Bundan birkaç ay önce Suriye’nin içinden özellikle Halep’ten muhaliflerle konuştuğumda, durumlarının çok kritik olduğunu ve mevzi kaybettiklerini söylüyorlardı. Bunun birkaç sebebi vardı.
Öncelikle başta ABD olmak üzere Batı’nın Kimyasal Esed ile anlaşması, Baas rejimine öldürmeye devam lisansı verdi. ABD-İran yakınlaşması da Suriyelileri uluslararası toplumdan Suriye adına hiçbir şey beklememeleri gerektiği gerçeğiyle yüzleştirdi. Bu durum muhaliflerin safında moral kaybına sebep olurken, Baas rejimini de fazlasıyla cesaretlendirdi.
Baas rejimi PYD ve Irak ve Şam İslam Devleti’ni Suriyeli muhalifleri oyalamak ve sahadaki aktif güçlerin dikkatini ve enerjisini dağıtmak için mahirce kullandı.
Rejimin Halep cephesine atadığı komutan gaddarlıkta bir öncekine rahmet okutacak kadar topyekun saldırıları yoğunlaştırdı. Liderler hedef alınırken, kitle imha silahları yoğun bir şekilde kullanılmaya devam etti.
Bu şartlara Şii dünyasından Suriye’ye akan Şebbihaları da eklediğimizde Suriye’de muhalifler mevzi kaybetmeye başladı. Sahada artık Baas rejiminin Suriye vatandaşı askerlerini görmek zorlaştı. Bir taraftan Yemen’den Pakistan’a kadar geniş bir coğrafyadan “Seyide Zeynep” makamını koruma yalanına kanarak Baas rejiminin katliam aygıtına katılmış olan Şebbihalar, diğer taraftan Kuzey Kore’den Ukrayna’ya kadar Suriye’yle alakasız coğrafyalardan para karşılığında profesyonelce adam öldüren lejyonerler. Suriye muhalefeti, kendi memleketlerinde yedi düvele karşı savaşıyor.
BAAS DEMOGRAFİK MÜHENDİSLİK PEŞİNDE
Bir söylentiye göre Baas rejimi yeni vatandaşlık kartları çıkarmayı planlıyor. Yeni kartlarla iki kuş birden vurma derdinde. Önce Baas’la birlikte savaşan yabancı Şebbihalar vatandaş yapılacak. Daha sonra ise kimlik kartını almak için Baas rejiminin merkezlerine başvurmayacak olan muhalifler (çok büyük bir sayıdan bahsediyoruz) ise vatandaşlıklarını kaybedecekler. Tabii ki bu büyük demografik mühendislik Baas rejiminin hayatta kalması durumunda işe yarayacak. Ve daha öncesinde 2014’te yapılması planlanan seçimlerde. Baas rejiminin nasıl bir Suriye düşlediğini anlamak açısından düşündürücü bir plan bu. Aynı zamanda muhaliflere çoğulculuk vaazları veren ABD’nin yeni ortağını tanıması açısından da faydalı.
Son zamanlarda ise bu kötü gidişatta önemli bir ters dönüş söz konusu. Bu ilerleme Halep’teki mevzi kazanımı ve en önemlisi Doğu Guta’daki kuşatmanın kırılmasıyla taçlandı. Muhalifler sadece kaybettikleri mevzileri değil aynı zamanda yenilerini de kazanmaya başladılar. Bunun en büyük sebebi Suriye’nin yerli ve organik İslami cephelerinin “İslam Cephesi” adı altında birleşmeleri. Bu birleşme muhaliflere birkaç açıdan büyük katkı sağladı.
İSLAM CEPHESİ İVME KAZANDIRDI
Öncelikle operasyonlarda ortak hareket etme yetilerini artırdı. Hem istihbarat paylaşımı, hem iş bölümü hem de teçhizat/cephanelerin ve ganimetlerin bölüşülmesi konusunda prosedürler netleşmeye başladı.
Birleşmeden sonra yayımladıkları vizyonları Batı’da alışıldık tepkilere sebep olduysa da özellikle Körfez’deki devlet dışı finansörlerin kesenin ağzını biraz daha açmasına sebep oldu. İslami cepheler bugüne kadar büyük oranda Suriye içi ve Körfez menşeili finansörler vasıtasıyla teçhiz ediliyordu. İslami hassasiyetleri önceleyen bir Suriye öngörmeleri bu açıdan beklentileri karşılamış gibi görünüyor.
Geldiğimiz noktada sahada mücadele eden muhaliflerin en büyük bloku İslam Cephesi oldu. Bu birleşmeyle birlikte sahada Özgür Suriye Ordusu ismi ikincil plana düştü. Geçtiğimiz günlerde Özgür Suriye Ordusu’nun Askeri Konseyi’nin yaptığı ve İslam Cephesi’nin devrime katkılarını öven açıklamaya baktığımızda ise ÖSO’nun İslam Cephesi’nin merkezi konumunun farkında olduğunu ve önümüzdeki dönemde iki grup arasındaki operasyonel işbirliğinin artacağını öngörebiliriz. Muhalefet birleştikçe güçleniyor ve yedi düvele karşı ilerleme kaydediyor. Rejim tarafı ise doğal olarak muhalefetin birleşmemesi için elinden geleni yapıyor.
[Akşam, 8 Aralık 2013]