Kasım ayından bu yana oturup kalkıp Trump'ı konuşuyoruz malum. Küresel siyaset de ekonomi de, yeni ABD yönetimi her leb dedikçe gerisini tamamlamaya çalışıyor. Bu doğrultuda kritik konulardan biri de, daha önce bolca yazdığım üzere, Çin idi. Ve tabii hala Çin. Nitekim Trump'ın, ekonomik anlamda tehditler yağdırdığı ve hizaya sokma vaatleri savurduğu Çin'e karşı nasıl davranacağı bir türlü netleşemedi gitti. İşte bu nedenle de, bu hafta iki ülke arasında Florida'da gerçekleşen liderler zirvesi büyük önem taşıyor.
Üstelik mesele sadece Washington-Pekin hattında mekik dokumuyor. İşin içine ek boyutlar da karışıp parazit yapıyor. Mesela bu hafta Kuzey Kore'nin bir balistik füze denemesi daha yapması, ilgili boyutların en tehlikelilerinden birini yeniden kızıştırdı. Tam da Trump-Xi görüşmesi öncesi… Hatta DC'den bu bağlamda açıklamalar geldiğine şahit olduk: “Kuzey Kore hakkında bugüne kadar yeterince konuştuk. Ek bir yorum yok” diyen esasen ağır bir yorum…
Üstelik bir süredir söylemler, sırf Kuzey Kore'ye yönelik de değil. Aynı zamanda Çin'in bu konuda ABD ile işbirliği yapmasına da yönelik: “Bu işi Çin çözmezse, biz çözeriz” ve “Çin ya bu işe el atar, ya da kimse için hayırlı şeyler olmaz” babında klasikleri son zamanlarda Trump'tan da işitiyoruz.
DERDİ NE?
Kuzey Kore bildiğiniz gibi, şu anda dünyadan gayet kopuk bir vaziyette… Diktatörlük ve izolasyona müthiş bir vaka analizi malzemesi üreten K. Kore, geliştirdiği nükleer silahlarla da, bölgeyi tehdit ediyor. O dolaylara nicedir yerleşmiş olan ABD de, bu durumdan otomatikman irrite oluyor. Ve hatta zaten K. Kore'nin başlıca amacı da, evinde oturmakla yetinmeyen ABD'yi hedef almak olarak görünüyor.
Bu bağlamda, özellikle son lider Kim Jong-Un'un iktidarında ilgili çalışma ve denemelerin giderek abartıldığı dikkat çekiyor. Ülkedeki füze çalışmalarının ilerlemesinin ise, uzun menzilde başarılı olmasından korkuluyor. Burada “uzun” derken, öz Amerikan topraklarına uzanacak bir mesafeden bahsediyorum.
Peki Pyongyang, neden ABD'ye ve nükleere bu kadar takmış durumda derseniz de, bir yandan kendi varlığını sürdürmek için güçlü defans ihtiyacı, diğer yandan da Kore Yarımadası'nın bütünlüğüne karşı ABD'nin G. Kore yakınlığıyla oluşturduğu pürüz akla geliyor.
ABD NE YAPABİLİR?
ABD için K. Kore tehdidi giderek büyüyor ancak mevzu elbette dün ortaya çıkmadı ve kaç Başkan'ın ajandasını işgal etti. Havuç da gösterildi sopa da ancak pek işe yaramamış olacak ki, bugünkü noktaya gelindi.
O halde öncekilerden daha da beter bir vaziyeti devralan Trump, bu konuda neler yapacak? “Çözmesini biliriz” derken yıkıcı bir askeri müdahaleyi kastediyorsa, bu seçenek bölgede bir felaketi tetikleyebilir. Öte taraftan, eli kolu bağlı otursa da içi almaz. Dolayısıyla uç noktaya gitmeden evvel, K. Kore'yi caydırma yolunda etkili işbirliklerine başvurması mantıklı görünüyor.
Bunun için de akla gelen öncelikli aktör Çin iken, araçlardan biri ise ekonomi. Nitekim dünyaya büyük ölçüde kapalı olan Pyongyang'ın tek anlamlı büyüklükteki ekonomik ortağı ve yardımcısı Çin...
Elbette bugüne kadar ülkeye uygulanmış çeşitli uluslararası ekonomik yaptırımlardan söz etmek mümkün ancak Trump yönetimi bunları daha da katı hale getirmeyi düşünecek gibi duruyor. Bu noktada ise, K. Kore'yi nispeten kısıtlı da olsa besleyen uluslararası ekonomik ve finansal bağları baltalayabilir, baltalatabilir. Örneğin, yurtdışında yaşayan Korelilerin yurda gönderdikleri paraların kanalı kesilebilir, işlerine al atılabilir ya da K. Kore ile iş yapan başka ülke (özellikle Çin) firmaları günlerini görebilir. Oysa Pekin'in de Pyongyang'a sırtını döndüğü bir hikâye daha farklı bir etki yaratabilir.
ÇİN'İN RAHATI KAÇTI
Peki, Çin Kuzey Kore'ye karşı ne yapar? Önce kısaca hatırlamak gerekirse, son dönemlere dek Çin'in bu hassas üçgendeki yeri, diğer iki tarafı da idare etmek üzerine kuruluydu adeta. Sınırından içeri büyük sorunlar almak istemeyen Çin, K. Kore'ye karşı mesafesini dikkatle ayarlamaya çalışmaktaydı. Bu doğrultuda mesela, ilgili BM yaptırımlarını bir yandan kabul edip bir yandan tam yerine getirmediği de oldu.
İşte uzun süre “beni bu işe fazla karıştırmayın” tavrı takınan stratejik Pekin yönetiminin sabrı ise, son zamanlarda taşmak üzere gibi... Nitekim başucundaki çılgın girişimler zaten başlı başına rahatsız ederken, bu yüzden bir de etraf, rakiplerin giderek yığıldığı bir alan haline geliyor. Bu bağlamda, birtakım sataşmalar ve artan füze denemelerinden sonra, Çin'in Kore'den yaptığı kömür ithalatını 2017'nin geri kalanı için kesmesi de, bu rahatsızlığın bir tepkisi olarak okunmaya çalışılıyor. Pek net olmasa da…
Yine de net bir durum var ki, o da Çin'in artık bu rahatsızlığı derinden hissettiği ve dile bile getirmeye başladığı. Dolayısıyla ortada ortak bir sıkıntı varken, ABD-Çin arasında bir işbirliği doğar mı diye merakla bekleniyor. Zira K. Kore dizginlenmezse, ciddi bir küresel sorun haline gelme potansiyeli taşıyor. Öte taraftan dizginlemenin metodu da, farklı tehditlere yol açmayacak nitelikte olmalı. Sözün özü, Asya Pasifik'te oldukça hassas zamanlar yaşanıyor.
[Yeni Şafak, 7 Nisan 2017].