Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önümüzdeki beş yılda nasıl bir dış politika yürüteceği merak ediliyordu. Hafta başında gerçekleştirdiği KKTC-Azerbaycan seyahati dönüşü uçakta aralarında bulunduğum basın mensuplarına verdiği mülakatta bunun ipuçlarını verdi. Öncelikle Erdoğan, Türkiye'nin Doğu-Batı ikilemi yaşamadığını "Biz Batı'ya ne kadar yakınsak Doğu'ya da en az o kadar yakınız" cümlesiyle vurguladı. Bu cümle çok yönlü ilişkileri geliştirme ve milli menfaat temelinde denge politikasını sürdürme anlamı taşıyordu. Yine, Türkiye'nin yeni dönemde güvenlik politikalarına ağırlık verebileceğini söyleyenlere de Erdoğan'ın mesajı netti: "Diyalog ve diplomasiyi öncelikli olarak kullanarak inisiyatif almayı, bölgemizde ve dünyada barışın ve istikrarın egemenliği için ne gerekiyorsa onu yapmayı inşallah temenni ediyoruz ve bunu yapmaya da çalışacağız. Tabii bu temelde milletimizin hakkıyla beraber tüm insanlığın hakkını, hukukunu, ortak menfaatlerini savunmak da bizim asli sorumluluğumuz olacaktır." Bu yaklaşım Erdoğan'ın 2023 seçim beyannamesindeki "Türkiye Ekseni'ni inşaya devam etme" hedefinin yansıması olarak görülebilir. Ankara, kutuplaşmacı blok siyasetine, ticaret savaşlarına veya yeni soğuk savaşlara karşı çıkıyor.
Çok kutuplu dünyanın belirsizliklerini giderme, barış ve işbirliğini korumaya katkı yönündeki diplomatik aktivizmini sürdürüyor.
***
Bu temel ilkeler ışığında Erdoğan'ın açıklamalarının işaret ettiği yeni dönem politikasını 7 maddede özetleyebilirim:- NATO terörle mücadeleyi önemsemeli. Hâlâ PKK'lıların caddelerde gösteri yapabildiği İsveç'in yeni terörle mücadele yasası çıkarması yeterli değil. Kolluk kuvvetleri yoluyla teröristlerle mücadele etmedikçe üyeliğine evet denilmeyecek. Üyeliğin Vilnius Zirvesi'ne yetişmesi için adım atması gereken taraf İsveç.
- Azerbaycan ile ikili işbirliği hiçbir ülke ile kıyaslanamayacak ölçüde stratejik bir öneme ve kader ortaklığına sahiptir. Türk dünyası ile entegrasyona ağırlık verilmesi yeni dönemin öncelikleri arasındadır.
- Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın göreve başlama törenine Ermenistan Başbakanı Paşinyan'ın da davet edilmesi ile bir kez daha gösterilen "normalleşme" arzusu sürmekte. Paşinyan'ın içerideki muhalif baskılara rağmen "Karabağ dahilAzerbaycan'ın toprak bütünlüğünü tanıyabileceklerine" ilişkin ifadeleri takdire şayandır.
- Erdoğan'ın Zengezur koridorunun açılmasına engel olanın Ermenistan değil İran olduğunu söylemesi çarpıcıydı. Bu çıkış, Türkiye-Azerbaycan dayanışmasından rahatsız olan ve bu koridorun açılmasının kendisini zayıflatacağını değerlendiren Tahran'a "aydınlanmış menfaatini" gösterecek bir uyarı mahiyetinde: "İran'ın böyle bir tavır içerisinde olması gerek Azerbaycan'ı gerekse bizi üzüyor. Aslında onları da üzmesi lazım... Buna olumlu yaklaşmış olsalar bugün gerek karayolu gerek demiryoluyla burada Türkiye-Azerbaycan-İran birbiriyle bütünleşmiş olur ve belki de Pekin-Londra hattı da açılmış olur." Erdoğan, Tahran yönetimine engelleyici olmaktan vazgeçme ve birlikte kazanma perspektifine geçme önerisinde bulunuyor.
- Vilnius Zirvesi'nde Yunan Başbakanı Miçotakis ile görüşebileceğini söyleyen Erdoğan, Yunanistan ile normalleşme yaklaşımını bir seviye yukarı çıkarıyor. Ancak ABD'nin Atina'yı silahlandırmasından duyduğu rahatsızlığı tekrarlamayı ihmal etmiyor.
- Kıbrıs Rum Kesimi'ndeki yönetimin öncekilere kıyasla daha barışçıl olduğunu belirten Erdoğan, KKTC'nin egemen eşitlik haklarının tanınması koşuluyla müzakerelere açık olduğunu açıkladı. Annan Planı'na aykırı davranıp sözleri tutmayarak Güney Kıbrıs'ı birliğe alan AB'yi eleştirdi.
- Erdoğan'ın 50 senedir Türkiye'yi bekleten AB'yi de eleştirerek şu cümleyi kurması dikkat çekiciydi: "Şöyle bir masayayatıracağız bu işleri. Bizim de bunu gözden geçirmemiz gerekir."
Özetle, önümüzdeki dönemde Türkiye bir yandan "stratejik otonomisini" korumaya devam edecek, diğer yandan "menfaatleri ortaklaştırma" yaklaşımı ile normalleşme ve ilişkileri güçlendirme çabalarına ağırlık verecek.
[Sabah, 16 Haziran 2023].