Hafta sonu Avustralya ayağının liderler seremonisini yapan G20’nin tarihçesi, aslına bakarsanız ironik. Platform, Asya Krizi’nden sonra, G7 ülkelerinin yükselen ekonomilere bir nevi akıl vermesi niyetiyle 1999 yılında kurulmuştu. Asya’dan 10 yıl kadar sonra ise, tarihin en büyük finansal depremlerinden olan 2008-2009 Krizi’yle birlikte, G20 de bir sarsıntı geçirdi.
Zira krizin ABD merkezli olması ve gelişmiş ekonomileri derinden yaralaması, grubu kuran hocaların da öğrenecek çok şeyi olduğunu ortaya çıkardı. Özünde ironik olan bu durum, bir yandan da, G20’nin küresel bütünlük içerisinde hareket etme güdüsünü güçlendirerek, aslında kendini bulmasını sağladı.
Bu bağlamda, krizle birlikte liderler seviyesinde bir araya gelmeye başlayan grup, özellikle Washington, Londra ve Pittsburgh gibi zirvelerde krizin derinleşmemesi adına etkili kararlara ev sahipliği yaparak rüştünü ispatladı. Öte yandan, krizin etkilerinin zayıflamaya başlamasıyla birlikte, G20’nin işbirlikçi ruhunun da zayıfladığı gözlenir oldu. Dolayısıyla, 2014 Avustralya da dâhil olmak üzere, son yıllarda her devrenin, platforma bir enerji getirmesi beklentisi giderek arttı.
TAKİP MEKANİZMASI KRİTİK
Avustralya bunu başardı mı? Şimdilik bir soru işareti. Yayınlanan sonuç bildirgesine baktığımızda, öncelikli kararın, küresel büyümeyi sürdürülebilir kılma olduğunu görüyoruz. Dünya GSYH’sının 2018 yılına kadar %2 artırılması hedefi, ilk maddeler arasında. Bunun başarılabilmesi için de, yapısal reformların yoğunlaşması ile ticaret, yatırım ve rekabet gücünün artırılması ön plana çıkarılmış.
2014 devresinin başarısı, bu hedeflerin ne ölçüde gerçekleştirilebileceğine bağlı olacak. Yaygın endişe ise, orta vadeye yayılan bu hedefin lafta kalacağı... Bu nedenle de, ilerlemenin ölçülebilir olması önem taşıyor. Taahhütlere riayet raporları, bu anlamda yine kritik bir gösterge olmaya devam edecektir. Bununla birlikte, yeni dönemin sahibi Türkiye’nin, ilgili takip mekanizmasını güçlendirmesi de anlamlı bir hamle olacaktır.
Bu bağlamda Başbakan Yardımcısı Babacan, IMF ve OECD ile işbirliği içerisinde, ödevlerin ne derece tamamlandığına dair teknik çalışmalar yapılacağını bildirdi. Umuyoruz, geleneksel takip mekanizmasından daha etkin bir yöntem, 2015 Türkiye döneminde hayata geçirilir. Bu, ülkemizin, dönem başkanlığında imzasını atacağı stratejik bir katkı olur.
AJANDA NOKTA ATIŞI YAPMALI
Öte yandan Türkiye’nin başkanlık başarısı, ajandaya alacağı konularla da yakından bağlantılı olacak. Nitekim son senelerin G20 eleştirilerinden öne çıkanlar arasında, “uzun ve üzerinde yoğunlaşılamayan gündemler” konusu var. Hal böyle olunca, kararların etkinliği azalıyor ve inandırıcılık zedeleniyor.
İşte başkanlığı farklı kılacak bir husus, konsantrasyonun yoğunlaşacağı stratejik hususlarla nokta atışı yapmak olacak. Buna bağlı bir ayrışma metodu, ezberlerin ötesinde niş konulara dikkat çekebilmek. Türkiye, eline geçen fırsatı bu anlamda zekice değerlendirmeli. Tabii geç kalınmadıysa...
MESELE KAPSAYICI OLMAKTA
Aslında hem ajandayla, hem de G20 eleştirileriyle bağlantılı kritik bir mevzu daha var. O da, platformun kapsayıcılığı... Gelişmiş ve önde gelen gelişen ülkeleri içine alan G20’nin, diğer ekonomilerle ilgilenmeyerek demokratik bir açık verdiği uzun zamandır tartışılıyor. Özellikle de az gelişmiş dünyadan kopuk bir görünüm çizen grup, temsil eksikliğiyle suçlanıyor.
Halbuki son kriz sonrası daha iyi kavranmış olan “yükselen ekonomilerle entegre hareket etme” ihtiyacı, bugün diğer gelişmekte olan ülkeleri de işin içine katarak pekişmiş durumda. Bu doğrultuda, Başbakan Davutoğlu da son günlerde, Türkiye’nin gelişmişten az gelişmişe uzanan tüm sınıfları kapsayıcı bir dönem yöneteceğinin altını çiziyor.
Türkiye’nin orta bir güç olarak arada bir köprü rolü üstlenmesi, oldukça anlamlı... Bununla birlikte, bu yaklaşımın daha önceki dönemlerde de zaman zaman dile getirildiğinin ancak etkili girişimlere sahne olmadığının altını çizelim. Dolayısıyla, bu görevi üstlenirken, hakkını vermemiz önemli. Bu kapsamda, söz konusu ülkeleri temsil eden kurumlarla sıkı bir işbirliği şartken, ekstra ülke davet etme hakkının da, ağırlıklı olarak bu çerçevede kullanılması beklenilebilir.
Buradan hareketle, asıl gelmek istediğim nokta, kalkınma konusu. Her dereceden gelişmekte olan ülke için kalkınma, Türkiye dönemindeki G20 için öncelikli bir mesele olmalı. Zira kapsayıcı bir küresel büyüme, ancak bu şekilde başarılabilecek. Bu çerçevede, yoksulluk ve gelir eşitsizliği konuları S.O.S. veriyor. Zira dünyanın bir kısmında yoksulluktan kırılan, bir diğer kısmında ise birikmiş adaletsizliğin altında ezilen ya da bunun patlamasını yaşayan topluluklar görüyoruz.
Dolayısıyla, gerek etik açıdan, gerekse büyümenin temel taşı olan güvenlik ve istikrarın tesisi anlamında, bu konulara eğilmek kaçınılmaz bir görev. Aksi takdirde, global büyüme senaryolarının sağlıklı işlemesi beklenemez. Son yıllarda bunun güçlü örneklerini, çeşitli coğrafyalarda yaşadık, yaşıyoruz.
G20, 2014 yılında konuk olduğu Avustralya’ya veda ediyor. 1 Aralık itibariyle de, Türkiye’ye merhaba diyecek.
Umuyoruz ki; önümüzdeki sene bu zamanlar Antalya’dan çıkacak sonuç bildirgesini okurken, yarattığımız farkla gururlanıyor oluruz.
Dönem başkanlığımız, Türkiye’mize şimdiden hayırlı olsun.
[Yeni Şafak, 18 Kasım 2014]