Suriye krizi boyunca ortaya koyulan inisiyatifler arasında belki en absürt olanı Suriye’nin dostları grubudur. Tam adıyla Suriye Halkının Dostları Grubu olan bu grup, Rus ve Çin’in BMGK’daki vetoları sonrasında kurulmuştu. Adından da anlaşılacağı gibi Suriye halkının selameti için faaliyet gösterecekti. Beş Arap, beş Batılı ülke ve Türkiye tarafından idare edilen 11 üyeli bir yapıydı bu. İçlerinden iki veya üç ülkeyi çıkarırsak bu grupta Suriye halkının dostu olmayı hak eden hiçbir ülke yoktu. En başta da ABD yaptıklarıyla ve yapmadıklarıyla Suriye halkının dostu olmayı bir kenara bırakın Suriye halkının özgürlük yolunda verdiği mücadeleyi içten çökerten aktörlerin başında geldi.
En başta şunu net bir şekilde ortaya koyalım. “Esed iyi dayandı” övgüleriyle Suriye’deki krizi analiz etmeye çalışanlar en naif tabirle ezbere konuşuyorlar. Üç küsur senedir Esed rejiminin önüne sunulan imkanların onda biri Suriyeli muhaliflerin önüne sunulmuş olsaydı, şimdi Beşşar karanlık bir delikte ya ölü ya da tutuklu olarak yatıyor olurdu. Rusya ve İran’ın mali ve askeri desteği yetmedi, Suriye’nin şebbihalarına ek olarak ithal şebbihalar Esed rejiminin yardımına gönderildi. Bu da yetmedi, kendisini Suriye halkının dostu olarak lanse eden ABD, muhalefetin belini doğrultmaması için bilfiil çalıştı. Siyasi muhalefeti böldü, askeri muhalefeti “ABD’nin adamları” ve diğerleri diye sınıflandırıp kendi ürettiği ABD’nin uydusundaki grupları yeri geldi diğer grupların üzerine saldı. Kaçakçılıklarıyla bilinen isimlere sırf “İslamcı” olmadıkları için silah verirken, Esed rejimiyle imkânsızlıklarla mücadele eden grupları açıkta bıraktı. Yetmedi muhalif gruplara askeri destek vermek isteyen ülkelere tehditkâr bir şekilde mani oldu. Muhalifler ne zaman ilerleyişe geçse ikmal yollarını kapattırdı.
PASİF AGRESİF ABD
Suriye’de hayatını kaybeden yüz binlerce insandan daha çok konuşulan radikalizm meselesini henüz kontrol edilebilir düzeydeyken çözme yoluna gitmedi. Yabancı savaşçılar, terör grupları vs. gibi mevcut tartışmaları domine eden konuları Suriye’de aktivizm için değil pasifizm için bir bahane olarak kullandı. Bu pasifizm Suriye’yi El-Kaide ve uzantıları için doğal üreme havzasına dönüştürdü. IŞİD'i belki ABD kurmadı ama IŞİD’in bu kadar büyümesinin en büyük sorumlularından birisi ABD oldu. Güvenlik Konseyi’ndeki elini kullanmadı, kırmızı çizgilerinin aşılması için gerekli tüm imkânları sağladı... Tüm Suriye yanarken kendisine reklam için Kobani diye bir kasaba buldu, müdahale etti. Herkes Kobani’ye odaklanmışken Halep, Esed tarafından çevrelendi. Yetmedi muhalifleri bombaladı. Suriye rejimine verdirmesi gereken zaiyatı üç küsur senedir doğrudan veya dolaylı olarak süründürdüğü Suriye’nin organik muhalefetine verdirdi. IŞİD bahanesiyle IŞİD’le en çok mücadele eden gruplardan birisi olan Ahrar’uş-Şam hareketini hedef aldı.
OBAMA HEDEFTE
ABD yönetiminden ayrılıp da ABD’nin Suriye politikasını eleştirmeyen bir tane yüksek düzeyli yetkili kalmadı. Dış İşleri Bakanı Hillary Clinton, Suriye Özel Temsilcisi Robert Ford, Suriye Özel Danışmanı Frederic Hof... Asker kanadının ve istihbaratın Obama yönetimine karşı öfkesinden bahsetmiyorum bile. Savunma Bakanı Chuck Hagel görevden ayrılmayı bile beklemeden Obama’nın Suriye politikasını bombardımana tuttu.
Rusya, İran, Hizbullah, Çin... Bunlar safını açıkça Esed rejiminden yana koyanlar. Bir de muhalefete dost görünen fakat muhalefetin altını sistematik olarak oyanlar var. ABD bunların başında geliyor. Tüm bu şartlarda hâlâ ayakta kalabilen Suriye muhalefeti, büyük bir iş başarmış demektir. Kolay mı? Mücadele etmek zorunda kalmadıkları global ve bölgesel büyük güç kalmadı neredeyse...
ABD icraatlarıyla artık muhalifler eliyle zayıflatılmış Esed’li (Baas’lı) bir Suriye’nin hayali kurduğunu gizleyemiyor. ABD Esed’li çözüm için bir adım atsa, Beşşar Obama’ya koşa koşa gelecek. Ağzında PYD’lilerinkine benzer “birruh biddem nefdike ya Obama” sloganlarıyla...
[Akşam, 7 Kasım 2014]