[Takvim, 15 Ağustos 2018]
Finansal Atak İstikrarla Atlatıldı
Türkiye'de siyaset kurumu istikrarlı olmasa, vatandaş ve özel sektör seçilmiş siyasetçilere güvenmese, en kötü senaryoda bile geminin dümeninde işinin ehli bir kaptanın olduğunu bilmese ataklar bu kadar kolay savuşturulamazdı. .
Paylaş
İLERİDE Türk siyasetinin bu günleri yazıldığında kilit kelime 'istikrar' olacak.
AK Parti'nin iktidara geldiği günden bu yana en çok üzerinde durduğu kavram istikrar oldu. Seçmenin önemli bir kısmı da 'istikrar devam etsin' anlayışı ile AK Parti'ye oy verdi. İstikrar Türk siyasetinde o kadar belirleyici oldu ki, 24 Haziran seçimlerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın karşısına aday olarak çıkan Muharrem İnce bile 'Erdoğan seçilirse memlekette kriz çıkar, ben seçilirsem istikrar olur' diyerek seçmenden oy topladı. Farkında mıydı bilmiyoruz ama Erdoğan'ın ve AK Parti'nin en temel iddiasını doğrulayarak seçmenden Erdoğan'a değil kendisine oy atmasını istedi.
İstikrarın önemi finansal ataklarla karşı karşıya kaldığımız bu günlerde bir kez daha anlaşıldı. Dolar saldırısının başladığı ilk günlerde Türk milletine bir miktar karamsarlık hakim oldu. Hemen herkesin aklına 2000'lerin başındaki ekonomik ve sosyal krizin kötü hatıraları geldi. Kapanan işyerleri, batan bankalar, artan işsizlik, yükselen fiyatlar... Toplum eskiyi hatırlayarak paniğe kapıldı.
Panik ortamına ilk müdahale duygusal zeminde gerçekleşti. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere diğer AK Partili siyasetçiler ve AK Partili olmayan yerli ve milli tüm unsurlar meselenin ekonomiyle, dolarla, ticaretle, parayla, krizle alakalı olmadığını, Türkiye'nin bir finansal saldırı ile karşı karşıya olduğunu açıkça ifade ettiler. Türkiye'nin ABD'nin başını çektiği uluslararası egemenler tarafından hedef alındığı herkes tarafından anlaşıldı.
Duygusal zeminde yapılan bu ilk müdahale ile topluma hakim olan karamsarlık havası aşıldı. Saldırının ne olduğu ve kimden geldiği net bir şekilde anlaşılınca toplumun hemen hemen her kesimi saldırı karşısında birliktelik içerisinde olmaya karar verdi. Karamsarlık yerini saldırı karşısında kazanılacak olan zafer inancına bıraktı.
İkinci aşamada akılcı zeminde yapılan müdahaleler geldi. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak zaman geçirmeden şaşkınlık içerisindeki piyasalara gereken açıklamaları yaptı. Ortada bir kriz olmadığını teyit etmekle birlikte mevcut finansal atağa karşı alınacak tedbirleri sıraladı. Üstelik tedbirler lafta kalmadı. Ardı ardına hayata geçirildi. Merkez Bankası, Sermaye Piyasası Kurulu, BDDK gibi devlet kurumları Bakan Albayrak'ın açıkladığı tedbirleri hayata geçirmeye başladılar. Piyasadaki ateşi söndürecek adımlar birer birer atıldı. Bağımsız yapıdaki bu kuruluşların Cumhurbaşkanı'nın ve Hazine Bakanı'nın açıkladığı tedbirler doğrultusunda zaman geçirmeden adım attığını gördük. Şüphesiz bu yıllardır önemi anlatılan siyasal istikrarın sayesinde oldu. Ülkede her kafadan bir ses çıkmadı, karmaşa değil ortak akılla hareket edilerek kaos havası dağıtıldı.
Bir diğer kilit müdahale ise ülkedeki önemli özel bankaların genel müdürlerinden geldi. Bakan Albayrak'ı takiben ekranlara çıkan genel müdürler, bir gün önce bakanın yaptığı açıklamaları teyit eder mahiyette kendi baktıkları noktadan meselenin ekonomik kriz değil spekülatif bir atak olduğunu piyasaya anlattılar. Şüphesiz ülkenin belli başlı sanayicilerinin aynı minvaldeki açıklamalarının da büyük katkısı oldu. Özel sektörden gelen ve siyasetin aldığı pozisyonu destekleyen bu açıklamalar doların spekülatif yükselişine karşı koymada oldukça etkili oldu.
Türkiye'de siyaset kurumu istikrarlı olmasa, vatandaş ve özel sektör seçilmiş siyasetçilere güvenmese, en kötü senaryoda bile geminin dümeninde işinin ehli bir kaptanın olduğunu bilmese ataklar bu kadar kolay savuşturulamazdı. Refleks olarak eldekini savunmayı seçecek olan özel sektör temsilcileri kameraların karşısına geçip bu mücadelede siyasi irade ve Türk milleti ile aynı safta olduklarını açıklamazlardı.
Evet, ilk şoku el birliği ile atlattık.
Ekonomi ve siyaset kırılgan olmadığını, darbelere karşı dayanıklı olduğunu bir kez daha gösterdi. Şimdi sırada buradan daha yapıcı ve kalıcı sonuçlar çıkartmak var.
Onun da nasıl olacağını Cumhurbaşkanı Erdoğan SETA'nın düzenlemiş olduğu AK Parti sempozyumunda verdi; dışarıdan aldığımız her ürünün yerlisini üretmeli, yerlisini kullanmalı ve dışarıya satmalıyız.
Hedef gayet açık ve gerçekçi. Toplum da bu hedefe kilitlenmiş gözüküyor. Şimdi önümüzde bu hedefi gerçekleştirmek için uzun bir süreç var. Şimdiden hayırlı olsun!.
Etiketler »
İlgili Yazılar