Bunu ilk kez söylemiyorum.
Defalarca söyledim. Zaman zaman tekrar edeceğim. Suriye'de savaş bitmiyor.
Maalesef bu böyle. Çok hoşlandığımız bir durum değil.
Kanayan bir yaranın kanamaya devam etmesi çok can sıkıcı.
İnsanların canlarına mallarına zarar vermeye devam ediyor.
Tüm bölgede istikrarsızlık, göç ve terörün kaynağı haline geldi. Tüm bölge için ciddi huzursuzluk üretiyor. Fakat siyaseten ve güç dengeleri açısından baktığımızda bu karamsar öngörüyü yapmak zorundayız. Bu nedenle kimse Suriye ile ilgili hesap yaparken üç günden beş güne hesap yapmasın.
Kazandık ve kaybettik demesin. PYD silah aldı. Biz mahvolduk bittik de dememek lazım. Fırat Kalkanı yaptık biz bu işi bitirdik kazandık dememek lazım. Tabii ki her adımda kazanılan ve kaybedilenler nihai sonucu belirleyecek ama daha bu hamur çok su götürür. Burada kartlar tekrar tekrar karılacak. Taraflar değişecek. Böyle olunca da nefesini en idareli biçimde kullanan tarafın kazançlı çıkacağını söyleyebiliriz. Bu bir yüz metre yarışı falan değil. Tam aksine çok uzun soluklu ve can yakıcı bir maraton.
Savaş başladığı günden bu yana aynı kavramı kullanıyorum. Karşımızdaki bir yıpratma savaşıdır. Vekiller üzerinden yürütülen bir yıpratma savaşı. Tarafların savaş enerjisi tükenene kadar devam eder. Birinci Sünya Savaşı tam böylesi bir savaştı. Taraflar birbirlerini hergün tüketirken birgün kazanma hevesini hiç bırakmadılar. Halbuki cepheler kilitlenmişti. Kimse hareket edemiyordu.
Bir tarafın dengeyi bozduğu yerde ertesi gün tekrar denge kurulabiliyordu. Aynı çaresizlik tekrar tekrar ortaya çıksa da savaşın tarafları kazanma umudunu hiç yitirmediler. Kayıplar ağır ağır olduğundan çok önemsemediler. Yavaş yavaş tükendiler. Sadece Almanya, Osmanlı ve Avusturya Macaristan mı tükendi? İngiltere ve Fransa bir daha bellerini doğrultamadı ve büyük sömürge imparatorlukları yavaş yavaş çöktü.
Dönüp arkaya baktıklarında üç ay içinde biter dedikleri savaş beş yıl sürmüş ve milyonlarca insan yaşamına ve ekonomik kayba neden olmuştu.
Aynı şey daha küçük ölçekli olmakla beraber Suriye'de oluyor. Taraflar birbirini tüketiyor. Bunda aslan payı bölge dışı aktörlerdedir. Bölgesel dinamikleri bilerek alt üst eden Amerika ve Rusya tüm dengeyi bozuyor. Çözümsüzlük üretiyor.
Rusya korkularına teslim olduğu için girdi şimdi aç gözlülüğünden daha da ileri savruluyor. Amerika bilerek çözümsüzlüğü üretmek istedi şimdi o da yeni Trump döneminde savrulacağının işaretlerini veriyor.
Sözüm ona eski siyaset devam ediyor. Amerika PYD'ye destek veriyor.
Rakka'yı temizleyeceklermiş. Rakka temizlendiğinde ne olacak? Buna cevap veren bir strateji yok ortada. Bu hedef kaybıydı. Hedefin savrulmasıydı. Şimdi Trump döneminde görüyoruz ki yöntem de savrulmaya başladı. Amerika birkaç gün önce rejime ait bir savaş uçağını da vurdu. Amerikan kamuoyunda bunun nedeni tartışılıyor. Hadi rejim kimyasal silah kullandığında Amerika füzelerle vurdu diyelim. Şimdi ne oldu? Birçok uzman bunun cevabını veremiyor. Hatta CENTCOM kendisi bile cevap verememiş.
Nefsi müdafa demiş. Ne demek bu şimdi?
Altı yıldır nefsi müdafa şimdi mi akıllarına gelmiş. Tabii ki öyle değil.
Peki nasıl? Yıpratma savaşı kendi kuralları çerçeveside ilerlediğinden tarafların korkularını ve hedeflerini teslim alıyor ve yönetir hale geliyor.
PYD ve Amerika ortaklığı çok kristalize olduğundan ve fazla güçlendiğinden Ruslar daha önce Türkiye'den rahatsız olurken şimdi Amerika'dan rahatsız olmaya başlar. Onlar Amerikan tarafına taciz uçuşu yapar. Karşı taraf ise Türkiye aradan çıkınca artık Rusya'nın ilerlemesinden rahatsız olmaya başlar.
Yani dengeler değişince taraflar da değişmeye başlar. Asıl klasik çekişme yaşanır. Bu nedenle uzun süredir günün sonunda Amerika ile Rusya'nın bir şekilde karşı karşıya gelebileceğini söylüyorum. Bu nedenle daha bu işin sonuna gelmedik diyorum. Türkiye'nin Fırat Kalkanı sayesinde bir ayağı orada olduğu müddetçe güvenliği sağlam görünüyor. Bundan böyle mümkün olduğunca diğer tarafların kozlarını paylaşmasını bekleyebilir.
[Takvim, 21 Haziran 2017].