İdlib krizi üzerinden Suriye sorunu Türkiye’nin canını yakmaya devam ediyor.
En uzun sınırlara sahip olduğumuz bu ülkede yaşanan iç savaş trajedisinin Türkiye’yi etkilememesi gibi bir seçenek yoktu maalesef.
Mülteci sorunu üzerinden etkiliyor.
Terör örgütlerinin faaliyetleri üzerinden etkiliyor.
Birçok bölgesel ve küresel gücün Suriye üzerinden birbiriyle hesaplaşması ve bu topraklar üzerinde nüfuz mücadelesine girmesi ise sorunu daha başından beri bir iç hesaplaşma olmanın ötesine taşımıştı.
Rusya, ABD, İran ve İsrail başta olmak üzere, çok sayıda ülke Suriye’de en son ortaya çıkacak resmin kendilerini rahatsız edecek şekilde olmasını engellemek için çaba sarf ediyor.
Kimisi son resimde Lübnan’daki Hizbullah benzeri bir gücü Suriye’de de görmek istiyor, kimi tam da bunu engellemek için sürekli hava saldırıları yapıyor, bazısı kendi kontrolündeki Esad’ın tek hâkim olduğu bir Suriye görmek istiyor, bazısı ise başta petrol bölgeleri olmak üzere bir kısım Suriye toprağı üzerinde YPG/PKK kontrolü görmek istiyor.
Rusya, ABD ve İran gibi Suriye’ye sınırdaş olmayan ülkeler bu ülkeyi kendi istedikleri gibi şekillendirme çabası içerisindeyken Türkiye’nin, bazı muhalefet mensuplarının söylediği gibi, kendi sınırlarına çekilip bu ülkeyle ilgilenmemesi ne kadar gerçekçi?
Türkiye, Suriye’deki askerlerini çekip Suriye Millî Ordusu’na desteğini sona erdirdiği zaman, artık Suriye’den ülkemize yönelik terör tehdidi ortadan kalkacak ve Suriyeli mülteciler sorunumuz bitecek mi?
Muhalefetin genelinin ileri sürdüğü gibi, Türkiye Esad yönetimiyle doğrudan görüşünce Suriyeli sığınmacılar topraklarına dönecek mi? İdlib’den kaçıp Türkiye sınırına dayanan yüz binlerce insan, “Artık Türkiye ile görüşen Şam yönetimi bizi öldürmekten vazgeçer herhâlde” deyip savaştan önce yaşadıkları İdlib, Halep ve Şam gibi şehirlere dönebilecekler mi?
Unutmayalım ki, başka ülkeler için de söz konusu olduğu gibi, Türkiye’nin güvenliği de kendi sınırları ötesinde başlar.
ABD, Rusya, İran ve İsrail böyle düşündükleri için Suriye topraklarında askerî operasyonlar yapıyorlar.
Bir ülke muhalefeti, ülkesi ve halkının güvenliği ve çıkarları için sınır ötesi operasyonlara katılan askerlerinin şehit haberleri geldiği her defasında, “ne işi var askerlerimizin o topraklarda?” sorusu üzerinden siyaset yaparsa bu sorumlu bir muhalefet olmaz.
Türk askerinin Suriye’de bulunması, Amerikan askerinin Suriye, Irak ve Afganistan’da, İran askerinin Suriye ve Irak’ta, Fransız askerinin Mali ve Suriye’de ya da Rus askerinin Suriye ve Gürcistan’da bulunmasından daha gereksiz mi?
Mali’de Fransız askerleri hayatını kaybettiğinde Fransa muhalefetinin kahir ekseriyeti “ne işimiz var Mali’de?” diye sorup askerlerin çekilmesini mi istiyor?
ABD’deki muhalif Demokrat Parti, Amerikan askerlerinin Suriye’den çekilmesini mi istiyor? Aksine Başkan Trump, Suriye’den çekilme kararını açıkladığında neredeyse linç kampanyasına maruz kaldı. Muhalefet, Amerikan askerlerinin Suriye’de kalıp YPG/PKK’ya destek vermesi için elinden gelen her türlü baskıyı uyguladı.
Türkiye, İdlib sorununun krize dönüştüğü daha önceki zamanlarda meseleye diyalog yoluyla çözüm bulmak için elinden geleni yaptı. Bu çerçevede Tahran’da yapılan üçlü zirve başarılı olmayınca hemen ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan Soçi’ye gidip Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüştü.
Bu meselenin yeni insani trajediler oluşturup Türkiye’nin sırtına yeni mülteci yükü getirmeyecek şekilde çözülmesi Ankara’nın en önemli beklentisiydi. Soçi Mutabakatı ile kazanılan sürenin Suriye sorununa kapsamlı çözüm için yürütülen Astana Süreci’nin Cenevre Sürecine dönüşmesi için kullanılması ve bu kapsamlı çözüm çerçevesinde İdlib krizinin de çözülmesi gerekiyordu.
Ancak Rusya-İran-Esad tarafı diplomatik çözüm konusunda gerekli adımları atmak yerine, bu konuda her türlü iş birliğine hazır olduğunu ispatlayan Türkiye’nin bütün hassasiyetlerini hiçe sayarak krizi tırmandırma yolunu seçtiler.
Onların krizi tırmandırarak Türkiye’den bekledikleri geri adım, hükûmetten değil muhalefetin büyük bölümünden geliyor.
Temel sorun ise, geri adım atılmasını tavsiye edenlerin, bu şekilde hareket edilmesinin Türkiye’ye maliyetini ya hiç düşünmemeleri ya da görmezden gelmeleri.
[Türkiye, 12 Şubat 2020].