Suriye’de ortaya çıkan şiddeti durdurmaya yönelik olarak, en baştan itibaren uluslararası alanda birçok farklı oluşum ve toplantılar düzenlenmiştir. Aralık 2011’de Arap Birliği üzerinden devreye sokulan barış planı sonuç üretemeyince, BM ve Arap Birliği ortaklaşa Annan Planı’nı devreye sokmuştur. Türkiye’nin de yoğun çabasıyla, Suriye’nin Dostları toplantıları gibi oluşumlarla da soruna çözüm arayışı yoğunlaşmıştır. Bu toplantıların farklı adlar ve çatılar altında yapılmasının en önemli nedenlerinden biri, önce BM nezdinde uluslararası toplumun ortaklaşa bir karar alamaması, ardından da bölgesel insiyatifler üzerinden yürütülen çabaların Suriye konusunda farklılaşan ajandalarıydı. Dolayısıyla, 30 Haziran 2012 tarihinde Cenevre’de “Suriye Eylem Grubu” adı altında uluslararası bir toplantının düzenlenmesi, BM dışında tüm tarafların katılabileceği bir yapıyı ortaya çıkarmak içindi. Dönemin BM ve Arap Birliği Suriye özel temsilcisi Kofi Annan’ın girişimiyle organize edilen toplantı, BM çatısı altında bir çözüm umudunun olmaması ve Suriye’nin dostları toplantısına en başından itibaren Çin ve Rusya’nın katılmamasından dolayı bu ülkelerin de katılabileceği meşruiyeti yüksek bir toplantı olarak düşünülmüştü. Sonradan Birinci Cenevre süreci olarak adlandırılan bu toplantının en önemli sonucu, BM daimi temsilcilerinin üzerinde mutabık olduğu nihai bir bildirinin ortaya çıkmasıydı.
BİRİNCİ CENEVRE’NİN SONUCU...
Esad sonrası döneme ait yol haritasının nasıl oluşturulacağı bu ilk toplantının ana gündem maddesini oluşturmuş ve geçiş sürecinde Esad’ın rolünün ne olacağı toplantıya damgasını vurmuştu. Bu toplantıdan çıkan ilk somut öneri ise, tarafsız bir ortam oluşturmak amacıyla bir geçiş hükümetinin kurulmasıydı. Geçiş hükümetine muhalefet grupları başta olmak üzere Suriye’deki tüm taraflar katılacaktı. Ancak, Rusya’nın dayatmasıyla, geçiş hükümetinde Beşar Esad’ın varlığının devam etmesine yönelik belirsiz bir durum ortaya çıkmıştı. Diğer öneriler arasında ise, anayasal düzenin ve adalet sisteminin gözden geçirilerek sonucun halk onayına sunulması, anayasal düzen kurulduğunda, özgür ve çok partili seçimler için hazırlanılması gibi hükümler bulunmaktaydı. Suriye yönetimi, Rusya ve Çin’in süreçteki rolüne atıfla, ilk toplantıdan çıkan kararları olumlu bulmuştu. Suriye Ulusal Konseyi ise, “Cenevre Mutabakatı”na kendilerini dışladığı gerekçesiyle karşı çıkarak, Esad sonrası yönetim için dışarıdan dayatılan hükümet modellerine itiraz edeceklerini belirtmişti. Dolayısıyla birinci Cenevre süreci çözüm için somut bir çıktı üretememiş ancak Suriye’nin geleceği üzerinde ajandaları birbirinden çok farklı aktörleri bir araya getirmesi açısından bir beklenti oluşturmuştu.
Birinci Cenevre Konferansı’nın ardından Mayıs 2013’ten itibaren ikinci konferansın toplanması için çabalar yoğunlaşmış ancak konferansın toplanma tarihi sürekli ertelenmiştir. Toplantının sürekli ertelenmesinde Suriye muhalefetinin toplantıya katılıp katılmayacağı başta olmak üzere, diğer katılımcılarla ilgili bir mutabakatın sağlanamaması da etkili olmuştur. Taraflar farklı gündem ve katılımcılarla çeşitli ülkelerde Cenevre-2 toplantısına hazırlık görüşmeleri yapmış ve nihayetinde 22 Ocak 2014 tarihinde toplantının yapılmasına karar vermişlerdir. Bu hazırlık toplantılardan en önemlisi, Londra’da Suriye’nin Dostları Çekirdek Grubu’nu oluşturan 11 ülkenin dışişleri bakanlarının katılımıyla 22 Ekim 2013’te gerçekleştirildi. Suriye Ulusal Koalisyonu’nun bu toplantıya katılması ve toplantı sonucunda Suriye’de çözümün ortaya çıkarılabilmesi için üç aşamalı bir yol haritasının benimsenmesi önemliydi.
Bunlardan ilki, Cenevre-2’ye giderken Suriye muhalefeti ile yapılacak çalışmalardı. Suriye muhalefetinin tek çatı altında toplanamaması ve görüş ayrılıklarının devam etmesi muhatap alınacak yapı sorununu sürekli gündemde tutmuştur. Suriye muhalefetinin ortaklaşamaması ve Esad sonrasında ülkenin yönetimini devralacak bir yapıda olmaması önemli sorunlardan biriydi. Diğer taraftan, Esad yönetiminin şiddetin dozunu artırarak devam ettirmesi ve uluslararası aktörlerin bu durumu yeterince sorunsallaştırmaması muhalefetin uluslararası topluma karşı güvenini zayıflatmıştır. Esad yönetiminin kimyasal silah kullanmasının ardından Suriye’deki söz konusu silahların imhasına yönelik uluslararası aktörlerin politikası, Esad’a zaman kazandırmak olarak değerlendirilmiştir. Cenevre-2 konferansının da benzer bir süreci ortaya çıkaracağından endişelenmekte ve uluslararası toplumun Suriye halkına verdiği sözü tutmadığını düşünmektedir. Konferansa kadar yapılacak çalışmalar bu olumsuzlukların giderilebilmesi ve Suriye muhalefetinin kendi arasındaki görüş farklılıklarını azaltmasına yönelik olacaktı. Bu bağlamda, Cenevre-2’ye katılma yönünde muhalefet, kendi arasında çeşitli müzakereler yürütmüş, en son Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu muhalefet gruplarının çeşitli temsilcileriyle bu bağlamda 2 Ocak’ta İstanbul’da bir araya gelmiştir. Davutoğlu, Suriye muhalefeti ile görüşmesinden ortaya çıkan sonucu telekonferans ile Suriye’nin Dostları Çekirdek Grubu ile müzakere etmiştir. Gelinen noktada her ne kadar Suriye muhalefetinin çeşitli çekinceleri devam etse de Cenevre-2’ye katılma yönünde pozisyonunu belirlemiştir.
GEÇİŞ HÜKÜMETİ ESADLI MI OLACAK?
İkincisi ise, Cenevre müzakereleri devam ederken tüm farklı aktör ve tarafların ortaklaşa yürüteceği faaliyetlerdi. Bu faaliyetlerin temelinde, pozisyonlardaki farklılıkların en aza indirilmesi birincil amaçtır. Suriye krizinin iki farklı tarafı olan Moskova ve Washington barışın sağlanması için bir geçiş hükümeti ile geçiş sürecinin şart olduğu yönünde benzer düşünmektedir. Ancak geçiş sürecinde, müzakerelerin ucunun açık olup olmaması, Esad ve muhalefetin geçiş sürecindeki konumu konusunda farklılaşmaktadır. Dolayısıyla da farklı aktörler, Konferans öncesi bir taraftan kendi aralarındaki bu ayrılıkları en aza indirmek, diğer taraftan da muhalefet ve Esad yönetimini belirli konularda ikna etmek için ortaklaşa faaliyet düzenleyecekler ve müzakereleri sürdüreceklerdi. Cenevre-2 öncesi bu faaliyetlerden en önemlisi ve sonuncusu 12 Ocak’ta, Suriye Halkının Dostları Çekirdek Grubu tarafından Paris’te gerçekleştirilecektir. Bu toplantıda Suriye Ulusal Koalisyonunun son durumu ele alınacak ve pozisyonu netleşmeyen ve Suriye sorununun çözümünde önemli taraflardan biri olan İran’ın da Cenevre-2’ye katılması yönünde bir siyasal çıktı üretilmeye çalışılacaktır. Bu anlamda Türkiye’nin konferansa hazırlık sürecinde İran başta olmak üzere, Irak, Katar ve Ürdün ile sürdürdüğü diplomasisi de bölgesel aktörlerin farklılaşan ajandalarını çözüme ortaklaştırma amacını gütmektedir.
Yol haritasının üçüncüsü, müzakerelerin sonucunda, tam yetkiye sahip bir geçiş hükümetinin kurulması ve tüm siyasal temsilin geçiş hükümetine devredilmesidir. Geçiş hükümetinin oluşturulması ve barışın sağlanması için tarafların Esad’ın çözüm için meşruiyetini kaybettiğine yönelik ortak bir görüşte birleşmeleri gerekmektedir. Suriye konusunda yeni bir durumun ortaya çıkması kaçınılmazdır. Kitle imha silahlarının yok edilmesi, İran’ın uluslararası sistemle arasını yumuşatması gibi etkenler müzakerelerde farklı bir motivasyon oluşturabilir.
[Star Açık Görüş, 11 Ocak 2014]