Salı günü yazdım ve sizlerden de oldukça mutabık dönüşler aldım. Referandum sonrası hızla normalleşmemiz ve ekonomiye odaklanmamız gerekiyor. Ekonomik vaziyet, önceliği iddia kaldıracak kadar kritik bir iç dinamik zira. Hem üstelik, dış âlem de durmadan devrediyor. ABD ve Avrupa başta olmak üzere gelişmiş ekonomiler hareketli zamanlar yaşarken, ilgili mevcut ve müstakbel sirayetleri tartışmaya devam ediyoruz. Ve tabii bu arada yükselen rakiplerde de farklı farklı hikâyeler yazılıyor. Dolayısıyla onları da dikkatle okumakta fayda var. İşte bu bağlamda önümüzdeki yazılarda, belli başlıca.
GENEL GÖRÜNÜM
Şimdi önce genel görünüm ve beklentilere şöyle bir göz atalım. Hazır henüz açıklanan taze IMF tahminleri de varken, oradan yola çıkmaya ne dersiniz?
Hatırlayacak olursak, yükselen ve gelişmekte olan ekonomiler kategorisi, 2016 yılında %4,1 oranında bir büyümeye imza ve ortalama %1,7 büyüyen gelişmiş ekonomilere de fark attı. IMF'in 2017 projeksiyonları, söz konusu grubun %4,5 GSYH gelişimi sergileyeceği yönünde… 2018 için ise bu oran %4,8. Gruptaki birkaç ekonominin keyifsiz görünümü dolayısıyla son tahminlerde aşağı yönlü bir revizyon var ancak genele vurunca geçen seneye göre daha kuvvetli bir gelişim beklendiği de ortada.
Bunun sebebi ise- tekrara düşmek pahasına- malumunuz özellikle emtiacılarda görülen ayağa kalkma emareleri diyeyim. Nitekim bu faktör son yıllarda irili ufaklı emtia üreticisini ve dolayısıyla gelişen ekonomiler kategorisini az olumsuz etkilemedi. Ve biz de hep konuşup durduk, nerede o eski performanslar diye… Tabii bu süreçte bağlantılı olarak, Çin'deki yavaşlamanın da gelişmekte olan sınıf üzerinde negatif etkiler bırakan kritik bir faktör olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla dünya, Çin'de olup bitenlere de halen dikkatle bakıyor. Bakınız, küresel büyümenin önemli bir kısmı, yavaşlamış haliyle dahi Çin'den geliyor. Ne kadar bir önem bu derseniz, 2016 verileriyle takriben %30 diye cevaplayayım.
Çin'i bolca anmış olduğum bu noktada, makalenin devamındaki alt temaya da karar vermiş bulunuyorum. Nitekim büyüme projeksiyonları IMF tarafından bir parça yukarı yönlü revize edilmiş dev ekonomideki son duruma hızlıca baksak hiç fena olmaz.
ÇİN %6,9 BÜYÜDÜ
Bu hafta açıklanan 2017 ilk çeyrek verisi, Çin'in bu dönemde yıllık bazda %6,9 oranında bir GSYH artışı kaydettiğini gösterdi. Beklentilerden bir nebze daha güçlü bir oran bu... Hükümet ise, 2017 yılında işi %6,5 ile kapamayı hedeflerken, gerçekleşen ve hatta ilk çeyreğin ötesinde beklenen ekonomik gelişimin, devletin ittirmesiyle vuku bulduğunu söylemek mümkün.
Çin ekonomisinin gelişimi adına temelde gözlemlediğimiz ise, bir yandan uzun vadeli yüksek katma değer politikalarının takdire şayan şekilde devreye alındığı, bir yandan da yatırımların ciddi ciddi sürdürüldüğü…
İşte bu noktada, yatırımlar iyi hoş olmakla birlikte, ülkede büyüyen kredi yükü kafaları bulandırıyor. Daha önce de yazdım, uzatmayacağım ancak IMF'in son finansal istikrara dair raporunda da işaret ettiği üzere, Çin ekonomisinin kırılgan noktası borçlarda yatıyor. Malum, her yükselenin başka bir hikâyesi ve zaafı var ancak raporda da belirtildiği gibi, Çin için başlıca hassasiyet, bu çerçevede bankacılık sistemi ve firmalarda baş gösteriyor. Mesela bakınız; ülkedeki bankaların toplam varlıkları GSYH'nın 3 katını aşmış durumdayken, pek tabii diğer finans kurumları da söz konusu hikâyeye dâhil.
Dolayısıyla Çin halen aynı dertten mustarip olarak yoluna devam etmeye çalışıyor. Hükümetin ise, bu sorunun çözülmesini amaçlayan bir niyet göstermekle birlikte, büyümeden de fazla taviz vermek istemediği açıkça görülüyor. Sonuç olarak Çin, yumuşak iniş yapmak ile borçluluktan mütevellit riskler arasında seçim yapmakta epeyce zorlanıyor. İşte Çin ekonomisinde yılın ilk aylarında çok kabaca bunlar öne çıkarken, başlığımızın konusu olan yükselen dünya genelinde de farklı farklı vaziyetlere şahit oluyoruz. O halde yükselenler devriâlemimize, gelecek yazılarda devam etmek üzere diyelim.
[Yeni Åžafak 21 Nisan 2017].