SETA > Yorum |

Türkiye Barışını Nerede Arıyor?

13-14 OCAK’TA Ankara’da yapılan “Türkiye Barışını Arıyor” baÅŸlıklı konferansta Kürt sorununda gelinen nokta ve barışın tesisi için muhtemel çıkış yolları tartışıldı. Konferansın düzenleyicileri, “her türlü ÅŸiddet ve ayrımcılığı reddeden; çözümü Türkiye’nin iç dinamiklerinde arayan; yaÅŸananların, herkesin ortak acısı olduÄŸu gerçeÄŸinden hareket eden ve sosyal barışı, sosyal adaletten ayrı düÅŸünmeyen herkese sesleniyoruz” diyerek toplumsal barış ve adalete inanan herkese çaÄŸrıda bulundu

13-14 OCAK’TA Ankara’da yapılan “Türkiye Barışını Arıyor” baÅŸlıklı konferansta Kürt sorununda gelinen nokta ve barışın tesisi için muhtemel çıkış yolları tartışıldı. Konferansın düzenleyicileri, “her türlü ÅŸiddet ve ayrımcılığı reddeden; çözümü Türkiye’nin iç dinamiklerinde arayan; yaÅŸananların, herkesin ortak acısı olduÄŸu gerçeÄŸinden hareket eden ve sosyal barışı, sosyal adaletten ayrı düÅŸünmeyen herkese sesleniyoruz” diyerek toplumsal barış ve adalete inanan herkese çaÄŸrıda bulundu

 

 Toplantıya katılan heyet çoÄŸunlukla daha önceki Kürt konferanslarında görmeye alışık olduÄŸumuz aydın ve siyasetçilerden müteÅŸekkildi. Basına YaÅŸar Kemal’in “Türkler ve Kürtlerin köklü kardeÅŸliÄŸi” vurgusu ve “gerilla-terörist” özdeÅŸleÅŸtirmesiyle yansıyan konferansta kullanılan söylemler ise sorunun anlaşılması ve uzlaÅŸmaya götürülmesi açısından fazla bir yenilik içermiyordu.

Kürt Sorununun Neresindeyiz?

Hem cari devlet söyleminin Kürt sorunuyla baÅŸ etmede iÅŸe koÅŸtuÄŸu çerçevenin, hem de Kürt siyasetçilerin sorunu tartışırken baÅŸvurduÄŸu söylemin adeta tükendiÄŸi bir dönemden geçiyoruz. Tüm yönleriyle kimlikçi siyasetlerin ve gerilimlerin tasallutuna maruz bırakılan Kürt sorunu, adeta içinden çıkılmaz bir hale sokuldu. Åžiddetin en yoÄŸun yaÅŸandığı yıllara oranla bugün çok daha sancılı bir dönem içerisindeyiz. DüÅŸük yoÄŸunluklu savaşın devam ettiÄŸi yıllarda sorun, güvenlik konsepti çerçevesinin dışındaki deÄŸerlendirmelere ve etkilere açık deÄŸildi. Yapısal kırılmalar tam da bu süreç içinde gerçekleÅŸti/gerçekleÅŸiyor. Türkiye’nin AB’ye üyelik müzakerelerinin baÅŸlaması ile birlikte “dışardan icbar edilen” deÄŸiÅŸim paketleri, süreci daha da hızlandırdı. AB üyelik sürecinde edinilen kazanımlar, Kürt aydını ve siyasetçisi tarafından AB’nin Türk devletine dayatması olarak algılandığı için bu paketleri onaylayan hükümetler de bu süreçte samimi olmamakla suçlandılar. Halbuki siyasi reformlar daha samimi ve içeriden iÅŸleyen bir süreç dahilinde yapılmış olsaydı, toplumsal barışa katkıda bulunabilirdi.

Bu süreçte kendi tabanlarıyla kültürel ve sosyolojik bağı kalmamış “Kürt eliti”nin oldukça aktif rol oynamasının ve kitle iletiÅŸim araçlarının da etkisiyle yoÄŸun bir propaganda dönemi baÅŸladı. Merkez medya, bu isimleri “PKK eleÅŸ­ti­ri­si ya­pan Kürt ay­dın­lar” eti­ke­ti al­tın­da cid­di bir tem­sil gü­cü­ne sa­hip­miÅŸ gi­bi öne çı­kar­dı. AB sü­re­ci ve Ko­pen­hag Kri­ter­le­ri çer­çe­ve­sin­de ya­pı­lan si­ya­si re­form­la­rın kâ­rı da bu Ba­tı­cı-se­kü­ler Kürt eli­ti­ne ya­ra­dı. Bu isim­le­rin ta­ma­mı­nın, so­ru­nun çö­zü­mü için ka­yıt­sız ÅŸart­sız bir bi­çim­de ad­res ola­rak AB’yi gös­ter­me­si ve so­la ya­kın bir li­be­ral söy­le­mi be­nim­se­me­le­ri ise te­sa­düf de­ÄŸil el­bet­te. Kürt­le­rin si­lah­lı ça­tış­ma­la­rın, köy yak­ma­la­rın, zo­run­lu gö­çün en yo­ÄŸun ol­du­ÄŸu dö­nem­ler­de bi­le me­sa­fe­li dur­du­ÄŸu et­nik-se­kü­ler dil ve geç kal­mış ulus id­ra­ki, so­run­suz bir bi­çim­de sin­di­ri­le­bi­le­cek bir söy­le­me dö­nüÅŸ­tü. Oy­sa et­nik, di­nî ve mez­hep­sel ay­rım­lar üze­rin­den oluÅŸ­tu­ru­lan bir si­ya­set di­li­nin Irak, Lüb­nan, Fi­lis­tin ve dün­ya­nın bir­çok böl­ge­sin­de ne gi­bi so­nuç­lar do­ÄŸur­du­ÄŸu or­ta­da. AKP hü­kü­me­ti­nin de Irak’a da­ir yak­la­ÅŸÄ±­mın­da bel­li oran­da iç­sel­leÅŸ­tir­di­ÄŸi bu dil, dış po­li­ti­ka­da­ki se­çe­nek­le­ri­ni sı­nır­lan­dı­rır­ken, iç si­ya­set­te de so­run­la­ra ne­den olu­yor.

AB’ci­lik­le be­ra­ber tüm si­ya­sal ze­mi­nin ve du­ruÅŸ­la­rın kim­lik­çi ta­vır­lar­la iÅŸ­gal edil­me­si, her türlü si­ya­sal so­ru­nun ba­sit­çe hu­kuk, ta­nı­ma ve­ya de­mok­ra­tik hak­lar söy­le­mi çer­çe­ve­si­ne in­dir­gen­me­si bu dö­nü­ÅŸü­mü da­ha da hız­lan­dır­dı. Ör­ne­ÄŸin en sa­de an­la­mıy­la 1990’la­rın Kürt­lü­ÄŸü “dev­le­tin gad­ri­ne uÄŸ­ra­ma­yı” ifa­de eder­ken; 2006’da­ki Kürt­lük, fii­lî bir bi­çim­de adı kon­ma­mış bir “öte­ki ve azın­lık” ol­ma du­ru­mu­nu ifa­de eder ha­le gel­di. Bu ol­duk­ça de­rin bir ya­pı­sal kı­rıl­ma­ya iÅŸa­ret edi­yor. Ä°kin­ci ge­liÅŸ­me, AB ile ifa­de­si­ni bu­lan Ba­tı­cı­lı­ÄŸÄ±n yer­le­ÅŸip ade­ta top­lum­sal­laÅŸ­ma­sıy­la be­ra­ber, ön­ce­le­ri nis­pi an­la­mıy­la Ba­tı­cı dev­let söy­le­mi­nin dı­ÅŸÄ±n­da ka­la­bi­len ve hat­ta yer yer kar­ÅŸÄ±t dil­de ifa­de ze­mi­ni bu­la­bi­len Türk­lü­ÄŸün, tam da dev­let söy­le­mi­nin ar­zu­la­rı­na uy­gun bir bi­çim­de dö­nü­ÅŸe­rek, tüm yön­le­riy­le se­kü­ler bir for­ma bü­rün­me­si ol­du. Bu sa­ye­de Türk­lük, en ba­sit ta­bir­le “Kürt­le­rin Müs­lü­man kar­de­ÅŸi” ya da bir bü­tün­lük for­mu ol­mak­tan çok, et­nik-se­kü­ler bir form ola­rak öne çık­tı.

Bu­gün Kürt so­ru­nu sa­de­ce si­ya­si bir so­run ol­mak­tan çı­ka­rak top­lu­mun alt kat­man­la­rı­na da ya­yıl­an sos­yal uyuÅŸ­maz­lık ha­li­ni al­ma­ya baÅŸ­la­dı. Bu ya­pı­sal de­ÄŸi­ÅŸi­mi göz ar­dı ede­rek me­se­le­yi yal­nız­ca gü­ven­lik güç­le­ri ve yurt­taÅŸ­lar ara­sın­da­ki bir so­run ve­ya si­ya­si ve hu­ku­ki bir tı­ka­nık­lık ola­rak gö­ren yak­la­ÅŸÄ±m­lar, çö­zü­me yar­dım­cı ola­maz. Ya­ÅŸa­nan ya­pı­sal kı­rıl­ma, Tür­ki­ye’yi Os­man­lı’nın son dem­le­rin­de kar­ÅŸÄ± kar­ÅŸÄ±­ya kal­dı­ÄŸÄ± bir çık­ma­zın eÅŸi­ÄŸi­ne ge­ti­rip bı­rak­tı. So­nuç­ta, Cum­hu­ri­yet dö­ne­mi Tür­ki­ye’sin­de ilk kez Müs­lü­man te­baa­dan iki fark­lı “et­nik kim­lik”, se­kü­ler bir an­lam dün­ya­sın­da azın­lık-ço­ÄŸun­luk an­ta­go­niz­ma­sı içe­ri­si­ne so­kul­du. Zi­ra kar­ÅŸÄ±­laÅŸ­ma­yı ça­tış­ma­ya dö­nüÅŸ­tü­ren/dö­nüÅŸ­tü­re­bi­le­cek bir­çok ca­ri ve mü­ÅŸah­has se­bep (nü­fus, yo­ÄŸun­luk, so­ru­nun ta­ri­hi ve­ya Tür­ki­ye dı­ÅŸÄ±n­da ya­ÅŸa­yan Kürt­ler vs.) bu­lu­nu­yor.

Kürt Ay­dı­nı­nın Söy­lem­le­ri

Kürt so­ru­nu­nun çö­zü­mü için al­ter­na­tif bir söy­le­min ge­liÅŸ­ti­ril­me­si ge­re­ki­yor. “Tür­ki­ye Ba­rı­ÅŸÄ±­nı Arı­yor” kon­fe­ran­sın­da da ta­nık ol­du­ÄŸu­muz Türk ve Kürt ay­dın­la­rın Ba­tı’dan ödünç al­dık­la­rı ve Tür­ki­ye top­lu­mun­da her­han­gi bir kar­ÅŸÄ±­lı­ÄŸÄ± ol­ma­yan söy­lem­le­ri ise Kürt so­ru­nu­nun çö­zü­mü için al­ter­na­tif oluÅŸ­tur­mak­tan uzak. Ya­ÅŸar Ke­mal gi­bi ye­rel kay­nak­lar­dan bes­le­nen, Tür­ki­ye’nin çi­le­si­ni çek­miÅŸ ve top­lu­mun vic­da­nı­nı yan­sı­tan de­ÄŸer­li bir ya­za­rın, kur­tu­lu­ÅŸu Av­ru­pa’da ara­ma­sı hem bu top­ra­ÄŸÄ±n hem de ken­di­si­nin bi­ri­ki­mi­ne sır­tı­nı dön­me­si an­la­mı­na ge­li­yor.So­nuç iti­ba­riy­le Türk ve Kürt halk­la­rı, ken­di­le­ri­ne ya­ban­cı Ba­tı­cı bir söy­lem üze­rin­den ko­nu­ÅŸan ay­dın­la­rı ile ÅŸid­de­tin di­li­ni be­nim­se­yen grup­lar üze­rin­den ile­ti­ÅŸim kur­ma­ya ça­lış­tık­la­rı sü­re­ce ara­la­rın­da­ki me­sa­fe açıl­ma­ya de­vam ede­cek­tir. Kon­fe­rans­ta söz alan tüm ko­nuÅŸ­ma­cı­lar ÅŸid­de­tin çı­kar yol ol­ma­dı­ÄŸÄ±­nı ve ba­rı­ÅŸa de­mok­ra­tik yol­lar­la ula­ÅŸÄ±­la­bi­le­ce­ÄŸi­ni vur­gu­la­sa­lar da bu, ken­di söy­lem­le­ri­nin çı­kar yol ol­du­ÄŸu­nu te­yit et­mi­yor.Kürt ve Türk ay­dın­la­rı ba­rı­ÅŸÄ± sa­ha dı­ÅŸÄ±n­da ara­ma­ya ve dev­let yet­ki­li­le­ri de on­la­rı sa­ha dı­ÅŸÄ±­na it­me­ye de­vam et­ti­ÄŸi sü­re­ce tam ola­rak ne­ye ya­ra­dı­ÄŸÄ± bel­li ol­ma­yan da­ha bir­çok kon­fe­ran­sa ta­nık ola­ca­ÄŸÄ±z. Bu top­lan­tı­lar as­lın­da ay­dın­lar ara­sın­da bir di­ya­log fo­ru­mu ol­ma­sı açı­sın­dan önem­li; an­cak di­ya­log, ta­nı­mı ica­bı ta­raf­la­rın bir­bir­le­ri­ni açık yü­rek­li­lik­le din­le­yip an­la­ma­ya ça­lış­ma­la­rı­nı ge­rek­ti­rir. Bu top­lan­tı­la­rın, Türk ve Kürt halk­la­rı­nın an­la­ya­ca­ÄŸÄ± bir dil­le ya­pı­lı­yor ha­le gel­me­si bel­ki de so­ru­nun çö­zü­mün­de en önem­li aÅŸa­ma ola­cak­tır. Zi­ra bu top­rak­lar­da ay­dın ol­du­ÄŸu­nu id­di­a eden­le­rin ve Tür­ki­ye’nin so­run­la­rı­nın çö­zü­mü için gi­ri­ÅŸim­de bu­lu­nan­la­rın, va­tan­da­ÅŸÄ±n di­li­ne bu öl­çü­de ya­ban­cı ol­ma­sı iyi ni­yet­le açık­la­na­maz.

El­bet­te bu tür gi­ri­ÅŸim­ler­den bir çır­pı­da so­nuç bek­le­mek faz­la iyim­ser­lik olur. Her ÅŸe­ye raÄŸ­men bu top­lan­tı­la­rın Lon­dra, Pa­ris, Ber­lin, Stock­holm ye­ri­ne Ä°s­tan­bul, An­ka­ra ve Di­yar­ba­kır’da ya­pı­lı­yor ol­ma­sı önem­li bir ge­liÅŸ­me ve ge­le­cek açı­sın­dan ümit ve­ri­ci.