Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Dış Politika Araştırmacısı Emrah Kekilli, Libya'da selefi yapıların, ülkeyi terör örgütü DEAŞ’tan daha fazla tehdit ettiğini söyledi.
Kekilli, Arap Baharı’yla başlayan ve 2014’ten bu yana derinleşmeye devam eden Libya’daki siyasi krize ilişkin, AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Libya’da Şubat 2011’de gerçekleştirilen ve ülkeyi 42 yıl yöneten Muammer el-Kaddafi’nin devrilmesine neden olan devrimin Libya halkının beklediği sonuçları getirmediğini belirten Kekilli, devrimden 2014 ortalarına kadarki sürecin demokratik katılım açısından bir nebze iyi olduğuna dikkati çekti.
Kekilli, terör örgütü DEAŞ'ın 2015’teki siyasi karışıklıktan fırsat bulup Derne ve Sirte’de ilerlediğini ancak terörle mücadelenin kararlılıkla yürütüldüğü bölgelerde DEAŞ unsurlarının kalmadığını anlattı.
Şu anda Libya’da en az DEAŞ kadar tehlikeli Medhali Selefi bir akım bulunduğuna dikkati çeken Kekilli, "Bu akım, tabiatı, inancı, örgütlenme biçimi ve emir alma şekli gereği Libya’yı DEAŞ’tan daha fazla tehdit etmektedir. Çok geniş bir alana yayılmıştır. Uluslararası toplum kasıtlı bir şekilde bunları görmezden gelmektedir. Bunların çıkarlarına hizmet ediyorlar. DEAŞ’a odaklanıldığı kadar, bu Medhali Selefi akıma da odaklanılmalı.” dedi.
"Hafter milis bir lider"
Kekilli, Libya’yı krize sürükleyen sürecin Şubat 2014’de emekli General Halife Hafter’in darbe girişimiyle başladığını belirterek, “Darbe girişimden sonra Libya içinden çıkılmaz bir krize sürüklendi. Hafter, tek başına bir aktör değildir. Verileri dikkatli bir şekilde okuduğumuzda Hafter’in bir milis lider olduğunu açıkça görebiliriz. Hafter kendisini Libya ordusu genel komutanı olarak takdim etse dahi onun altında bir ordu yoktur. Libya ordusunun genelkurmay başkanı ve başkanlığı Trablus’tadır.” dedi.
Libya’nın siyasi otoritesinin ve ordu liderinin Ulusal Uzlaşı Hükümeti (UUH) Başkanı Faiz Sirac olduğunu hatırlatan Kekilli, Hafter’i komutan ve uluslararası bir aktör olarak kabul edenlerin Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) başını çektiği bölgesel ve uluslararası bir blok olduğunu belirtti.
Kekilli, “Bu blok, Arap devrimlerinin siyasi bir düzene dönüşmemesi için bölgesel bir dizayn çabası içerisindedir. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman gibi karanlık figürler bu süreçlerin içerisindedir.” dedi.
Libya’da sahada Birleşmiş Milletler’in (BM) desteklediği UUH, BAE, Mısır ve Hafter’in desteklediği Temsilciler Meclisi (TM) ve bölgesel aşiretlerden oluşan 3 farklı grubun olduğunun altını çizen Kekilli, BM ve uluslararası aktörler aldıkları kararlarda ciddi olursa bu güçlerin birleşip, yeni bir Libya kurabileceklerini öne sürdü.
"Uluslararası toplum Hafter'e karşı bir adım atmadı"
Araştırmacı Kekilli, 2016'da Libya Siyasi Anlaşması’nın imzalandığını ve uluslararası aktörlerin Sirac’ı Libya’nın resmi otoritesi olarak tanıdığını anımsatarak, buna rağmen Hafter’in ülkenin doğu tarafından operasyonlarını sürdürdüğünü ve başkanlık makamının ülkenin doğusuna gitmesine engel olduğunu söyledi. Kekilli, "Hafter'in bu illegal adımları karşısında başta Fransa olmak üzere uluslararası toplum gerekli adımları atmadı. Bunları sorgulamak yerine Hafter’i siyasi bir otorite olarak tanıdılar. Libya’daki halkın tamamı, 2014 yılından bu yana ülkede devam eden krizden rahatsızlar ve faturasını da onlar ödüyor.” dedi.
Öte yandan ülkenin doğusundaki TM’nin Hafter’in baskısı altında kaldığını ve sağlıklı çalışamadığını belirten Kekilli, Hafter’in muhalif vekillerin doğuya girmesine izin vermediğini, böylelikle 200 kişilik mecliste 50-60 milletvekilinin kaldığını vurguladı.
Palermo Konferansı’ndaki görüntünün sembolik olarak Libya’daki çözümsüzlüğü temsil ettiğini vurgulayan Kekilli, Mısır ve Hafter’in zirve öncesi daraltılmış bir toplantı istediğini hatırlattı.
"Palermo'daki oldu bittiye rıza gösterildi"
Kekilli, “İtalya bütün katılımcılara bir program göndermişti ve resmi toplantının 11.00’de başlaması gerekiyordu. Mısır ve Hafter bir daraltılmış toplantı talebinde bulundu. Bu oldu bittiye İtalya ve Fransa gibi aktörler rıza gösterdi. Aslında Libya’daki durum da aynıdır. Mısır ve Hafter uluslararası mutabakatları hiçe saymaktadır. Uluslararası ortam da buna rıza göstermektedir. Bu krizin özeti de budur.” dedi.
Palermo krizinin arkasında da BAE’nin başını çektiği bölgesel blokun olduğunu söyleyen Kekilli, Mursi’nin devrilmesinin, Hafter’in darbe girişiminin, Tunus ve Yemen’deki siyasi krizlerin arkasında da bu blokun olduğunu savundu.
BM Libya Özel Temsilcisi Gassan Selame’nin planına göre Libya’da 2019'da seçimlerin yapılacağını anımsatan Kekilli, Selame’nin 2018’de de seçim planladığını ancak başarısız olduğunu belirtti.
"Seçimlerden önce anayasa kabul edilmeli"
Selame’nin son açıklamalarına göre, seçimlerin 2019’da toplanacak Ulusal Konferanstan sonra düzenleneceğini aktaran Kekilli, şöyle devam etti:
“Seçimlerin gerçekleşmesi imkansız değil. Ancak, seçimlerden önce bir anayasanın kabul edilmesi gerekir. Bu anayasa kabul edilmezse, seçilecek Başkan ve hükümetin görev ve yetkileri belirlenmemiş olacak. Dolayısıyla ülkenin neye göre yönetileceği belirlenmesi lazım. Bunun için TM’nin de bu kanunu onaylaması lazım. Aslında göründüğünden biraz daha karmaşık. Selame de bu karmaşıklığın farkında ama nedense net pozisyon almaktan kaçınıyor. Şu ana kadarki performansını gözden geçirdiğimizde ben istenilen başarıyı elde edeceği noktasında şüpheliyim.”
Kekilli, Türkiye’nin Libya’da ortaya çıkan siyasi krizden sonra Emrullah İşler’i Libya Özel Temsilcisi olarak atadığını hatırlatarak, bölgede başka özel temsilcinin olmamasının Türkiye’nin Libya’ya verdiği önemi gösterdiğine işaret etti.
İşler’in Libya’ya yaptığı ziyaretlerde ülkedeki bütün toplumsal kesimlerle görüştüğünü anlatan Kekilli, onların taleplerini önemsediğini ifade etti.
"Türkiye Libya'daki vekalet savaşlarının bir parçası olmamıştır"
Kekilli, "Türkiye 2014 yılı mayıs ayından beri, Libya’da yürütülen bu vekalet savaşının bir parçası olmamıştır. Herkes Libya’daki siyasi krizden faydalanarak kendi vekilini tayin ederken, Türkiye bu vekalet savaşının bir parçası olmama iradesini göstermiştir. Zaman zaman bazı kesimler Türkiye’yi daha aktif rol oynamaya davet etse de Türkiye kesinlikle bu vekaletin dışında kalmıştır ve halkın taleplerini dikkate alarak çözüm ortaya koymaya çalışmıştır.” dedi.
"Türkiye Palermo'da gerekli tepkiyi göstermiştir"
Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ile katıldığı Palermo Konferansı’nda gerekli tepkiyi gerekli şekilde gösterdiğine dikkati çeken Kekilli, zirve öncesindeki küçültülmüş toplantının resmi programın dışında olduğunu belirtti.
Kekilli, şöyle devam etti:
“Bunu Mısır ve Hafter, İtalya’ya ve diğer katılımcılara dayatmıştır. Dünya Mısır ve Hafter’in dayatmalarının Libya’yı ne hale soktuğunu 4 yıldır görüyor. Dolayısıyla bu aktörlerin dayatmalarının kabul edilmesi krizin çözümüne katkı sağlamıyor. O gün orada uluslararası topluma düşen, bu mini zirveyi protesto etmekti. Ama bunu yapmadılar Palermo’daki bu durum BM, uluslararası toplum, Mısır ve Hafter’in şu ana kadarki tavrını ortaya koydu. Türkiye de bunlara göz yummanın Libya krizini derinleştirdiğini anlatmaya çalıştı. 'Bunu yaparsanız biz yokuz' dedi. Bu Libya’ya zarar veriyor mesajıydı.”
Kekilli, Libya ile ilgili uluslararası pazarlıkların döndüğünü ve uluslararası toplumda Libya konusunda irrasyonel bir süreklilik olduğunu savundu.
Kekilli, bu irrasyonelliğin karanlık lobilerde şekillendiğini ve arkasında BAE’nin öncülüğünü yaptığı lobinin bulunduğunu tekrarladı.
Özellikle bu lobinin Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian üzerinde çok etkili olduğunu vurgulayan Kekilli, “Trump’ın Ortadoğu temsilcisi Jared Kushner'in Hafter’in en büyük destekçilerinden BAE Veliaht Prensi Muhammed Bin Zayed ile ne kadar yakın olduklarını biliyoruz. Karanlık mahfillerde bir rasyonalite inşa edilmektedir. Bu rasyonalite bölgeye yönelik hamleleri ve uluslararası toplumu da kendi çıkarları için yönlendirmektedir.” dedi.
[AA, 1 Aralık 2018]