SETA > Yorum |
Üçüncü ABD Müdahalesi ve Körfez in Geleceği

Üçüncü ABD Müdahalesi ve Körfez’in Geleceği

ABD seçimlerinin sonucu ne olursa olsun Arap rejimleri İsrail ile yakınlaşmadan beklediklerini alamayacaklar. İsrail kazanacak, onlar her halükârda kaybedecekler.

Katar ve Cezayir, İsrail ile "normalleşme furyasına" katılmayacaklarını açıkladılar.

Başkan Trump'ın 15 Eylül'de Beyaz Saray'da BAE ve Bahreyn'e "İbrahim Anlaşmalarını" imzalatmasından sonra sırada hangi Arap ülkesinin olduğu merak ediliyordu. Hatta Katar'ın adı geçiyor, hiçbir Arap yönetiminden tepki gelmemesinin altı çiziliyordu.

Cezayir Cumhurbaşkanı Tebbun, furyaya katılmayacaklarını söylemekle yetinmedi; Filistin meselesinin "tüm Cezayirliler için kutsal bir dava olarak kalacağını" belirtti.

Bu iki Arap ülkeden gelen açıklama Trump'ın beklentisinin aksine sürecin hızlı ve sorunsuz işlemeyeceğini gösterdi.

Yahudi lobisi ve Evanjelistler'den 3 Kasım seçimlerinde oy alma çabası içerisindeki Trump, bizzat yürüttüğü "normalleşme" çabasını "Yeni Ortadoğu şafağı" olarak niteliyor.

Ortadoğu'yu yeni bir döneme zorladığı bu hamlesinin kendisine Nobel getirebileceğini de düşünüyor olabilir.

Ancak bu sürecin İsrail'in lehine, özelde Filistinlilerin ve genelde Arapların ise aleyhine olduğu açık. Ve bölgeye yeni bir düzen/barış/ işbirliği getirmeyeceği, aksine daha derin ayrışma ve rekabetleri besleyeceği de bir o kadar açık. İki devletli çözüm çerçevesinde başkenti Kudüs olan Filistin devleti seçeneğini yok sayan ve Arapları yenilgiyi kabule zorlayan "İbrahim Anlaşmasının" Arap ve Yahudi halklarının "Peygamber İbrahim'in soyundan geldiğini" vurgulaması ayrıca ironikti.

Barış ve işbirliği İsrail'in istediği gibi ve Filistinlileri kurban ederek gelecekti.

***

BAE ve Bahreyn, kuruluşundan itibaren İsrail'in uyguladığı yayılmacılığına karşı koyan Arap ülkeleri arasında yer almıyor. Yani İsrail ile zaten savaşmadılar.

Hatta İsrail ile uzun yıllardır derin işbirliği içerisinde olan BAE'nin "taşeron" konumu biliniyor.

İslam İşbirliği Teşkilatı'nın kurulmasından başlayarak Filistin ve Kudüs davasına önem atfeden Suudi Arabistan'ın geldiği nokta ise ayrıca düşündürücü.

Veliaht Selman, 84 yaşındaki Kral Selman'ın aksine, BAE gibi "normalleşme furyasına" katılmaya istekli.

Körfez ülkelerindeki bu istekliliği büyük ölçüde İran ve kısmen Türkiye "tehditlerine" bağlayan yorumlar yapıldı.

ABD-İsrail hattı ile yakınlaşarak İran ve Türkiye karşısında konumlandıkları söylendi. Bu konumlanmanın Körfez ülkelerine ciddi bir kazanç getirmeyeceği gibi uzun vadede kaybettireceği görüşündeyim. Neden mi açayım.

***

Trump'ın "İsrail ile normalleşme" kampanyası aslında ABD'nin son yirmi yılda Ortadoğu'ya üçüncü müdahalesidir. Bush, Obama ve Trump dönemindeki farklı tiplerdeki müdahalelerin kazananı hep İsrail oldu.

İlki, 11 Eylül 2001 sonrası Afganistan ve Irak işgalleridir.

Saddam'ın yıkılışı Irak'ı başarısız devlete çevirdi.

İkincisi, 2010 sonunda başlayan Arap isyanları sürecinde Obama yönetiminin politikasıdır. İsrail ile mesafeli olsa ve İran açılımını yapsa da Obama, demokratik devrimlerin Körfez eliyle boğulmasına müsaade ederek Suriye, Libya ve Yemen gibi yeni başarısız devletlerin ortaya çıkmasına katkı sağladı. Arap dünyasındaki çatışmalar Filistin meselesini gölgede bırakan yeni dramlar yarattı.

Üçüncü müdahale ise İran'ı sınırlandırma adına İsrail ile Körfez'i bir araya getiren Trump'ın politikası oldu.

***

Evet, ABD'nin geri çekilme süreci Körfez ülkelerini İsrail'e yaklaştırıyor. Ayrıca, Trump'ın seçilememesinden de korkuyorlar. Biden'ın Körfez ülkelerine mesafeli olacağı ve insan hakları ihlallerini gündeme alması bekleniyor. Ancak ABD seçimlerinin sonucu ne olursa olsun Arap rejimleri İsrail ile yakınlaşmadan beklediklerini alamayacaklar.

İsrail kazanacak, onlar her halükârda kaybedecekler.

Filistin davasını terk etmenin zilleti de cabası... İster Trump ister Biden yönetiminde olsun, ABD bölgeden çekilmeye devam etmek durumunda. Oyun, Çin ve Rusya gibi daha büyük aktörlerle yürüyecek.

Böyle bir dönemde İsrail, Körfez için hem İran'ı hem de Türkiye'yi aynı anda doğrudan karşısına alamaz.

Tel Aviv'in önceliği kendi güvenliği ve bölgesel nüfuzudur.

[Sabah, 22 Eylül 2020].