Türkiye'nin 9 Ekim'de Fırat'ın doğusundaki Tel Abyad ve Resulayn arasındaki bölgeye yönelik başlattığı Barış Pınarı Harekatı (BPH) uluslararası kamuoyunda büyük bir tepkiye neden olurken verilen tepkinin tonu ve harekatın durdurulma çabası ABD'nin bu bölgede PKK/YPG ile sadece DEAŞ mücadele için taktik ilişki kurmadığı bilakis bölgede İsrail'e müttefik olacak bir terör devletçiği kurmaya çalıştığını göstermiş oldu. Harekat PKK/YPG'ye yapılan tüm bu yatırımı boşa çıkartıp terör devletçiği hayalini tarihe gömerken askeri açından Türk Silahlı Kuvvetleri ve müttefik unsuru olan Suriye Milli Ordusu karşısında duramayacağı görülen PKK/YPG'nin korunabilmesi ve bölgede kullanışlı bir aktör olarak varlığını devam ettirilebilmesi adına büyük bir kampanya başlatıldı. Bu çabaların başında ise PKK/YPG'ye uluslararası meşruiyet kazandırma mücadelesi geliyor.
Algı mühendisliği ve dezenformasyon
Başta ABD ve AB ülkeleri olmak üzere YPG'yi Suriye'nin kuzeydoğusunda destekleyip kullanmaya çalışan aktörler bu yapının PKK ile doğrudan ilişkisi olmadığını savunabilmek adına bu yönde algı mühendisliği çabası içerisine girdi. Bu durumun sürdürülemeyeceği görüldüğünde ise doğrudan CENTCOM tarafından Suriye Demokratik Güçleri (SDG) adı altında bir çatı yapılanma oluşturularak aslında bölgede içinde Arapların da olduğu, YPG hegemonyasında olmayan, yerel güçlerden oluşan bir yapı gibi örgüt sunulmaya çalışıldı. SDG askeri, siyasi ve ekonomik olarak desteklenerek adım adım Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi denilen bir yapı hayata geçirildi.
BPH'nin başlamasını müteakip ise Türkiye'nin doğrudan Kürtleri hedef aldığına yönelik bir algı mühendisliği yapılarak PKK/YPG eşittir Kürt şeklinde bir kodlama yapıldı. Türkiye'nin bölgede Kürtlere yönelik bir etnik temizlik yapmaya çalıştığı, savaş suçları işlediği, kimyasal silah kullandığı ve cihatçılardan oluşan Arap güçlerle Kürtlere saldırdığı şeklinde çok büyük bir medya kampanyası başlatıldı. Sahadan PKK'nın hazırladığı mizansenler Batı dünyasında konvansiyonel medya tarafından gerçekmiş gibi sunularak yayımlanırken Şahin Cilo başta olmak üzere PKK'lı teröristler tüm insanlık adına DEAŞ ile mücadele veren "kahramanlar" olarak gösterildi. ABD içerisinde Türkiye karşıtı lobilerin de harekete geçmesiyle başta Kongre olmak üzere birçok kurum Türkiye karşısı bir pozisyon alırken AB ülkelerinde de benzer bir görüntü oluştu.
Nihayetinde BPH ile gelinen noktada PKK/YPG askeri açıdan ağır bir yenilgiye uğratılıp Deyrizor-Rakka hattına doğru geriletilirken PYD/YPG'nin PKK'nın Suriye uzantısı olduğu ABD Başkanı Trump tarafından dahi kabul edilmek zorunda kalındı. Ancak bu yeni konjonktürde PKK'ya yatırım yapan aktörler şimdi sadece PYD/YPG'nin meşrulaştırma çabasının ötesinde doğrudan PKK'nın terör listesinden çıkartılabilmesi adına bir mücadele başlatmış durumdalar. Ne yazık ki uluslararası hukukun hiçe sayıldığı, normlar ve değerlerin içinin boşaltıldığı, sadece güç siyasetinin işletildiği ve gerçeklerle bağın koptuğu bir dönemin içerisinde PKK'nın meşrulaştırılabilmesi adına ciddi bir tehdit söz konusu. Ancak yakın bir dönemde ABD'nin KCK/PKK liderlerinin başına para ödülü koymuş olması, yine PYD/YPG'nin Suriye'de siyasal çözüm sürecinin önemli bir ayağı olan yeni anayasa komitesinin dışında tutulması bu tehdidin minimize edilebilmesi adına önemli kazanımlar olmuştur. Türkiye sahada PKK devleti hayalini ortadan kaldırdığı gibi uluslararası hukuk alanında da mücadelesine devam ederek terör örgütünün meşrulaştırılma çabasını engellemek durumunda.
[Sabah, 2 Kasım 2019].