IŞİD’e dair sorunlu analiz ve pozisyonların önemli bir kısmı ampirik olarak kolaylıkla yanlışlanabilecek bir önkabule dayanıyor: IŞİD, Esed rejimi karşıtı kütlenin bir parçasıdır veya IŞİD’in Esed rejimini devirme önceliği vardır. Bu yanlış ön kabulden hareketle ABD’den Türkiye’deki muhalefete kadar farklı aktörler hem IŞİD konusunda hem de Suriye meselesinin çözümüne dair yanlış pozisyonlar almakta.
IŞİD’e dair kamuoyuna da mal olmuş birkaç noktayı sıralayalım:
IŞİD, Irak’taki varlığını ABD işgaline, Suriye’deki varlığını da Esed rejiminin yarattığı kaos ve Nusra Cephesi’nin yükselişine borçludur. Irak’ta işgal yıllarında faaliyet yürütürken en büyük dış desteklerinden birisini Suriye rejiminden almıştır. Irak’a yabancı savaşçıların taşınmasında ve hatta toplanmasında Suriye Baas rejiminin kilit rol oynadığı bir sır değildir. Suriye’de ise Nusra Cephesi’nin Irak İslam Devleti Örgütü’nün otoritesini kabul etmemesi üzerine El-Bağdadi Suriye’ye girmiş ve iki öncelik belirlemiştir: Birincisi, Nusra Cephesi’ni yok edip özellikle Körfez’de güçlü olan “cihat” sektörünün para kaynaklarını tekeline almak. İkincisi ise Suriye’deki kaostan istifade ederek ele geçireceği ganimet ve sahayla özellikle örgütün Irak’taki operasyonlarına destek sağlamak. Meseleye bu açıdan baktığımızda Suriye rejimini devirmek IŞİD’in öncelikler listesinde ilk 3’e bile girmez.
IŞİD Irak işgali sırasında yakın ilişki kurduğu Esed rejimiyle Suriye’ye girdiği günden itibaren siyasi ve ekonomik ilişkilere sahip olmuştur. IŞİD’in Esed rejimine önemli miktarda petrol sattığını bilmeyen yok. Buna ek olarak uzun bir süredir karşılıklı saldırmazlık paktına (iki tarafın da önceliklerine hizmet ediyor) iki taraf da riayet etmiştir. Örneğin Rakka’ya yönelik Esed rejiminin saldırıları Rakka IŞİD’in kontrolüne geçtikten sonra bıçak gibi kesildi. Esed varil bombalarını IŞİD’in kontol ettiği geniş bölgelerde değil Suriye’nin organik muhalefetinin bulunduğu dar alanlarda kullandı.
IŞİD, Esed rejimi karşıtı bir örgütten ziyade Suriye muhalefeti karşıtı bir örgüttür. Bu sebepten Suriye muhalefetine verdiği maddi ve manevi zararla Esed rejimine verdiği zarar kıyas kabul etmez. IŞİD rejimle savaşarak hakimiyet alanı kazanmayı değil, muhalefetin rejimden ele geçirdiği alanları muhalefetle savaşarak ele geçirme yolunu seçmiştir. IŞİD Suriye’nin organik muhalefetini tasfiye etmek için aktif bir şekilde kullanılmıştır. Örneğin, Tevhid Tugayları’nın Komutanı Abdulkadir Salih’in ve Ahrar’uş-Şam liderlerinin şehit edildiği saldırıların istihbaratı da IŞİD tarafından verilmiştir.
IŞİD Suriye’de sadece YPG/PKK ile değil, Özgür Suriye Ordusu’ndan İslam Cephesi’ne kadar Türkiye’nin de destek verdiği gruplarla savaşmıştır. Esed rejiminin 2014 içerisindeki ilerlemelerinin en önemli sebebi IŞİD’in muhaliflere saldırarak dikkatlerini ve imkanlarını ikiye bölmesi olmuştur. IŞİD sınır hattımızda sadece Kobani’de YPG/PKK’ya değil, Türkiye’ye taş atma mesafesindeki Çobanbeyli’de Türkmenlere, Atme’de, Azez’de, Tel Ebyad’da Araplara da saldırmış ve ağır zaiyatlar verdirmiştir.
Bu noktaları hesaba kattığımızda karşımıza üç ana sonuç çıkıyor:
Suriye’de IŞİD’i var eden ana sebep Esed rejiminin katliamları ve uluslararası toplumun Suriye halkınının acılarına karşı üç buçuk senedir takındığı eylemsizliktir. IŞİD Suriye’deki kaosun sebebi değil, PYD kantonları gibi bir sonucudur. Bu sebepten sorunların kaynağı olan Esed rejimi alaşağı edilmeden IŞİD ve benzeri terör örgütleriyle efektif bir mücadele yapılamaz.
IŞİD teröründen en çok beslenen, IŞİD terörünü de en çok besleyen ve IŞİD’in yok edilmesinden (mevcut şartlar altında ne kadar mümkünse) en çok zarar görecek olan aktör Esed rejimidir. Bu sebepten Esed rejimi IŞİD’e karşı mücadele konusunda ciddi değildir ve Suriyeli muhalifler tamamen yok edilmeden IŞİD’in yok edilmesini istememektedir.
IŞİD, Türkiye’nin Suriye’deki tüm müttefikleriyle aktif çatışma durumundadır. Şu an PYD/PKK ile çatışması IŞİD’in, Esed’in son kullanma tarihini uzatıp Suriye’de krizi Türkiye’nin de zarar göreceği şekilde derinleştirdiği gerçeğini değiştirmez. Bu sebepten IŞİD ile Türkiye’yi, Suriyeli muhalifleri veya Suriye’nin dostlarını aynı düzlemdelermiş gibi konuşmak bile saçmalıktır.
[Akşam, 13 Ekim 2014]