Afganistan'daki durumun vahameti Amerikan başkanlık seçimleri aracılığıyla uluslararası toplumun gündemine taşındı. Amerika'nın Afganistan'ı işgal ettiği 2001 yılının iyimser atmosferi geride kaldı.
2009 cumhurbaşkanlığı seçimine kadar uzayan süreçte iyileşme beklentisinin karşılanmaması bir yana, ciddi hatalara şahit olundu. Afganistan hataları gelinen noktada cumhurbaşkanı seçimlerinin istikrardan ziyade kaos üreteceği yönündeki yorumların temel sebebi.
Hataların merkezinde Amerika'nın ilgisinin Irak'a kayması, alanı boş bırakması ve bu boşluğun Birleşmiş Milletler Afganistan misyonu tarafından doldurulamaması yer alıyor. 2002-2003 yıllarında Afganistan'ın güvenliğinden 7000 Amerikan ve 5000 Uluslararası Güvenlik Yardım Gücü (ISAF) askeri sorumluydu. Karşılaştırma için fikir vermesi açısından 1996 yılında Bosna'da 54.000 NATO askeri görev yapıyordu.
Çok sayıda diğer sorunu tetikleyen dört önemli hata yapıldı. Birincisi, Afganistan'da asker sayısı güvenliğin sağlanması için gerekenin çok gerisinde kaldı. İkincisi, Afganistan coğrafyasında hiçbir zaman başarılı olmamış güçlü merkezi yönetim projesinin ısrarla gerçekleştirilmeye çalışılması. Üçüncüsü, ekonomi yönetimi ve altyapı çalışmalarındaki başarısızlığın siyasal sonuçları olabileceğinin göz ardı edilmiş olması. Dördüncüsü ise Pakistan'ın samimi olarak işbirliği yapacağı beklentisiydi.
Afganistan'da beklenti iyi bir yönetim ile güvenlik, adalet ve ekonomik kalkınmanın sağlanmasıyken, uluslararası toplum ve Afganistan yönetimi yanlış bir perspektifle ülkeyi bir çıkmazın eşiğine getirdiler. Sorunlar çözülemeyince, geçici tedbirlerle öteleme çabaları başladı. Güvenliği sağlamak için bölgesel milis güçleri ile işbirliğine girişildi. Kuzey'de geçmişin askeri liderleri güçlenirken, Peştun bölgelerinde bazı grupların nüfuzu arttı.
Kandahar boş bırakıldı Önemli stratejik hatalardan birisi 2006'ya kadar bir hava üssü hariç Kandahar bölgesinin tamamen boş bırakılması. Taliban'a nerdeyse gücünü geri kazanması için en uygun bölge hediye edildi. Helmand vadisinde bir Afyon ekonomisi ortaya çıktı. Taliban'ın bu ticaret üzerinden yılda 100 milyon dolar civarında para kazandığı tahmin ediliyor. Bu miktar Afganistan yönetimine devlet işleyişi için tahsis edilen meblağı aşıyor.
2001 Bonn Konferansı ile başlayan süreçte Afganistan'da güçlü bir cumhurbaşkanı ve zayıf bir parlamento şeklinde özetlenebilecek bir devlet yapısı ortaya çıktı. Afganistan'da bir başbakan konumu tesis etme yönünde düşünceler bu hatanın kısmen de olsa fark edildiğini gösteriyor. Ayrıca Afganistan'da bölgesel yönetimler olduğu izlenimi bir yanılgıdan ibaret. Mevcut durum yerinden yönetim örneği değil, Kabil'in bölgelerdeki uzantıları ile ülkeyi yönetmeye çalıştığı bir sistem.
Tarihi realite bir yana, son 25 yılın savaş ve işgal atmosferi altında gelişen özerklik bilincinin dikkate alınmaması şaşırtıcı bir durum. Etnik ve bölgesel farklılıklar Afganistan'ın üzerine oturduğu en tehlikeli fay hattı. Afganistan'da şehirler (Herat, Celalabad, Kabil, Mezarı Şerif, vs) eksenli ve birlikte yaşamayı teşvik edecek bir yönetim modeli bu sorunla başa çıkmanın olmazsa olmaz koşulu. Ancak mevcut yapılanma farklılıkları pekiştirecek tarzda ülkeyi bölgelere ayırıyor.
Bölgesel İnşa Grupları (PRT) uluslararası toplumun desteği ile bölgesel kalkınma girişimlerinde kısmi bir ilerleme sağladılar. Afganistan'ın ayakları üzerinde duracak hale gelmesi ancak dışarıdan yardımlarla gerçekleşebilir. Uluslararası yardımlar ile ilgili temel açmaz Afganistan'ın inşası için gereken miktarın çok altında gerçekleşmesi. Ayrıca ülkeye gelen yardımın yüzde 40'ı kontrat karları ve danışman masraflarına dönüşerek yardımı yapan ülkelere geri dönüyor.
Amerikan yönetimi ve uluslararası toplumun 2001 yılında gücünü ve itibarını kaybeden Taliban'ın nasıl toparlanarak ülke genelinde kendilerine meydan okur hale geldiği sorusuna cevap vermesi gerekiyor. İlgili tüm tarafların Afgan halkının seçimlere katılmasını, bir başarı olarak görme yanılgısını bir tarafa bırakıp, halkın henüz ümidini tamamen kaybetmediği şeklinde anlaması gerekiyor. Bu desteğin ne kadar süreceğini Afgan halkının kendi yönetimine ve uluslararası topluma olan güven ve inancı belirleyecek. Afganistan'da yeni yönetimin en zor görevi geçmişin hatalarından sıyrılıp bu desteğin devamını sağlamak olacak.