Musul, koalisyon güçleri tarafından bombalandığı gece bir televizyon kanalına telefonla bağlandığım yayında "telaşa kapılmamak gerektiğini" söyledim. Birkaç kere de yazdım aynı iddiayı. Hâlbuki o gece herkes "öldük bittik" havasındaydı. Çünkü Musul'un bir "oldu bittiye" getirilmesi ihtimali vardı.
Koalisyon güçleri havadan vuruyordu. Merkezi hükümet ve Barzani karadan ilerliyordu.
Kuşatmaya tehlikeli Şii milislerde katılmıştı. Sanki 2 yıllık DEAŞ işgali son bulacaktı. Ve sanki Musul'da Türkiye devre dışı bırakılıyordu. Ama ısrarla endişeye gerek olmadığını söyledim.
Çünkü bu operasyonu gerçekçi bulmuyordum. Operasyon için siyasal bir uzlaşı olmadığını düşünüyordum.
Türkiye'nin dikkatini dağıtmak için yapıldığına inanıyordum. Dediğim gibi de oldu. Musul operasyonu beklendiği gibi ilerlemedi. Türkiye dışarıda kalmadı. Tuttuğu alanı kontrol etti. Gerekli adımları attı. Ve devre dışı bırakılamayacağını gösterdi. Musul tabii ki DEAŞ'tan temizlenecek. Ama kimin temizleyeceği tartışma konusu. Musul yüzyıllardır Sünni çoğunluklu bir şehir.
Türkiye için hem tarihi hem de coğrafi nedenlerle önemli bir yere sahip. Fakat Musul meselesi gündeme geldiğinde Türkiye, Suriye'de Fırat Kalkanı Operasyonu'nu sürdürüyordu. Bir anda Musul'un kurtarılması fikri gündeme geldi. İki yılı aşkın zamandır kimsenin acelesi yoktu. Ama Türkiye, Suriye'de kritik adımlar atınca herkesin aklına Musul'u temizlemek geliverdi. Hâlbuki Amerika seçime giderken böylesi bir operasyona kalkışmak hiç de akla yatkın değildi. Durumun farkında olan Türkiye Irak'ta savunmacı bir tavır alırken, Suriye'deki atağını kesmedi. Dikkatinin dağıtılmasına müsaade etmedi.
Gereksiz bir saldırganlık tuzağına düşmedi. Başika'dan da çekilmedi. İleri de gitmedi. Suriye'de ise ilerlemeye devam etti. Ne Musul düştü. Ne Türkiye devre dışı kaldı. Tam tersi Musul'un öyle kolay kolay düşmeyeceği ortaya çıktı. Çevre köy ve kasabaların temizlenmesi bile kara kuvvetlerini zor durumda bıraktı. Musul'a yaklaştıkça mücadelenin çetinleştiğini görüyoruz.
Dahası ve en önemlisi aslında böyle bir operasyon için siyasi uzlaşı yok.
Henüz Amerikalılar bile Musul'un geleceğine dair net değil. Böyle bir netlik yokken, operasyon manevraları gösteriden öteye geçmez. Fakat fırtınayı koparanlar Türkiye'yi bir girdabın içine çekmenin peşindeydi. Birileri Abadi'ye hakikaten boyunu aşacak laflar söyletti. Ama şimdi mesele kapandı.
Abadi de normale döndü. Geçtiğimiz hafta Başbakan Binali Yıldırım Irak'a gitti. Önce merkezi Irak hükümetiyle görüştü. Sonra Barzani'yi ziyaret etti. Başbakan, dostları artırmak düşmanları azaltmak ilkesine uygun olarak adım atıyor. Bu ziyaretle tüm sorunlar çözülmese de gerginlik aşılmış oldu. Görünen o ki, Türkiye Başika'da kalmaya devam edecek. Belki Türkiye bu ziyaretten Başika için yazılı ve resmi bir anlaşma çıkartamamış olabilir. Ama şimdilik fiili olarak Başika'da bulunmasını garanti altına almış durumda. Başika'da bulunmak ise Musul'da söz sahibi olmak demek.
Fakat Musul, şimdilik Türkiye'nin stratejik öncelik sıralamasındaki ilk madde değil.
Adım adım gidilmesi daha uygun.
Türkiye Suriye'de önce EL-Bab, sonra Münbiç, Afrin ve Fırat'ın doğusunu güvence altına almalı. Buralar güvenliğe kavuşturdukça Türkiye'nin Musul konusunda eli güçlenecektir.
Zaman zaman söylemeye çalışıyorum. Bu alanların hepsi birbirini bağlı. Birinde güvenliği sağlamak diğerinde güçlenmek demektir. Birinde zayıf düşerseniz diğerinde sizi sıkıştırmak isterler. Bu nedenle Türkiye, şimdilik Musul'da savunmayı sağlam tutmalı.
[Takvim, 10 Ocak 2017].