Pazar günü yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Avrupa Birliği'ne şüpheyle bakan aşırı sağ partiler Fransa ve İngiltere dahil birçok Avrupa ülkesinde birinci oldu.
Cumartesi günü de Başbakan Erdoğan Köln'de yaptığı konuşma ile Avrupa kamuoyuna seslenmişti. Bu iki günü birlikte okursak Türkiye- Avrupa ilişkileri açısından bazı kritik tespitlerde bulunabiliriz.
Erdoğan'ın Köln'teki konuşması beklenenden daha yumuşaktı. Alman basınının ve protestocuların pankartlarının provokasyonuna rağmen demokratik sağduyu hâkim geldi.
Karşılıklı ticaretin 30 milyar avroyu aştığı hatırlanırsa iç siyaset kutuplaşmalarının getirdiği siyasi gerginlik iki ülkenin de menfaatine değil.
Başbakan Erdoğan konuşmasında Almanya ile Türkiye'nin tarihten gelen işbirliğine ve AB üyeliğinin önemine vurgu yaptı.
"Türkiye'siz Avrupa eksiktir" diyerek eşitler arasındaki ilişkiye dikkat çekti. Almanya'daki Türklerin en kritik konusu olan entegrasyona da değindi.
Entegrasyonu destekleyen Erdoğan, asimilasyona şu şekilde karşı çıktı: "Asimile olmadan özünden, öz kültüründen, öz dilinden taviz vermeden entegrasyon."
Bu entegrasyon tarifi aslında Türkiye'nin AK Parti iktidarı döneminde Avrupa ileyeni bir ilişki modeli aradığına işaret ediyor.
AK Parti iktidarının dış politikası ve Avrupa'daki Türkiye varlığına yaklaşımı Avrupa ile "eleştirel entegrasyon" şeklinde adlandırılabilir.
Bu yeni kavramlaştırma Türkiye'nin Avrupa macerasının da yeni tarifidir.
AB üyeliği gerçekleşmese de Avrupa ile kurulan ilişkinin yeni kodları belirginleşti.
Türkiye artık sadece Batı/ Avrupa merkezli düşünmüyor ve davranmıyor. Her şeyden önce Türkiye, özgüveni yüksek bir aktör psikolojisi ile Avrupa ile ilişkilerini şekillendirmek istiyor. AK Parti'nin Avrupa'ya yaklaşımının iki ayağı var:
Birincisi, AK Parti Avrupa ile entegrasyon hedefine ısrarla sahip çıkıyor. Ancak bu hedefin gerektiğinde Avrupa'yı insan hakları, demokrasi ve adalet konularında eleştirmeyi de içerdiği kanaatinde.
Bu yüzden Erdoğan, Mısır darbesine ve Suriye'deki katliama sessiz kalan Avrupa ülkelerini sıklıkla uyarıyor. Avrupa'da yükselen ırkçılığa, yabancı düşmanlığına ve İslamofobiye karşı işbirliği çağrısı yapıyor.
Türkiye'nin Doğu ve Batı arasındaki birleştirici rolü sayesinde Avrupa yeniden tanımlanabilir. Elbette Yeni Avrupa göçmen karşıtı, içine kapalı bir kale olmayacaksa...
AK Parti'nin Avrupa yaklaşımının ikinci ayağı ise Türkiye'nin bölgedeki artan varlığının ve iddiasının tanınması isteğidir. Türkiye, Almanya, Fransa ve İngiltere gibi Birlik içinde söz sahibi bir ülke olmak arzusunda.
Bunun anlamı Türkiye'nin İngiltere ile Ortadoğu'da, Fransa ile Kuzey Afrika'da, Almanya ile de Balkanlar ve Doğu Avrupa'da bir çeşit rekabet halinde olduğudur. Erdoğan'ın Yeni Türkiye'nin kabul edilmesine yaptığı vurgu bu rekabetin ve meşruiyetinin dillendirilmesi...
Türkiye'nin Avrupa ile eleştirel entegrasyonu eski ve yeni batıcıların da zayıf aktör patolojisinden kurtulmalarını gerektiriyor...
Önümüzdeki yıllarda Türkiye ve Avrupa birbirini dönüştürmeye devam edecek. Fark edilmeli ki, Soma faciası da, Alevilerin sorunları da, yükselen aşırı sağ ve ırkçılık da ortak sorunlarımız.
[Sabah, 27 Mayıs 2014]