“Rejim yıkılsın mı yoksa reform mu yapsın” sorusu Tunus ve Mısır’da tartışma konusu değilken Suriye’de birkaç sebepten dolayı hâlâ meşru bir soru olarak durmakta.Suriye 2011 senesinin başından beri Ortadoğu’yu kasıp kavuran değişim hareketliliğinin son durağı oldu. Mart ayının ortalarından beri Suriye özelinde, bu ülkedeki hareketliliğin Tunus ve Mısır’da olduğu gibi rejim değişikliğiyle mi, Libya’da olduğu gibi dış müdahale ve iç çatışmaların yarattığı belirsizlikle mi, yoksa Suudi Arabistan ve Bahreyn’de olduğu gibi rejimin şiddet kullanımına boyun eğmeyle mi sonuçlanacağı sorusu soruluyor.
Suriye’de Libya’ya benzer bir şekilde ölü sayısı artmakta ve değişim belirsizliği devam etmekte. Bahreyn ve Suudi Arabistan’daki gibi rejim kapsamlı şiddet ve baskı ile büyük kitlelerin gösterilere katılımını engelleyebilmekte. Diğer taraftan Tunus ve Mısır’ın aksine taşrada başlayan protestolar Suriye’de bir türlü büyük şehirlere taşamamakta, muhalefet tek cephe halinde mücadele edememekte ve ülkenin iki büyük şehri Şam ve Halep, Tunus ve Kahire’nin meydanları dolduran yüzbinlerine paralel kalabalıklara sahne olamamakta.
Suriye’nin Arap baharı’ndaki kendine has bu durumunun iyi anlaşılabilmesi için rejimin ve muhalefetin karakterlerinin, imkanlarının ve sınırlarının ortaya koyulması elzemdir.
Rejimin mezhep ve kan bağı
1963 darbesiyle kurulan Baas rejimi, 1970’de Hafız Esad’ın organize ettiği kansız parti içi darbe ile eşsiz bir özellik kazanmış ve Suriye analizlerinde kullandığımız “rejim” kavramının içi doldurulmuştur. 1963 darbesiyle Arap dünyasının diğer ülkelerinde de uzantıları bulunan milliyetçi ve sosyalist Baas Partisi’nin siyasetin merkezine yerleştirildiği rejimde, 1970 darbesiyle Hafız Esad’ın da mensup olduğu ve Suriye nüfusunun yaklaşık yüzde 10’unu teşkil eden Nusayri azınlık, ülkedeki güç piramidinin en üst dairesini işgal etmeye başlamıştır. Muammer Kaddafi’nin kendisinin de mensup olduğu ve 1969 darbesi öncesinde Libya’da silik bir profile sahip Kaddafi kabilesinden olanları devletin kilit noktalarına getirmesine paralel bir durum Suriye’de de yaşandı. Hafız en yakın halkasını Nusayrilerden kurdu. Ülkenin yaklaşık yüzde 75’ini teşkil eden Sünni nüfustan gelen bazı siyasi figürleri ise, rejimin idamesini sağlayan istihbarat ve askeriyede değil bir siyaset yapıcıdan ziyade uygulayıcı konumundaki kabinede kullandı.
Azınlığın tahakkümü üzerine kurulan rejim, kurulduğu günden bu güne kadar geçen süreçte bir yandan ekzistansiyel bir mücadele sürdürürken diğer yandan da azınlığa tabi olabilecek çoğunluk mensuplarıyla da güç ittifakları kurdu. 1970 sonrası dönemde Hafız, ülkenin geleneksel şehirli elitlerinin siyasi güçlerini ve ekonomik imtiyazlarını ellerinden alıp bunları kendi yarattığı ve çoğu Şamlı olan yeni Sünni elit arasında bölüştürdü. Bu yolla rejim, Nusayriler ve İslamcılardan tedirgin olan dini azınlıklardan teşkil ettiği sosyal tabanını bir takım Sünni elitlerle de genişletti.
Hafız’ın halefi olarak yetiştirdiği büyük oğlu Basil’in, Ortadoğu siyasetinin “olağan bir trafik kazası” sonucu hayatını kaybetmesiyle son 2 senedir İngiltere’de göz alanında ihtisas yapan Doktor Beşar apar topar ülkeye döndürüldü ve o günden Hafız’ın öldüğü 2000’e kadar rejim içerisinde Hafız sonrası dönemde “kurtlara yem olmaması” için ortam hazırlandı. Askeriye’de yükseltildi, kendisine