Fransa’da 5,7 milyon Müslüman yaşıyor. Bu da nüfusunun yaklaşık yüzde 8,8’ine tekabül ediyor. Müslümanların çoğunluğu eski sömürgelerinden geliyor. Fransa’nın genç nüfusu içinde Müslümanlar, yüzde 20’lik bir oranı oluşturuyor. Fransa’da cami ve mescitlerin sayısı yaklaşık 2 bin 500 civarında.
Böyle bir demografiye sahip olan Fransa’nın Cumhurbaşkanı Macron, Müslümanların kutsallarına saldırı emri verdi. Peygamberimize yönelik hakaret içerikli karikatürleri, resmî devlet binalarının duvarlarına büyük resim olarak yansıtılmasını sağladı.
Genelde Avrupa özelde de Fransa, uzun süredir İslam’a ve İslam’ın kutsallarına savaş açmış durumda. Özellikle radikal sağ partilerin söylemleri, iktidardaki partiler tarafından politik çıktılara dönüştürülerek uygulamaya konuluyor.
Macron ve benzerleri, İslam’la ilgili her gün yeni bir radikal fikri kamuoyu ile paylaşıyor. Bir gün “İslam’ın yeniden yapılandırılmasından” bahsediyorlar. Diğer bir gün “İslam’ın dünyanın her yerinde krizde olduğundan” dem vuruyorlar. Geçtiğimiz aylarda Fransa’da bazı camiler, Müslümanlara ait okullar ve STK’lar kapatılmıştı.
Gelinen süreçte, Fransız siyasetçiler, marketlerde helal gıda reyonlarının bulunmasına bile tahammül edemiyorlar. Fransız resmî makamları, kendi toplumlarını ve ülkelerindeki radikal sağın destekçilerini İslam’a saldırı için açıkça teşvik ediyorlar. İslam’ın kutsallarına saldırıyı “fikir özgürlüğü” olarak nitelendirerek, hakaret temalı içerikleri ilk okul ders kitaplarına kadar yaygınlaştırıyorlar.
Maalesef Müslümanlara saldırının teşvik edilmesi karşılığını buluyor. Her geçen gün saldırılar artıyor. Fransa’da Müslümanlara yönelik şiddet bir önceki yıla göre yüzde 54 oranında artmış durumda.
Ayrıca, Müslümanlara ve değerlerine saldırı, devlet politikaları ile normalleştiriliyor. Fransa’da ana akım medyalar bile Müslümanların temel hak ve özgürlüklerini savunmak bir yana, nefretin ve İslamofobik ırkçılığın yaygınlaşması için ortam sağlıyor. Macron yönetiminin radikal nefret politikasını eleştirenler, medya tarafından marjinalleştiriliyor.
Avrupa’nın çok kültürlülükten, farklılıklara saygıdan bahseden siyasetçileri, Macron’un İslam’a saldıran politikalarını eleştirmek yerine, Erdoğan’ın açıklamalarına takılmış durumdalar. Macron’a “26 milyondan fazla Müslümanın yaşadığı Avrupa’nın geleceğini bu tip politikalarla ateşe atıyorsan” demek yerine, Erdoğan’ın Macron’a yönelik, “İnanç özgürlüğünden anlamayan ve kendi ülkesinde yaşayan milyonlarca farklı inanç mensubu insanlara bu şekilde davranan bir devlet başkanına başka ne denilebilir. Öncelikle bir akli noktada kontrol” sözlerinin “kabul edilemez” olduğunu falan söylüyorlar.
Dünyada Erdoğan’dan başka Macron’a esaslı bir tepki veren lider yok. Zaten Körfez ülkelerinin yöneticilerinden bir tepkinin gelmesi beklenemez. Onların, ümmetin problemleri ve geleceği gibi bir dertleri yok.
Arap sokakları Arap ayaklanmalarından sonra yok edildi. İslam İşbirliği Teşkilatı, sadece bugün değil, geçmişte de bir işe yaramıyordu. 1,5 milyarlık İslam âlemi hep birlikte Fransa’ya sesini yükseltebilse, Macron pervasız bir şekilde İslam’a saldırılabilir miydi?
Avrupa’da yükselen İslam karşıtlığı son 10 yıllık dönemde genellikle “radikal sağın yükselişi” ve dolayısı ile “siyasi” nedenlerle açıklandı.
Ama sorun o kadar basit değil. Siyaset sadece bir sonuç. Avrupa birçok alanda İslam karşıtlığı batağına düşmüş durumda. Ancak bu gidiş Avrupa’nın geleceği için hiç hayra alamet değil. Fransa’nın bugünkü İslamofobik ırkçılığı, 1920’lerin İtalyan faşizmini ve 1930’ların Nazi Almanya’sını hatırlatıyor.
Unutmayalım ölümcül ideolojilerin en kötüsü ve kurumsal olanı Avrupa’da yaşandı. Son yüzyılda Avrupa’nın göbeğinde yaşanan Holokost’un bir benzeri, hiçbir zaman İslam dünyasında yaşanmadı.
Kutsallarına hakaret edilerek, Müslümanlar entegre edilemez. Karşıtlık daha derin karşıtlıkları oluşturur. Batı’nın İslam karşıtlığı böyle devam ettiği sürece bumerang etkisi ile dönüp yine kendini vurur. Bundan kaçınmak için de Avrupalılar, öncelikle İslam’ı bir güvenlik tehdidi, Müslümanları da potansiyel suçlu olarak görmekten vazgeçmelidirler.
[Türkiye, 27 Ekim 2020].