SETA > Yorum |
Türk-Rus İlişkilerinde Yeni Perde

Türk-Rus İlişkilerinde Yeni Perde

Türkiye ve Rusya arasındaki ticari ilişkiler, Suriye krizinin çözümündeki görüş ayrılıklarının ikili ilişkileri derinden etkilemediğini göstermektedir.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Türkiye ziyareti, soğuk savaş dönemi dış politika parametrelerinin köklü bir değişime uğradığını bir kez daha teyit etti. İki kutuplu soğuk savaş yıllarında dış politikayı belirleyen iki ana unsur vardı. Bu unsurlar ideoloji ve güvenlik olarak tanımlamış ve Rus ve Türk dış politikasını etkilemiş ve şekillendirmişti.

İKİLİ İLİŞKİLERDE İDEOLOJİ VE GÜVENLİK

İdeolojik olarak kendisini Batı demokrasisi ve liberalizmi eksenine yerleştiren Türkiye, içinde yer aldığı ittifakın da etkisi ile Sovyetler Birliği'nin komünist yayılmacılığını tehdit ve tehlike olarak algılamış ve bu ülke ile mesafeli ilişkiler geliştirmiştir. Benzer şekilde Sovyetler Birliği ve etkisindeki ülkeler de liberal pazar ekonomisi, kapitalizm ve temsili demokrasiyi yabancı ideolojik değerler olarak kodlamıştır.

Söz konusu ideolojik farklılaşma yanında güvenlik riski algısı da Türk-Rus ilişkilerini etkilemiştir. Türkiye NATO içinde, Sovyetler Birliği ise Varşova Paktı içinde biri diğerine karşıt iki ayrı güvenlik alanına savrulmuş, sınır komşusu ülkeler olmalarına karşın siyasi ve ekonomik ilişkiler minimum düzeyde tutulmuştur. Türkiye ve Sovyetler Birliği ikili ilişkileri, ideoloji ve güvenlik riskinin kıskacına girmiştir.

Soğuk savaşın bitimi ile Türkiye ve Rusya için yeni bir dönem başlamış, her iki ülke için de yeni imkân ve fırsatlar doğurmuştur. 1990'lı yıllar ideoloji ve güvenlik tehdidi algısı duvarlarının yıkıldığı, dış politikada ise çok boyutluluk ve bölgesel yakınlaşmanın ortaya çıktığı bir dönem olmuştur. Türkiye komşularla sıfır sorun ilkesini pratiğe dönüştürürken, Rusya ideoloji ihraç eden bir ülke olmaktan uzaklaşmış, bölgedeki ekonomik potansiyeli görerek rasyonel bir politika izlemeye başlamıştır.

TÜRK-RUS İLİŞKİLERİNİN NORMALLEŞMESİ

Rusya özellikle 2000'lerden itibaren dünya sisteminde ağırlık kazanma girişimlerinde bulunmuş, Putin, 1997'de yazdığı "Yerel Doğal Kaynakların Stratejik Açıdan Yeniden Yapılandırılması" konulu doktora tezindeki görüşlerini Devlet Başkanı olarak hayata geçirmeye başlamıştır. Türkiye ise bir taraftan AB ile ilişkilerini geliştirmiş, diğer yandan Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya/ Orta Asya bölgesinde etki sahasını genişletmiştir. Her iki ülke de ikili ilişkilerdeki normalleşmeyi fırsata dönüştürmüştür.

Putin'in Türkiye ziyareti ve imzalanan 11 kritik anlaşma, 30 milyar dolara ulaşan yıllık ticaret hacmi, Rusya'nın Türkiye'deki 10 milyar dolara yaklaşan doğrudan yatırımı ile Türkiye'nin Rusya'daki 6 milyarı doları aşan yatırımı, Suriye krizinin çözümündeki görüş ayrılıklarının ikili ilişkileri derinden etkilemediğini göstermektedir.

Suriye krizi ile ilgili iki ülkenin farklı görüşleri ve çözüm önerileri olduğu biliniyor. Türkiye, Suriye krizine çözüm arayışlarının ilk dönemlerinde rejime destek verdiği için Rusya'nın kritik ve anahtar rolünü görmezlikten gelmiş; bu süreçte enerjisinin büyük kısmını, İran'ın da dahil olduğu bölge ülkeleri ile konuşmaya ayırarak; BM, AB ve ABD ile müzakereler yürüterek krize çözüm aramaya harcamıştır.

Putin'in ziyareti sırasında yapılan görüşmelerin ana gündem maddelerinden birinin Suriye oluşu gösterdi ki Türkiye, Suriye krizinin çözümünde Rusya'nın ciddi bir muhatap olarak görülmesini kabul etmeye başladı.

Diğer yandan Putin'in Suriye rejimi ile ilgili açıklamaları, Rusya'nın katı tutumunda gevşemeler olduğunu gösterdi. Suriye krizinin bölgesel istikrarı tehdit ettiği, çözümlenmemesi durumunda yaratacağı riskler konusunda Türkiye ve Rusya'nın benzer görüşler taşıdığı, çözüm şartları ve yöntemi konusundaki farklılıkların da müzakere edildiği göz önüne alındığında Putin'in Türkiye ziyareti her ülke için de olumlu sonuçlar doğurmuştur.

Bugün gelinen noktada, Türk-Rus ilişkilerinde ideoloji ve güvenlik tehdidi algılarına dayalı görüşlerin yerini rasyonel tercihlerin aldığını ve yeni bir dönemin başladığını söylemek mümkündür.

Sabah Perspektif, (08.12.2012)