sistemin sınırları dışına çıkılmıştır. Bu, tam anlamıyla baÅŸkanlık sistemine geçildiÄŸi anlamı taşımaz, ancak parlamenter sistemin fiilen sınırlarının ötesine geçildiÄŸinin de kabul edilmesi gerekir. Dünyada parlamenter sistemle yönetilen baÅŸka ülkelerde de cumhurbaÅŸkanının doÄŸrudan halk tarafından seçilerek iÅŸ başına geldiÄŸi iddiaları ise, o parlamenter sistemlerde cumhurbaÅŸkanının yetkilerinin, Türkiye’den farklı olarak, sembolik olmaktan öteye geçmemesi nedeniyle ikna edici deÄŸildir.

7. BaÅŸkanlık Türkiye için uygun deÄŸildir, toplumsal kutuplaÅŸma yaratır: Türkiye’de toplumsal kutuplaÅŸmanın biri yapısal diÄŸer aktör-odaklı iki sebebi bulunmaktadır. Birincisi, bir siyasi-toplumsal düzenden baÅŸka bir düzene geçiÅŸ aÅŸamasında olmamızın yarattığı toplumsal ve hukuki belirsizliklerdir. DiÄŸeri ise, bu belirsizlik ortamında toplumsal-siyasi deÄŸiÅŸimi durdurmak için muhalefetin toplumda kutuplaÅŸmayı körüklemesi ve iktidarı da kutuplaÅŸtırıcı bir söyleme hapsetmeye çalışmasıdır. AK Parti zaman zaman bu tuzaÄŸa düÅŸse de, her defasında reformist ve topluma açılan siyasetiyle tekrardan kutuplaÅŸmayı azaltan bir siyasete dönmeyi bilmektedir. 7 Haziran’daki tablodan 1 Kasım’a dönülmesi bu noktadan ele alınabilir. Bu açıdan bakıldığında baÅŸkanlık sistemi tam tersine, kutuplaÅŸmayı üreten yapısal sorunları ortadan kaldırarak ve muhalefet partilerini toplumsal merkeze çekerek ülkede kutuplaÅŸmayı sonlandırma ve hafifletme fırsatı sunmaktadır.

MONARŞİDEN DEMOKRASÄ°YE GEÇÄ°Åž

8. ErdoÄŸan baÅŸkanlığı Türkiye için deÄŸil, kendisi için istiyor: Yetki-sorumluluk dengesi açısından CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan, ÅŸu an en ideal ÅŸartlara sahiptir. GeniÅŸ yetkilere sahipken, vatana ihanet dışında herhangi bir siyasi sorumluluÄŸu bulunmamaktadır. BaÅŸkanlık sistemi bu dengeyi deÄŸiÅŸtirecektir; baÅŸkan seçilmesi durumunda ErdoÄŸan’ın siyasi sorumlulukları artacaktır. Bu açıdan bakıldığında, ErdoÄŸan’ın ÅŸahsi çıkarları için baÅŸkanlık sistemini istemesi makul gözükmemektedir. Ancak, ülkeyi daha demokratik ve güçlü kılacağını öngördüÄŸü 2023 vizyonu siyaseti açısından baÅŸkanlık sistemini istemesi, her vatandaşın olduÄŸu gibi ErdoÄŸan’ın da doÄŸal siyasi hakkıdır.

9. AK Parti’nin 2012’deki baÅŸkanlık önerisi demokratik deÄŸil: AK Parti’nin 2012’de sunduÄŸu baÅŸkanlık sistemi taslağında istikrar vurgusu öne çıkmaktadır. Burada özellikle, baÅŸkanlık ve parlamento seçimlerinin eÅŸ zamanlı yapılması ve yasal düzenlemenin olmadığı alanlarda baÅŸkana KHK çıkarma yetkisinin sunulması dikkate deÄŸerdir. Bu öneriler yürütme ile yasama arasında uyumu ve yasama süreçlerinin hızlandırılmasını öngörmektedir. Bu öneriler elbette tartışmaya açıktır, ancak bunlar üzerinden taslağın demokratik olmadığını söylemek oldukça abartılıdır.

10. GeliÅŸmiÅŸ Avrupalı demokrasiler baÅŸkanlığı deÄŸil, parlamenter sistemi tercih ediyor: Avrupalı devletlerin parlamenter sistem tercihi ilkesel olmaktan ziyade tarihi ÅŸartlarla açıklanabilir. Yukarıda da belirtildiÄŸi gibi ABD’de baÅŸkanlık makamı, toplumu birleÅŸtirici ve yürütmeye enerji katacak bir makamın eksikliÄŸinden dolayı doÄŸmuÅŸtur. MonarÅŸik yapılarını muhafaza eden Avrupalı devletler bu konuda büyük krizlerle karşılaÅŸmamışlar, monarÅŸiye parlamentoların eklemlenmesiyle yüzyıllara yayılan bir deÄŸiÅŸim yaÅŸamışlardır. Sonuçta monarÅŸi ile parlamenterizmden eklektik bir yönetim sistemi inÅŸa etmiÅŸlerdir. Parlamenterizmin beÅŸiÄŸi sayılan Ä°ngiltere BirleÅŸik Krallığı bunun en güzel örneÄŸidir.

Fransa gibi monarÅŸiyi kaldırıp (1789) sert bir siyasi geçiÅŸ yaÅŸayan geliÅŸmiÅŸ Avrupalı ülkeler ise, daha sonraki süreçte parlamenter sistemden baÅŸkanlığa doÄŸru geçiÅŸ yapmak zorunda kalmışlardır. Hükümet ömrünün 8 ay gibi kısa bir zamana düÅŸtüÄŸü ve siyasi istikrarın bir türlü saÄŸlanamadığı Fransa’da, 1958 Anayasasında yapılan deÄŸiÅŸiklikle 1961 yılında (yarı)baÅŸkanlık sistemine geçilmiÅŸtir. Bu tarihi süreç ve yapısal faktörler dikkate alındığında Türkiye’nin Fransa’ya ne denli benzediÄŸi ortaya çıkacaktır. Türkiye’de MeÅŸrutiyet deneyimleriyle yumuÅŸak bir geçiÅŸ ÅŸansı doÄŸmuÅŸ, ancak Cumhuriyetle birlikte gerçekleÅŸtirilen sert siyasi geçiÅŸ bu ihtimali ortadan kaldırmıştır. Bu durumun yarattığı sorunlar nedeniyle, aynen Fransa’da olduÄŸu gibi Türkiye’de de toplumu birleÅŸtirecek ve yönetime enerji katacak baÅŸkanlık makamı ihtiyacı kendini hissettirmektedir. Ayrıca bunlara ek olarak, son dönemde dünyada parlamenter sistemden baÅŸkanlığa doÄŸru bir geçiÅŸ trendinin olduÄŸunun da altı çizilmelidir.

[Star Açık GörüÅŸ, 22 Kasım 2015]