Bu kadar da olmaz demeyin. Maalesef oluyor.
Ermenistan’ın Azerbaycan’daki sivilleri hedef aldığı saatlerde, CHP’nin dış politikadan sorumlu başkan yardımcılığını yürütmüş ve şu an CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun dış politika konularında danışmanı olan Emekli Büyükelçi Ünal Çeviköz katıldığı bir televizyon programında, skandal tanımlamasının da ötesine geçebilecek şöyle bir laf etmiş: “Maalesef gelen haberlerde, Türkiye’den Azerbaycan’a silah yardımı yapıldığı ve söylentilere göre cihatçı grupların da Azerbaycan’a gönderildiği ifade ediliyor.”
“Tek millet iki devlet” olarak gördüğümüz Azerbaycan’ın, Ermenistan’ın hedefinde olduğu saatlerde böyle iftirayı sokaktaki sıradan bir kimse sehven bile söylemez.
Bu sözlerin sahibi, geçmişte Azerbaycan’da Türkiye Büyükelçiliği de yapmış olan ve yıllarca diplomat olarak Türkiye’nin dış politikasını dışarda savunduğu düşünülen ve hatta “deneyimli” olduğu varsayılan bir kimse.
İşgalci Ermenistan’ın işine yarayacağı aşikâr olan böyle bir suçlamayı, CHP’nin dış politika tutumunun belirlenmesinde en önemli aktör olan emekli bir büyükelçi “bana gelen söylentilere göre” diyerek “bir duyum” üzerinden yapabiliyor.
Sözlerinin içine “cihatçı grup” ifadesini yerleştirmeyi bilhassa ihmal etmiyor.
Emekli bir büyükelçinin ağzından çıkanı duyması ve bu sözlerinin ne anlama geldiğini bilmesi gerekirdi. CHP’li siyasetçiler ve destekçileri, AK Parti iktidarını uluslararası çevrelerle sıkıştırabilmek için “cihatçı gruplar” ifadesini farklı içerik ve bağlamlarda çok kez kullandılar. Herhangi bir konuda içinde “cihatçı” kelimesi geçen bir ifade ile söze başladıklarında, bunun uluslararası alıcılarının hazır kıta beklediklerinin farkındalardı.
Dolayısıyla dış politika danışmanının içinde “cihatçı grup” geçen ifadeleri, öyle ağzından bir anda çıkıvermiş bir açıklama değildi. Zaten çok geçmeden Çeviköz’ün Türkiye’yi suçlayıcı sözleri, uluslararası medya tarafından sahiplenilerek yaygınlaştırıldı.
Emekli büyükelçinin Türkiye karşıtı bu tip sözleri ilk değil. CHP’de dış politikadan sorumlu genel başkan yardımcılığı görevini yürüttüğü dönemde de benzer birçok açıklaması var.
Türkiye, Doğu Akdeniz’deki tüm dengeleri değiştiren Libya ile Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşmasını imzaladığında, Çeviköz Euronews için kaleme aldığı bir yazıda, “Bu mutabakat zaptını, Güvenlik ve Askerî İşbirliği konusunda Libya ile varılan bir başka mutabakat zaptıyla birleştirmek çizgiyi aşmak” olarak yorumlamıştı.
Türkiye’nin Mavi Vatan savunmasına ve Akdeniz’de varlık göstermesine de başka bir konuşmasında, “Türkiye Doğu Akdeniz’i geriyor” sözleri ile itiraz etmişti.
Benzer şekilde, Türkiye’nin Suriye’nin Kuzeyinde ve özellikle İdlib’de bulunmasına “Türkiye’nin Suriye ile savaşmasını gerektirecek hiçbir meşru veya haklı bir gerekçe yoktur” diye karşı çıkmıştı.
Bundan önceki birçok yazıda dikkat çektim. CHP ve diğer muhalefet partileri, hiçbir alanda alternatif bir politika üretmiyor.
CHP’nin özellikle dış politika ile ilgili her yeni bir gelişmede odaklandığı iki temel konu var. İlki, izlenen, hayata geçirilen dış politikayı hangi bağlamda itibarsızlaştırabileceği ve önemsizleştirebileceği çabasına yönelmek. İkincisi ise, “öyle soyut ve muğlak söylem geliştirmeliyim ki, Millet İttifakı’nın diğer paydaşları ile ters düşmeyeyim” endişesine dayanan bir bakış açısı ile meselelere yaklaşmak...
Bu kesimler; Doğu Akdeniz ve Türk-Yunan sorununda olduğu gibi, toplumun büyük kısmının destek verdiği dış politika konularında özellikle bocalıyorlar. İzlenen dış politikanın genel çerçevesine itiraz edemediklerinde, dış politikanın yapılış biçimini sorunsallaştırmayı tercih ediyorlar. Ya da dış politikayı yürüten aktörleri doğrudan hedef almayı seçiyorlar.
Karabağ’ın işgali Türkiye’nin millî bir meselesidir. Devletçe ve milletçe Türkiye her zaman Azerbaycanlı kardeşlerinin yanındadır. Çeviköz, bunu bildiği için iktidarın ve devletin Azerbaycan’ın yanında olmasına yönelik dış politikasına doğrudan karşı çıkamayacağı için izlenen politikayı sorunsallaştırabileceği bir yer aramıştır. Politikanın doğrudan kendisine değil de yapılış biçimine karşı çıkayım derken de büyük bir skandala imza atmıştır.
Tepki siyasetinin gelip dayandığı yer burasıdır. Azerbaycan’a verilen desteği bile içinde “cihatçı gruplar” geçen bir ifade ile analiz etmek artık sadece iktidar karşıtlığı değil, aynı zamanda Türkiye karşıtlığına savrulmayı ifade eder.
[Türkiye, 29 Eylül 2020].