1. 29 Kasım’daki zirveye neden ihtiyaç duyuldu?
Son iki yıldır başta Suriye’den olmak üzere çeşitli bölgelerden AB’ye yönelik düzensiz göçler büyük bir artış gösterdi. Hala artarak devam etmekte olan bu göç dalgasının ne zaman sona ereceği belirsiz. AB ülkeleri, bu duruma karşı bir tedbir olarak çevre ülkelerle sınır güvenliğinin sağlanması ve düzensiz göçün önlenmesi konularında işbirliğini geliştirme kararı aldılar. AB’nin düzensiz göçün durdurulması için en kritik gördüğü ülkelerden biri Ege ve Balkanlar rotasının üzerinde bulunmasından dolayı Türkiye.
AB, Schengen bölgesine yönelecek düzensiz göç ve sınır aşan suçlara karşı 1990’lardan bu yana çeşitli mekanizmalar geliştiriyor. Sınır yönetimi ve göç konularında bir taraftan üye ülkeler arasındaki koordinasyon kurumsallaştırılırken diğer taraftan çevre ülkelerle işbirliği artırılıyor. AB’nin bugüne değin 17 ülkeyle imzaladığı geri kabul anlaşmalarının (GKA) bu konuda kilit bir önemi var. Bu anlaşmaların AB’ye komşu ülkeler üzerinde sınır güvenliğini ve göç yönetimini ciddiye almaya yönelik zorlayıcı, düzensiz göçmenler üzerinde de AB’ye gitmemeleri yolunda caydırıcı bir etkisi mevcut.
AB, Türkiye ile bir GKA imzalanması için 2000’lerin başından beri çaba göstermekteydi. Bu anlaşma nihayet 16 Aralık 2013’te imzalandı ve 1 Ekim 2014’te yürürlüğe girdi. Anlaşmanın bazı şartları hemen uygulamaya konurken diğer şartların yerine getirilmesi için Türkiye’ye üç yıllık bir süre tanındı. Bu sürede Türkiye’nin göç yönetimi, düzensiz göçmenlerin barındırılması, sınır güvenliğinin sağlanması vb. konularda kapasite artırması beklenmekteydi. AB, kitlesel geri gönderimleri bu adımların atılmasının ardından başlatmayı uygun gördü.
Fakat Avrupa’ya yönelik giderek yoğunlaşan düzensiz göçler karşısında AB, geçtiğimiz aylarda bu sürecin hızlandırılmasının yollarını aramaya başladı. Ekim ayında açıkladığı eylem planıyla Türkiye’ye maddi ve teknik alanda teşvikler sunmayı ve siyasi diyaloğu artırmayı vadederken, buna karşılık GKA’nın tam olarak uygulanmasının mümkün olduğunca erkene çekilmesini istedi. Eylem planı üzerinde taraflarca yapılan müzakereler, 29 Kasım’da toplanan Türkiye-AB zirvesinde neticelendirildi.
2. Zirvede alınan kararlar ne anlama geliyor?
Zirvede alınan başlıca kararlar tematik olarak üç ana başlıkta toplanabilir. Birincisi, AB’nin bugün en öncelikli gördüğü konular olan güvenlik ve göç yönetimidir. Buna göre AB ve Türkiye, sınır güvenliğinin sağlanması, kaçakçılığın önlenmesi, terörizmle mücadele gibi konularda ortak hareket edecek. Türkiye, GKA’yı en geç Haziran 2016’da tam olarak uygulamaya koyacak, bunun karşılığında AB Türkiye’ye kapasite artırımı için 3 milyar euroluk ek kaynağı da içeren bir maddi destekte ve gerektiğinde teknik yardımda bulunacak.
İkinci başlık, AB’nin Türk vatandaşları için vizeleri kaldırması konusudur. Türkiye ve AB arasında GKA imzalandığında bununla eşzamanlı olarak vize serbestisi için yol haritası da açıklanmıştı. Buna göre GKA tamamen yürürlüğe girdikten sonra AB, yol haritasında sayılan kriterleri dikkate alarak Türk vatandaşlarına uygulanan kısa süreli turistik vize uygulamasını kaldıracaktı. Bu şartlar altında vizelerin kaldırılması en erken 2017 sonlarında mümkün olabilecekti. 29 Kasım’daki zirvede GKA’nın uygulanması hızlandırılınca, bu anlaşmaya endeksli bir süreç olan vize diyaloğunun takvimi de erkene çekilmiş oldu.
Üçüncü başlık ise Türkiye ve AB arasındaki siyasi diyaloğun artırılmasıdır. Türkiye’nin tam üyelik müzakerelerine yeni fasılların açılmasıyla hız verilecek ve iki taraf düzenli üst düzey zirveler ve diyalog mekanizmalarıyla devamlı iletişim halinde olacak.
Alınan bu kararlarla sınır güvenliği ve göç yönetimi konularında AB ve Türkiye arasındaki işbirliğinin hızlandırılması ve yoğunlaştırılması hedeflenirken iki taraf arasındaki yük ve sorumluluk paylaşımı daha somut bir hale getirildi. İki tarafın bugün karşı karşıya kaldığı “ortak güçlükler” olarak nitelendirilen bu konularda güçlendirilecek dayanışmanın siyasi, ekonomik ve stratejik alanlara da olumlu yansıması amaçlanıyor.
3. Vize serbestisi nedir ve neyi içermektedir?
AB, bugüne kadar GKA imzaladığı ülkelere bu anlaşmanın hızla ve gereğince uygulanması karşılığında vize kolaylıkları sundu. Bazı ülkelere sunulan kolaylıklar, Schengen vizesi başvurularında işlem ve prosedürlerin kısaltılması, başvuru ücretinin düşürülmesi, bazı kişilere çoklu giriş hakkı tanınması gibi uygulamalarla sınırlı kalırken AB’ye üyelik sürecinde olan batı Balkan ülkelerinin beş tanesine vize serbestisi tanındı. AB, batı Balkanlar’a yaptığından farklı olarak Türkiye’ye de yalnızca birtakım kolaylıklar sağlamakla yetinmekten yanaydı; fakat Türkiye’nin uzun ısrarları sonucunda GKA ile beraber vize serbestisi sürecini başlattı.
Öngörülen vize serbestisi, AB’ye üye ve Schengen bölgesine dahil ülkelere yönelik kısa süreli ziyaretlerde vizesiz seyahati kapsıyor. Serbest dolaşımı ise içermiyor. Uzun süreli seyahatler ile çalışma ve yerleşme hakkını içinde barındıran serbest dolaşım hakkı bu kapsamın dışında kalıyor.
4. Vize serbestisi nasıl bir süreçle yürürlüğe girecek?
AB’nin Türkiye’yle yürüttüğü vize serbestisi süreci, daha önce Balkan ülkeleriyle yürütülen süreçlerden farklı değil. Bu süreçte öncelikle söz konusu ülke hükümetinin yol haritası uyarınca attıkları adımlar, AB uzmanlarınca incelenir ve şartların karşılanıp karşılanmadığına dair Komisyon’a rapor sunulur. Komisyon, reform ve uygulamalardan tatmin olduğu takdirde, AB Konseyi’ne vizelerin kaldırılmasını önerir. Vizelerin kaldırılmasına dair karar Konsey’de nitelikli çoğunlukla, yani üye ülkelerin en az yüzde 55’ini ve AB nüfusunun en az yüzde 65’ini temsil edecek sayıda olumlu oy ile alınır. Karara ayrıca Avrupa Parlamentosu’nun da onay vermesi gerekir.
Türkiye’nin takip ettiği vize serbestisi yol haritası, dört ana başlık altında birçok reform ve uygulamayı içeriyor. Bunlardan öne çıkanlar arasında GKA’nın hakkıyla uygulanması, sınır güvenliğinin artırılması, pasaportların yenilenmesi, AB vize politikalarına uyum, mültecilere iş ve kamu hizmetlerinden yararlanma hakkının tanınması, organize suç ve yolsuzlukla mücadele, kişisel veri güvenliğinin sağlanması gibi başlıklar sayılabilir. AB’nin Ekim 2014’te yayımladığı rapora göre Türkiye bunların birçoğunu gerçekleştirmiş durumdaydı. O zamandan bugüne de bazı adımlar atıldı. Son zirvede öngörüldüğü üzere yeni rapor Mart 2016’da yayımlanacak. Büyük bir siyasi güce sahip durumdaki yeni hükümet, hızla ve kararlılıkla hareket ettiği takdirde bu tarihe kadar yol haritasındaki eksikleri tamamlayabilir ve Türkiye böylece üzerine düşeni yerine getirebilir.
5. Vize serbestisi konusunda AB’nin geri adım atma ihtimali var mı?
Yukarıda kısaca anlatılan vize serbestisi süreci her ne kadar teknik şartlara bağlanmışsa da aslında alınacak nihai karar siyasi mülahazalarca şekilleniyor. Balkanlar’da da önce Arnavutluk ve Bosna-Hersek reformlarda yetersiz görülerek diğer üç ülkeye vize serbestisi tanınmış, fakat daha sonra bu iki ülkeyi dışarıda bırakmak siyaseten uygun bulunmayarak onlar da vize serbestisine dahil edilmişti. Türkiye için verilecek karar da aynı şekilde siyasi olacak. Bugünkü siyasi şartlar uyarınca gerek AB yetkilileri, gerekse AB içindeki lokomotif ülkelerin siyasi liderleri bu konuda olumlu görüş beyan ediyorlar. Nihai kararın verileceği Ekim 2016’da da uygun şartlar mevcut olduğu takdirde Türk vatandaşlarına vize serbestisi tanınacaktır.
Öte yandan, AB’nin Türkiye’ye verdiği her şifahi taahhüdü yerine getirmeyebildiği de bir gerçek. Geçmişte bunun örneklerini gördük; mesela Kıbrıs konusunun Türkiye’nin AB’ye katılım sürecini etkilemeyeceği belirtilmişti ama bu böyle olmadı. Vize serbestisi için de bugünkü iyimser söylemlerden, “kriterlerin yeterince karşılanmadığı” gerekçesiyle önümüzdeki yıl vazgeçilmesi de ihtimal dahilinde. Fakat altını çizmemiz gerekir ki, nasıl AB Türkiye’den GKA’yı uygulamasını bekliyorsa Türkiye de buna karşılık AB’nin vize serbestisi vermesini aynı ciddiyetle bekliyor. GKA uyarınca iki tarafın anlaşmayı tek taraflı olarak feshetme hakkı var. Anlaşmanın fesholunduğu karşı tarafa bildirildikten altı ay sonra anlaşma otomatik olarak yürürlükten kalkmış oluyor. Vize serbestisi konusunda AB gevşek davrandığı takdirde Türkiye bu seçeneğe başvurabilir. Bu durumda da Avrupa yeni bir göçmen akını riskiyle karşı karşıya kalır.
Suriye krizinin 2016 yılı içinde de çözüme kavuşturulma ihtimalini zayıf gördüğümden AB’nin yeniden böyle bir riski almak isteyeceğini zannetmiyorum. Dolayısıyla mülteci sorunu ile beraber ivme kazanan Türkiye-AB işbirliğinin 2016’da da devam edeceğini öngörebiliriz. Bu da AB’nin Türk vatandaşlarına yakın bir gelecekte vize serbestisi tanıyacağı konusunda iyimser olmamızı sağlıyor. Vize serbestisinin gerçekleşmemesi ihtimali ise ancak Türkiye-AB işbirliğinin herhangi bir sebepten dolayı zarar görmesi durumunda mümkün olabilir.