SETA > Yorum |
PKK Silah Bırakabilir mi

PKK Silah Bırakabilir mi?

Türkiye'nin bir Kürt meselesi, Kürt sorununun ise bir PKK meselesi var. Her geçen gün PKK sorunu Kürt meselesinden de koparak bağımsız bir soruna dönüşmektedir. Bu kısır döngüden çıkışın tek bir yolu bulunmaktadır. PKK normalleşerek silahtan uzaklaşmadığı sürece 'terör odaklı' Kürt meselesi tartışılmaya devam edecektir. Bu derin çelişki devam ettiği sürece, toplumsal düzeyde nefretin, siyasal düzeyde temkinli demokratikleşmenin, bürokrasi düzeyinde ise eski Türkiye alışkanlıklarının fırsat buldukça nüksetmesi beklenmelidir.

2009'da ilk kez bir hükümet Kürt Meselesini 'resmen' Türkiye'nin gündemine bir çözüme ulaşmak üzere sokmuştu. AK Parti'nin başlattığı çözüm sürecinde temel sorulardan birisi 'PKK silahları nereye bıraksın?' sualiydi. Çünkü devletin ve PKK'nın en tecrübesiz oldukları konu başlığıydı 'silah bırak(tır)mak'. Devletin silahlara yer göstermesine fırsat kalmadan PKK yıllardır tanıdığı silahına sarılmakta gecikmedi. Reşadiye ile başlattığı provokasyon sürecini geçtiğimiz iki yıl boyunca istikrarlı bir şekilde derinleştirerek teröre iyice gömüldü. Türkiye'nin bugüne kadar gördüğü en yoğun demokratikleşme döneminde PKK da aynı hızla terörünü derinleştirdi. PKK'ya dair değişen tek şey bizim sorumuz oldu. Yeni sualimiz 'PKK silah bırakmak istiyor mu?' şeklinde dönüştü.

Suriye kriziyle beraber ise sadece Türkiye okuması değil bölgeye dair analizleri de derin bir siyasal anakronizm içerisinde olduğu ortaya çıkan PKK, Kürtlerin bölgede yabancılaşmasına en büyük katkıyı yapan aktöre dönüştü. Baas rejimiyle yan yana görünmekten imtina etmeyen PKK siyasal aklı, bugün geldiğimiz nokta itibariyle şu sualle karşı karşıyadır: 'PKK silah bırakabilir mi?'. Bu soruyu PKK'ya değil saha araştırmalarında halka sorduğumuzda karşımıza oldukça sorunlu bir tablo çıkıyor. Hatta Kürt ve Türk deneklerin üzerinde mutabık oldukları ender Kürt meselesi başlıklarından birisine dönüşüyor. 'Her hangi bir şart altında PKK'nın silah bırakabileceğini düşünüyor musunuz?' sorusuna hem Kürtlerin hem de Türklerin %80'e yakın bir oranı 'PKK'nın silah bırakamayacağını' düşünüyor.

Bu soruda 'PKK'nın silah bırakması' kadar diğer önemli bir unsur da 'Her hangi bir şart altında' kısmıdır. Yani hipotetik olarak her hangi bir siyasi, yasal, sosyal ve psikolojik sınır olmaksızın 'PKK silah bırakır mı' sualine verilen cevap %80 civarında olumsuzdur. O halde halkın ezici çoğunluğu PKK'yı silahlardan beri olarak düşünemiyor bile. Elbette bu neticenin oluşmasında yıllardır devam etmekte olan Kürt meselesi ve Türkiye'nin kurucu bir siyasal akıl geliştirememiş olmasının katkısı var. Ama en önemli katkı PKK'nın yıllardır elini tetikten çekememesi ve özellikle son bir kaç yılda katıksız bir terör örgütüne dönüşmesinden kaynaklanıyor.

Aynı soruyu PKK'ya yönelttiğimizde ise karşımıza oldukça karmaşık bir yapı çıkıyor. Örgüt liderini kaybettikten sonra, 2000'lerde uluslararası bir yapıya dönüşen, 1980'lerin ham siyasal pozisyonlarını güncellemeyi beceremeyen, Ortadoğu bağlamında siyasal bir eşzamanlama krizi yaşayan, 30 yılı aşkın bir zamandır aynı ezberleri aynı lider kadrosuyla koruyan 'dağda kalmış' bir yapı artık PKK. Tekrar hatırlamak gerekirse, PKK nasıl bir tarih kurgusu yaparsa yapsın, hepimizin malumu olan acı hakikat şudur: PKK silahlı mücadeleye, mecbur kaldığı için değil oldukça sorunlu bir siyasal akıl yürüterek tercih ettiği için başlamıştır. PKK ve etrafındaki çevreler, sol aydın patronajı ile mezkûr krizini aşmak yerine oldukça sıradan bir geç kalmış milliyetçilik dünyasında sorunu başından beri var eden Kemalizmin travmatik Kürt versiyonunu üretmeyi tercih etti. Sonuçta bütün Kürt meselesi tarihini unutup nihai düşman olarak AK Parti'yi bulan PKK, yeni kısır döngünün başlamasında başat aktör oldu.

DEĞİŞEN TÜRKİYE, DEĞİŞMEYEN PKK

Özellikle 2009 sonrası PKK provokasyonları sadece bir çözüm sürecini heba etmekle kalmadı aynı zamanda kendisiyle mücadele eden devlet içerisindeki vesayet damarının da farklı bir kimlikle yeniden güçlenmesinin önünü açtı. Özellikle askeri vesayetin geriletildiği bir dönemde Kürt meselesinin çözümünde siyasi süreci şekillendirmeye çalışan yargı vesayeti yeniden nüksetti. Danıştay'ın yerindelik, Anayasa Mahkemesinin içerik müdahaleleri gibi yargı da Kürt meselesinin çözümünde iktidara siyaset tarif etmeye kalktı. Dolayısıyla Öcalan ile görüşmeler üzerinden başlayan 2013 yeni sürecinde, PKK'nın kendi yaşadığı aktör krizinin bir benzerinin yaşanmaması dikkat edilmesi gereken konuların başında gelmektedir.

PKK açısından ise kriz çok daha derindir. PKK kendi içerisindeki aktör krizini ya Öcalan'ın ortaya koyacağı iradeye teslim olarak aşacak ya da Öcalan'a dair 2010 halkoylamasında açıkça ortaya çıkan 'liderlik şüpheleri' daha da güçlenecektir. Suriye krizi üzerinden farklı bölgesel angajmanlara da esir olan PKK'nın bu krizi aşıp aşamayacağını göreceğiz. Ama hepsinden daha önemlisi, PKK, hipotetik düzeyde, 'silah bırakabilirim' demediği sürece fiili olarak silahsızlanmanın gerçekleşmesi imkânsızdır.

Türkiye'nin bir Kürt meselesi, Kürt sorununun ise bir PKK meselesi var. Her geçen gün PKK sorunu Kürt meselesinden de koparak bağımsız bir soruna dönüşmektedir. Bu kısır döngüden çıkışın tek bir yolu bulunmaktadır. PKK normalleşerek silahtan uzaklaşmadığı sürece 'terör odaklı' Kürt meselesi tartışılmaya devam edecektir. Bu derin çelişki devam ettiği sürece, toplumsal düzeyde nefretin, siyasal düzeyde temkinli demokratikleşmenin, bürokrasi düzeyinde ise eski Türkiye alışkanlıklarının fırsat buldukça nüksetmesi beklenmelidir.

Sabah Perspektif, (05.01.2013)