SETA > Yorum |
Kendini Derecelendirme Kuruluşu Yerine Koyanların Amacı Ne

Kendini Derecelendirme Kuruluşu Yerine Koyanların Amacı Ne?

Risk primi ve dolardaki hareketlilik bahane edilerek, ekonomiye bir şok dalgasının verilmesi girişimleri sahnede.

Seçim dönemine girdiğimiz bu günlerde, 7 Haziran sonrasındaki siyasi belirsizliğin küresel değişkenlerdeki hareketlilikle birleşmesi ve kaotik ortam, kriz beklentisi içinde olanlar için yeni bir fırsat sundu. “Faiz artışı”, “ekonomik kriz” ve “not indirimi” bu kesimin değişmez kelimeleri yine. Amaç faizlerin yükseltilmesi gerektiğine dair bir algı oluşturmak ve ekonomik kriz söylentisini yaymak.

Ekonomide içerden ve dışarıdan kaynaklı herhangi bir değişkenlik yaşandığında, hemen faiz artışını çözüm olarak sunanlar, ülkenin risk priminin yükselerek kredi derecelendirme kuruluşlarının not indirimine gideceğini hararetle savunuyorlar.

Olumsuz bir durumda ekonomik kriz dahil olmak üzere kötümser senaryo kurmada ve hemen Türkiye'nin notunu indirmede oldukça cömert davranan bu kesim, 2002 sonrası dönemde ekonomide gösterilen başarıyı dile getirirken ise fazlasıyla temkinli, hatta cimriydiler.

Neden bu faiz ve kriz sevenler, Türkiye ekonomisinde, başta kamu maliyesi, ekonomik büyüme, bankacılık sektörü olmak üzere birçok alandaki pozitif süreci görmediler?

Neden enflasyon, büyüme, bütçe açığı, kamu borç stoku gibi makroekonomik göstergelerin olumlu seyrederek ülke risk priminin iyileşmesi karşısında, “Türkiye'nin notu artırılmıyor” sorusunu sormak akıllarına gelmedi?

Bu soruları sormayanlar, 7 Haziran sonuçlarından bir hükümetin çıkmaması ve seçim süresince girilmesiyle ülke risk priminde meydana gelen artışla kendilerini kredi derecelendirme kuruluşları yerine koyarak, notun düşeceği algısını yerleştirmeye çalışıyorlar ve “mutlaka not düşecek” prensibiyle hareket ediyorlar. Neredeyse bu kuruluşlara “Neden Türkiye'nin notunu düşürmüyorsunuz?” diye çağrı yapacaklar.

Eğer risk primi ülke ekonomisinin not değerlendirmesinde tek belirleyici göstergeyse, Türkiye'nin risk primi en iyi seviyedeyken Türkiye'ye “en alt yatırım yapılabilir” notunu veren kredi derecelendirme kuruluşlarına tek kelime edemeyenlerin, şimdi risk priminin yükselmesini bahane ederek “not indirimi gelecek” yorumları ne kadar inandırıcı ve objektif olabilir?

Risk primi ülkenin notunu belirliyorsa, risk primine göre Türkiye'nin yatırım yapılabilir düzeyde “üst orta nota” karşılık gelen en az bir A ile notlanması gerekmez miydi? Risk primini bu denli önemseyenlere, o dönemde kredi derecelendirme kuruluşlarına “neden ses çıkarmadınız” diye sormazlar mı?

Bu kuruluşların Türkiye'yi notlandırırken taraflı bir tavır sergiledikleri ve haksız bir not değerlendirmesi yaptıkları aleni bir şekilde ortada. Bu kararların Türkiye ekonomisine yüksek bir maliyet getirdiği de sır değil. Ancak bu haksızlığa karşı çıkamayanların, hatta karşı çıkmak istemeyenlerin döviz kurundaki hareketliliği bir kriz habercisi olarak lanse etmeleri, ekonomik kriz isteğini yorum olarak sunmaktan başka bir şey değildir.

Üstelik, 2008 küresel kriz öncesindeki değerlendirmeleriyle tam bir hayal kırıklığı yaşatan, amacı ve yöntemleri tartışılan kredi derecelendirme kuruluşlarından böyle bir beklenti içine girilmesi ise trajikomik bir durum.

Kaldı ki ekonomide derecelendirme notunu etkileyen sayısız değişken var. İç ve dış müdahalelere rağmen 2009 yılından bu yana istikrarlı büyümeye devam etmesine, ekonomik göstergelerde ve finansal yapısında önemli bir değişiklik olmamasına rağmen, ülke notunun speküle edilmesi nasıl açıklanabilir?

SEÇİMLER ÖNCESİ KRİZ ALGISI OLUŞTURMA ÇABASI DEVAM EDİYOR

Nedense Gezi olaylarıyla başlayan süreçte sürekli bir kriz algısı oluşturulmaya çalışılıyor. Şimdi de 1 Kasım seçimi öncesinde, risk primi ve dolardaki hareketlilik bahane edilerek, ekonomiye bir şok dalgasının verilmesi girişimleri sahnede. Beklenen ise siyasetteki dinamikleri yerinden oynatabileceğini düşündükleri ekonomik krizin gerçekleşmesi.

Ancak, Türkiye ekonomisi eskiden olduğu gibi en küçük bir değişmeden etkilenen kırılgan yapısından uzak. 2002 sonrası dönemde hem ulusal hem de küresel gelişmelere dayanıklı ve hazırlıklı bir ekonomik yapı inşa edildi. Halen daha ekonomide yapısal reformlara ihtiyaç duyulmasına rağmen, ülke ekonomisi sağlam duruşunu korudu.

Aslında, bir kesim ekonomik kriz çığırtkanlığı yaparken başka bir kesim de ekonomideki yapısal problemlerden, daha ileriye gitmekten ve üst gelir grubu kategorisine girmek için yapılacaklardan bahsediyor.

Bu durum yalnızca 2002 öncesi ve 2002 sonrası ekonomideki anlayış farkını göstermiyor, aynı zamanda Türkiye ekonomisinin seçimden sonra hangi anlayışla yönetilmesi gerektiğini de ortaya koyuyor.

[Yenişafak, 27 Ağustos 2015]

İlgili Yazılar
Analiz Türkiye-AB İlişkilerini Rasyonelleştirmek
Avrupa Araştırmaları
Analiz: Türkiye-AB İlişkilerini Rasyonelleştirmek

Aralık 2017

Türkiye Bu Süreci Atlatır
Yorum
Türkiye Bu Süreci Atlatır

Ağustos 2020